Bir kara kış gecesi. Dışarıda kar fırtınası ve uğuldayan rüzgâr. Evinde sıcak odasında yumuşacık minderinde ocak başında oturan ve çayını yudumlayan bir ihtiyar. O sırada kapı gümbür gümbür şiddetle çalınır. Telaşla kapıyı açan ihtiyar bir de ne görsün. Üstte yok başta yok bir genç. Soğuktan zangır zangır titremekte. “Üşüyorum ve çok acım!” diye yalvaran gözlerle, hâl diliyle içeri alınmasını istiyor. İçeri alır, baş köşeye oturtur. Yedirip içirir. Dinlenmesini sağlar. Bu şekilde bir kaç saat geçer geçmez, ev sahibi: “ Yedin içtin dinlendin. Benden bu kadar!  Hadi bakalım yolcu yolunda gerek!” dediğinde zavallı perişan genç, yıkılır! Bu durumda içinden: “Madem beni bu kış kıyamette sokağa atacaktın; öyleyse niye içeri aldın, izzet ve ikramda bulundun? Keşke, ne içeri alsaydın, ne de yedirip içirseydin. Değil mi ki, yine sokağa düşecektim, bütün bunların hiçbir kıymeti yok.” demez mi?

x

     İnsan da dünyada böyle değil mi? El bebek gül bebek, korunup gözetilmekte. İpekten giydirilmekte, süt ve balla beslenmekte, binbir meyvalar tattırılmakta, çeşitli sebzeler yedirilmekte.

Sevgi hâlesine büründürülmekte. Belli bir yaşayıştan sonra, farelere yem olmak için kara toprağa konmakta! İnsan düşünmez mi? Madem sonunda farelere yem olunacakdım! Öyleyse niye bu kadar masraf? Niye bu kadar önemseyiş? Bütün bunlar boşuna yapılmış sayılmaz mı? Elbette bütün bunlar, farelere yem olmak için değil. Daha güzel ve devamlı bir âleme doğmak için. Unutmayın ki, güneş batmıyor! Hep yeniden doğuyor. Tıpkı çocuğun, anne rahminden dünyaya doğması gibi. Evden çıkanın, cennet-âsâ daha büyük ve muhteşem bir ortama çıkması gibi.

x

     Tarihe bakacak olursak; mazlumlar, zulme uğrayanlar, hakarete maruz kalanlar, ezilenler, haksızlığa uğrayanlar; genellikle durumlarını düzeltmeye fırsat bulamadan bu dünyadan göçüp gidiyorlar! Zalimler, haksızlık yapanlar, kötü davrananlar, hırsızlar, yolsuzluk yapanlar ve bu gibiler; rahat bir hayat geçiriyorlar! Öldüklerinde ise, tüm yaptıkları yanlarına kalıyor! Nitekim tarih boyunca, bu böyle cereyan ediyor! İşte buna vicdan isyan ediyor! Mutlaka hakların alınacağı, suçluların cezalandırılacağı büyük bir mahkeme olmalı diyor. Çünkü: Her insanın vicdanına konmuş olan bu adalet isteğinin; karşılıksız kalması kabul edilecek bir şey değil. İşte bu adalet ihtiyacı; öldükten sonra, Mahkeme-i Kübra’da / Haşirden sonra kurulacak büyük, âdil mahkemede görülecek. Öyle ki, boynuzsuz koyunun hakkı bile, boynuzlu koyundan alınacak. İşte bundan ötürüdür ki, bu adalet duygusu; haksızlığa uğrayan herkese: “Yaşasın zalimler için cehennem.” dedirterek, gönüllerine su serpmektedir. 

x

     Canınız mı sıkılıyor? Kitap okuyun. Yazarın bir ömür boyu öğrendiklerini sizler; birkaç günde öğrenmiş. Böylece ömrünüze ömür katmış. Geçmiştekilerden kat kat  fazla yaşamış gibi olursunuz. Başkalarının canı bahâsına edindikleri bilgileri sizler; rahat koltuklarınızda, çaylarınızı yudumlayarak, yani keyif çatarak kısa zamanda edinirsiniz.

     Bu ne büyük kazanç.

     İnsan dâima bilmeye muhtaç.

     Kitapsız ortamdan durma kaç!

     İlim ve irfan kapısını hemen aç.

     Her kitabı okudukça, 

     Daha nice kitaplar olduğunu anlayacak;

     İstediğim kadar kitap okuyamadım!

     İstediğim kadar anlıyamadım!

     İstediğim kadar yazamadım!

     Diye hayıflanacak; 

     Noksanlarımı giderecek ömür istiyorum, 

     Diyeceksin.