Bayan Deniz Hanoğlu; Müracata lütfen!! !!..
Atatürk havalimanında anons ediliyordu.. Genç kadın kucağında iki aylık bebeği ile tuvalete koştu ve klozetin üzerine oturup, kapıyı kapatıp bekledi.. Çok korkuyordu çok!!.. Annesinin bir sözü vardı ya, korku dağları bekletir diye.. Aman Allah’ım bu nasıl bir korkuydu.. Karnının içinden bir şeylerin parçalandığını hissediyordu.. Karnının içinde ki paralanan şeyler şişip şişip duruyordu.. 10 dakika kadar sonra kendi ismini yine duydu havalimanı anonsundan.. Ancak bu kere polis noktasından beklendiği söyleniyordu…
Polis!! Bu kelime onun içinde parçalanmış ve şişmiş olan her şeyin bir anda ağzından çıkmasına sebep oldu ve kustu.. Her yer berbattı, üstü başı, henüz iki aylık olan kucağındaki kız bebek ama her yer ve her şey kusmuk olmuştu.. Tuvalet kapısının önünden kadınların sesi duyuldu..
Kadınlar - Ayyyy yazık biri fenalaştı, ay aman çok kötü oldu.. diyorlardı.. Zar zor kendini toparladı ve ben iyiyim, gayet iyiyim ama uçak kapısına kadar bebeğimi taşıyabileceğimi zannetmiyorum dedi..
Kadınlar nereye gideceğini sordular ve aynı şehre giden iki kadından biri aldı bebeği kucağına.. ve arkasından Denizin koluna girdi diğeri… Her tarafı kir pas içinde, tabiri caizse; uçak kapısına kadar bir kadın bebeği bir başka kadında denizi taşımıştı.
Koltuğuna oturdu, bebeği kucağındaydı ve kemerini bağlamıştı ama lanet olası korku çıkmıyordu içinden.. Uçak havalanıncaya kadar da o korku ömründen ömürler alıp götürmüştü..
Henüz 15 yaşındaydı deniz ve çok uzun boylu derya denizdi güzelliği.. Lanet olası güzelliği değimliydi her şeye sebep!!
Babası iflas etmişti iki yıl önce, her şeyleri icraya gitmişti.. En kötü günleri yaşarken babasına destek çıkan İbrahim amca oğluna istemişti denizi.. Hayır demek ne mümkün.. Aile uygun gördükten sonra haltetmek düşmüştü denize… El mahkum itteat etti ve 14 yaşında gelin oldu deniz.. Aradan bir yıl geçmeden de küçükcük bir anne olmuştu..
Babası ona beyaz gelinlikle evimden çıkıyorsun, kefeninle de kocanın kapısından çıkacaksın demişti…
O günden sonra İstanbul’da koca evinde kara günler, kara bulutlu göz yaşları birbirini izlemişti denizin.. Bazen telefon ediyordu annesine ve ağlıyordu deniz.. Alın beni buradan öleceğim dayanamıyorum.. diyordu… Ama ne fayda; alışırsın deyip telefonu kapatıyorlardı.. Taaki kızı doğana kadar..
Sadece babası gelmişti kızı denizi ve ilk torununu görmek için.. Geldiği gün kızının içinde bulunduğu ortamı anlamasına yetmişti aslında.. Ama yine de sadece dayan alışırsın demekle yetinip gerisin geri memleketine dönmüştü…
Aradan iki ay geçmişti ve deniz annesine telefon edip, intihar edeceğini söylemişti.. atacaktı kendini boğaz köprüsünden aşağı, hemde kucağında bebeği ile birlikte..
“Artık ailen bunlar ve evinde burası, bu saatten sonra unut baba ocağını ve ancak kefenle çıkarsın bu kapıdan’’.. İşte bu cümleler Anadolu’da ki gelin çıkan evlerde rutin kullanılan cümlelerdir.. Denizin kocasının ve koca ailesinin zulmetinin sonucunda yaşadıkları da; işte bu anlayış ve bu sebeptendir.. Deniz ve deniz gibi binlerce genç kadının evlilik travması!! .. Ve her kadının genelde yaşadığı budur aslında..
Erkek egemen toplumlarda; egemenliğin sadece ezerek, üzerek ve kişiliksizleşmiş silik kadınlar yaratma çabasıdır..
Babası insafa geldi ve borç para bulucam, bekle biletini ben alıcam kaç gel dedi..
Vaktiyle kendisinin ve ailesinin tüm yaşattıklarını unutarak karısana!! Gel dedi kızına!! Unutmuştu kendi karısına uyguladığı soğuk savaş stratejilerini ve kişiliksizleştirme poltikalarını.. Unutmuştu gelenekleri, örfleri, ananeleri…
Unutturmuştu geçmişi, kendi yavrusunun çektikleri!!
İflas etmiş baba, borç harç kızının biletini aldı ve gel dedi.. Ve deniz kaçtı!!
Kucağında bebeğiyle koca evinden kaçtı!!!