Korku insani bir duygu. Korku canlıların ortak duygusu. Korkak sıfatı küçültücü, aşağılayıcı, tahrik edicidir. Ama korku yaşanmasından kaçılamayan bir duygu. Ruhbilimi’nde korkularımızla baş etmenin yolları öğretilir. Korkularımızı yenmek, hayatta başarılı olmakla eş anlamlıdır.
Maddi sebeplere bağlı olan korkuları bir şekilde aşar insanoğlu. Güvenlik sağlayan, güvenlik artıran tedbirler alınır. Bekçi, koruma,, duvarlar, çitler, tel örgüler, kesici ve delici aletler, ya da ateşli aletler kullanılarak maddi korkular aşılabilir.
Toplumların da korkuları var. Toplumu yönetenler de bu korkuları gidermek için, asker, ordu, polis, zabıta, ases, bekçi görevlendirerek, toplum içinde ya da dışında toplum fertlerini tehdit eden unsurları engeller, engelleyemediği hallerde de tutup cezalandırır. Toplumu tehdit eden insanları engellemek için alet edevatın gelişimiyle yeni imkanlar ortaya çıktı. Caddelerin belli yerlerine, işyerleri girişlerine, konulan görüntü avcılarıyla, bu görüntülerin depolanmasıyla bir çok faili bilinmeyen olayın faili, işleyeni tespit edilerek, toplumu korkuya salan insanlar cezalandırılabiliyor.
İnsan hayatında da toplum hayatında da maddi korkularla baş etmek mümkün. Asıl mesele ruhbilimcilerin yenmeye çalıştığı, korkuları olan insanlara rehberlik ettikleri manevi korkulardır. Her zaman insanı korkutan şey maddi olmayabiliyor. Hatta sebebi bilinmeyen, tarif edilemeyen, bir şekle sokulamayan korkular, kişinin tüm hayatını bir canavar gibi kemirir.
Dışarıya çıkmaktan, kalabalığa karışmaktan, başka insanlarla yüzyüze gelmekten, ihtişamdan, makamdan, makam sahibinden, elektronik aletten, gelişmiş alet edevattan, fakirlikten, aç kalmaktan, yatalak hasta olmaktan, insanlara muhtaç olmaktan, terk edilmekten, ters bir karşılık almaktan, reddedilmekten, ölümden korkan insanlar nüfusun tamamını oluşturur.
Daha sayılamayan binlerce korku var insan beyninin idrak ettiği. Bu korkuları yenmek, hayata galip gelmektir.
Korkunun daha hafifi heyecandır. Başarmak zorunda olunan bir duruma hazırlanırken heyecan, yani korku duyar insan. Ya başaramazsam korkusu en hafif şekliyle heyecan olarak kendini gösterir. Heyecanın da korkunun da vücutta etkileri ortaya çıkar, ağız kuruması, vücut tüylerinin ayağa kalkması, el içlerinin terlemesi, dilin düşünceyi ifade etmekte gecikmesi, kelimelerin anlaşılmaz hale gelmesi heyecan veya korkunun vücuttaki maddi tezahürleridir.
Korkular bireysel, toplumsal olarak, maddi, manevi olarak ve asıl önemlisi hakiki ve hayali olarak da tasnif etmek gerekir. Ruhbilimciler de zaten bunu yapar.
Birey maddi korkularını kolayca, manevi korkularını biraz çabayla aşabilir. Toplum da maddi korkularını aldığı tedbirlerle, geliştirdiği düzeneklerle alt edebilir. Ama toplum birey kadar kolay aşamaz manevi korkularını. Kişinin manevi korkularının kimileri hakiki korkular değildir. Onların hakiki olmadıklarını o kişilere anlatmak mümkündür. Birey o hakiki olmayan korkularından destekle, bilgilendirilmekle kurtulabilir.
Ama devlet, toplum manevi korkuları zaten kendisi pompalar. Yönetimi kolaylaştırmak için, yönetici sınıf yeni korkular icat ederler. Toplum bireylerini, kendilerinin icat edip pompaladığı korkularla tehdit ederler. ‘Bu sonbaharda komünizm geliyor’, ‘İrtica her an kapımızda’, ‘Ülke toprakları satılıyor’, ‘Vatanı satıyorlar’ ‘Ülke bölünecek’, Bunlar dış güçlerin emrinde’ ‘Din elden gidiyor’, ‘Başımıza taş yağacak’. Bütün bu ve benzeri korkular kimilerince toplumu daha kolay idare etmek, yönetmek ve yönlendirmek için üretilen, icat edilen hayali korkulardır. Ama bu hayali korkular milletlerarası ilişkilerden kaynaklanır. Her yönetim ülkesinde iş başında iken, başka ülke yönetimlerinde işbaşında olanlarla bağlar geliştirirler. Bu bağlar yönetimlerin kendi ülkelerinde hayali  benzer korkular icat etmelerini sağlar.
 Dünya ya iki kutupludur, ya da tek. Ona göre yönetimler, toplumları şartlandırır, bilinçlendirir, umutlandırır, korkutur ve yönetir.
Serdar Turgut  bir yazısında hükümetin din çıkışlı talepleri dile getirdiğinden, kendisinin dinle paralel düşünmekten korktuğunu ifade ediyordu.
İşte insanların böyle korkuları da var. ‘Ben düşünürüm, düşündüklerim bazen biriyle bazen ötekiyle paralel olabilir’ diyemiyorlar. Dine uygun, dinle paralel bir şey söylersem, bana dindar gözüyle bakılır’ diye korkmak!
Korkuları insanlar da, toplumda, yendiği ölçüde hayatta başarılı olur. Maddi ve manevi korkuları da, yönetimlerin pompaladığı korkuyu da yenmedikçe, gelişim, atılım, açılım yapılamaz.