İSTANBUL

MERAL KOÇ ÇAKIR

Karantinadan Mektuplar!

Yazı yazmak, özellikle de mektup yazmak, duyguların dışavurumunda önemli etkinliklerdendir. 21. Yüzyılın en büyük salgını olan Koronavirüs günlerinde meydana gelen bu eser, insanların aslında ortak bir duyguya sahip olduğunu açıkça bizlere gösteriyor. Her şeye rağmen içinde güzel ümitler besleyen gençlerle bir araya gelmemizi, hepimizin aynı gemide olduğumuzu hissetmemizi sağlıyor. 

Zor zamanlarda herkesin eşit ve ölümlü olduğunu, doğanın insanların davranışlarına âdil bir şekilde karşılık verdiğini, maddiyatın yetersiz kaldığını, uzayda bile hayatın bir yolculuk olduğunu yeniden kavrıyoruz. Okuduğum mektuplarda olaylar, kişiler, zamanlar mektupların sayısı kadar farklıydı, fakat özüne baktığımda aslında ortak kaygının ölüm korkusu olduğu görülüyor. 

Covid-19

İnsan, evrenin içinde bir mucize, evren de insanın içinde bir mucizedir. Covid-19 süreci ister istemez bizlere kendi evrenlerimize giriş yapma imkânı sundu, ancak kimimiz bu fırsatı değerlendirerek kendi iç dünyasına yöneldi, kimimiz ise kendine yabancılaşmanın getirdiği uzaklığı devam ettirdi.. 

Bazılarında sevdiklerini kaybetme, bazılarında ise şahsi kaygılar vardı. 

İnsan psikolojisi gereği, insanoğlu ölüm üzerine hiç düşünmemiş olsa dahi içgüdüsel olarak yaşlı bireylerin ölümünü daha normal karşılayabiliyor. Bu salgın, genelde yaşı fazla olan bireyleri etkilediğinden, başlangıçta ölümlere daha doğal yaklaşsak da,  ölüm meselesini, hayatın ayrışmaz bir parçası olarak kavramamızda önemli bir etkide bulundu. 

Salgının kaynağı ve hakikati konusunda hâlâ kesin bilgiler elde edilemese de, sürekli bahsi edilen yeni dünya düzenine geçiş aşamasında belki de zayıf olanın dışlanması amacı söz konusuydu. Bu nedenle global bir salgın olması ya da kaynağının hayvanlara bağlanması, insan eli ile yapılma ve korkunç amaçlar taşıdığı ihtimallerinden daha kabullenilir oldu.

Acının da sevincin de hayatın içinde olduğunu biliyoruz.

Bu salgın, yenidünya düzenine geçmeden önce belki de kendi içimize bir yolculuk yapmak, kendimizi gözden geçirmek ya da kendimizle tanışmak için bir fırsat olarak sunuldu. 

Korona günlerinde üç kitap

YTÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Süleyman Doğan korona günlerini fırsata çevirerek üç kitap yazdığını belirterek, “korona bize uzun süre dışarı çıkmadan evde yaşanacağını da öğretti. Evde kalırken zamanı iyi kullanarak üç kitap yazma fırsatı oldu. Bunlardan birincisi “Hayatı Güzelleştiren Hikayeler”, ikincisi “Rektörler Konuşuyor” ve üçüncüsü “Koronaya 100 Kektup” isimlerini taşıyor. Üç ayda üç kitap yazma imkanı oldu. Bu nedenle koronaya iyi bir şekilde değerlendirme imkanına sahip olmak kendi elimizde” dedi. Akademisyen Doğan, kötümser gibi görünen günleri iyimser duruma çevirmenin elimizde olduğunu belirtti. 

Dünyada ilk değil, son da olmayacak. 

Bu tür salgınların ilk ve son olmadığının altını çizen Doç. Dr. Doğan, “Aslında her gün açlıktan, kanserden veya trafik kazasından ölen binlerce insan var. Belki günlük olarak açlıktan ölen insanların her gün vaka sayılarını izlemek zorunda bırakılsaydık kısmen açlık sorunu çözülebilirdik. 

İnsan çocukluk çağında, kültür mirası olan büyüklerinin sözlerini çok iyi anlamıyor. Bu süreçte “Allah sıralı ölüm versin” duasını idrak ediyoruz belki de” dedi.

Tarihe not düşmek!

“Koronaya 100 Mektup” ile tarihe bir not düşülmesi açısından çalışmanın önemli olduğuna inandığını belirten Doç.Dr. Süleyman Doğan, “Kitap vesileyle; hepimizin güzel yüreklerine dokunabilmesi dileklerimi sunuyorum” diye bitiriyor.