Kişinin zâtına düşmanlık olmaz. Ancak kişinin sevmediğimiz, beğenmediğimiz sıfatlarına düşman olabilir, karşı çıkabiliriz. Çok zaman bu ince farkı unutuyor, kaale almıyoruz. Bir insanın içkisine, sigara içmesine, ağzının bozuk olmasına, yanlış ve bozuk hareket ve davranışlarına karşı çıkmamız; karşı olduğumuz taraflarını sevmememiz, doğru bulmamamız; ne kadar doğru ve yerinde bir davranış ise, o kimsenin bu menfî tutkuları var diye, o kimsenin zâtına düşman olmamız, ona cephe alamız, onu sevip saymamamız; o nispette yanlış ve ters bir davranıştır.

     Çünkü, menfî yönlerimiz; beşerî ve insanî yönlerimizle ilgili olup, ya inanç zaafiyetinden veya eğitim noksanlığından, yahut ailede gördüğümüz kötü örneklerden ileri gelmektedir. Zatımız ise, Allahın “Fe iza sevveytühü ve nefahtü fihi min ruhi.” / “Ben ona güzel bir şekil verip ruhumdan üflediğimde.” (Hicr: 29) diyerek özene bezene yarattığı insandır. 

     Bundan dolayıdır ki, insanın zâtına karşı oluş ve cephe alış; Allahın zâtını inciten, yaralayan şuursuz / bilinçsiz bir vaziyet alıştır. Kulunu rencide etmek, dolayısıyla bizzat onu yaratan Allahı üzer. 

     Öyleyse kişileri eleştirip tenkit ederken; hedefimiz kişinin zâtı değil, onun nahoş tutum ve davranışları olmalı. Kişinin yanlışlıklarını en güzel şekilde, onu aşağılamadan, kalbini kırmadan, gönlünü incitmeden yapıcı bir şekilde düzeltmesini sağlayacak hitapda bulunmalı; Allahın zâtını tecelli ettirdiği; kulun manevi şahsiyetini incitmekten kaçınmalıyız. 

     Sadece bu kadar da değil. Hangi dinden, hangi milletten olursa olsun, hiçbir insanın zatına düşman olmamamız lâzım. Çünkü müslümanlar din kardeşlerimiz olduğu gibi, müslüman olmayanlar da, insan olarak kardeşlerimizdir.

     Hatta Müslüman olmayanların, yani kâfirlerin de zatlarına düşman olmayacağız; elimizden geldiği kadar, onların hakkı bulmalarını, hakkı bilmelerini sağlamaya çalışacak; dinsiz ve inançsız olmalarını gidermek için, en güzel şekilde gayret sarf edecek, onların bu hâllerine üzülecek, sonucu Allaha bırakacağız. Çünkü hidayet Allahtandır; fakat bu durumlarından ötürü, asla onların zâtlarına  düşman olmayacağız. Çünkü onlar da bizler gibi aynı Allahın kullarıdırlar. 

     Tabii bu tutum ve davranışımızı “Hüsnü zan, ademi itimat.” düsturunu ihmal etmeyerek. Yani herkes hakkında güzel düşünecek. Fakat daima tedbirli olacak şekilde göstermeliyiz.

 x

     Filmler, Kasetler, Sidiler, Kara Kutular, Teypler, Kitaplar, Hafızalar; hepsi Allahın “El-Hafîz”  /    “Koruyan, muhafaza eden.” isminden haber veriyorlar.

     Keza Tohumlar, Çekirdekler, Nutfe / Meniler; hepsi zımnen, o isimden bahsediyorlar.

     Levhi Mahfuz / her şeyin yazılıp korunduğu levha ve Beyinler; hep onu, yani Allahın “Hafîz” ismini nazara veriyorlar.    

     Bir şehri toplu olarak görmek istiyorsanız; insana bakınız. Şehrin azametini, insan vücuduna sığdıran Allahın yüce kudretini, onun bedeninde seyredip tefekkür ediniz. Çünkü insan küçük bir şehir, şehir büyük bir insan sayılır. Şehirdeki kanalizasyon şebekesini, insanın boşaltım sisteminde müşahede edebilirsiniz. Şehirdeki haberleşme ağlarını, sinir sisteminde görebilir. Acı tatlı su kanallarını, insanın damarlarında bulabilir. Kısaca şehirdeki her türlü düzeneğin benzerini, insan vücudunda görmeniz mümkün. 

     Bu âlemi yani kâinat ve evreni bütünüyle bir çırpıda, bir anda her şeyiyle, topluca, bir anda seyretmek istiyorsanız; yine gözünüzü insana çevirin. Ona bakın. Damlada denizi görmenin zevkine  varın. İnsanda kâinatı görmenin hayret, taaccüp ve şaşkınlığına erin.

     Çünkü insan büyüse büyüse, kâinat şeklini alır. Kâinat küçülse küçülse, insan şekline girer.

     Çünkü kâinat büyük bir insan, insan küçük bir kâinattır.

x

     Kur’an; öldükten sonrasından ziyade, bu dünya ve bu dünyadaki insan içindir.

     Ölen insan vesilesiyle, ölecek insana, harekete geçmesini hatırlatır.

     Öyleyse, ölmeden evvel, senden beklenenleri yap; sana düşenleri yerine getir.

     Ölmeden evvel, ölmeye bak. Yani dünyada, orayı hesaba katarak yaşa.

     Nereye gideceğini bil. 

     Ne olacağını anla. 

     Ne yapman gerektiğini idrâk et.

     Olmaya bak. Çünkü orada oluş yok.

     Dolmaya bak. Çünkü orada doluş yok.

     Ermeye bak. Çünkü orada eriş yok.

     Unutma! Burada kör olan, orada da olur kör.

     Öyleyse, bu gerçeği, oraya gitmeden önce, burada gör.

     Zira hayat; koyuyor gerçeği önümüze.

     Hiç hoşumuza gitmese de.