YAŞAR ŞENYÜZ / İSTANBUL

Ultra Maraton Koşucusu olan Mine Pöge’den yakında yeni bir kitap müjdesi geldi. Bu yılın başında çıkartığı ‘Barbunya Prensesi’ adlı çocuk kitabını, çok kısa zamanda çocuklar tarafından çok sevilmişti ve raflarda tükenmişti. Barbunya Prensesi Mine Pöge’nin ilk kitabı olmasına rağmen üç ay içinde mühtiş bir başarı grafiği yakalamış ve yayınevi tarafından ikinci basımı yapılmıştı. Aynı zamanda küçük bir kız çocuğu ve erkek bir kedi annesi olduğunu söyleyen güzel yazarımıza Barbunya Prensesi’ni sorduk; Bu benim ik kitabım. Beni nasıl heyecanlandırdığını, mutlu ettiğini anlatmaya yetecek bir cümlem, bir tarifim yok. Raflarda yerini aldıktan üç ay sonra ikinci baskıyı yapacağını haber aldığımda, o maili kaç defa okuduğumu hatırlamıyorum ama kalkıp kuralsızca, çılgınca dans ettiğimi söyleyebilirim. İnsanın kitapları da  evladı gibi oluyormuş. Diyebilirim ki bu kitap hayatımda yaptığım en güzel şeylerden biri oldu. Ben çocukken rahmetli babamın daktilosunun başında oturur, kocaman gözlükler takıp parmaklarımı, ellerimi savura savura çok önemli birşeyler yazıyormuşum gibi yazar taklidi yapardım. Babama hiç olmayan ülkelere, dünyalara yaptığım yolculukları, oralardaki hiç olmayan arkadaşlarımı anlatırdım. Bugün, Barbunya Prensesi’ni ona gösterebilmeyi çok isterdim. Gerçekten gittiğim uzak ülkeleri, gerçekten tanıştığım büyüleyici insanları anlatabilmeyi çok isterdim. Neyse konu nerden nereye geldi, yazmak böyle birşey işte. Elimde değil çok seviyorum. Dedi.  

Olmadık İşler Araştırma Merkezi

Pandemi döneminde de boş oturmayan Mine Pöge yeni bir kitap daha hazırlamış. Kitabının son aşamasına geldiğini söyyleyen pöge yeni kitabına da ‘Olmadık İşler Atölyesi’ adını vermiş. Yeni kitabının da çok yakın bir zamanda raflarda olacağını söyleyen Pöge aslında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümü mezunu olup, Adım Adım Oluşumu gönüllüsü ve Ultra Maraton koşucusu olmakla beraber, çocuk kitapları okumayı ve yazmayı, şapka yapmayı ve takmayı seviyor...

Barbunya Prensesi…

“Küçücük siyah gözlerini bir barbunya tanesinin içinde açtı Barbunya Prensesi. Nerede olduğunu anlamaya çalışırken pırıl pırıl sular döküldü üzerine. Derken güneş ışığıyla tanıştı. Ne kadar büyülü bir yerdi burası, gökyüzü ne kadar mavi, saçları ne güzel bir yeşildi. Ancak zaman geçtikçe başkalarının özelliklerini daha çok önemser oldu küçük prenses. Etrafındaki güzellikleri, sahip olduğu şeyleri fark etmiyordu artık. Yine söylenip durduğu bir gün, ona yaşadığı yerin eşsizliğini ve kendisinin ne kadar özel olduğunu, her zaman gözünün önünde olan bir şey hatırlatacaktı...”