Yaşamın karmaşık ve zorlu olabilen yollarında, insanlar genellikle konfor alanlarına sığınma eğilimindedirler. Günlük rutinlerimiz, alışkanlıklarımız ve bildiklerimiz bize güvenlik ve huzur sağlar. Kimileri “konfor alanı kötüdür" deyip, durur. Hatta öyle ki; sırf bu motivasyon konuşmacıları ve risk almalısın diyen güruhun peşinde koşanlar sebebiyle nice kişi memnun oldukları işlerini bırakıyor, sevdikleri şehirleri terk ediyorlar. Etsinler bakalım.

Hayatın genel akışı dışında bir akış yaratma gerekliliğini savunanlar, belki de iyi giden ilişkilerini sorguluyor. Fakat hayatın dinamiğinde süreklilik esastır ve düzen çoğu kez gereklidir. Stabil olanın sıradanlaştığını düşünenlere diyecek pek bir şey bulamasam da hayatın sürekli yükselen bir grafik eşliğinde yukarı tırmanacağını düşünmek bence pek de akıl karı değil. Çünkü hayat, zaman zaman ardışık ve dengeli olmak zorundadır. Tüm bunları tekrar düşündüğünüzde, konfor alanında kalmak gerçekten kötü müdür? Yoksa bu, bir hayatın sağlıklı ve dengeli bir parçası mı?

Konfor alanı, psikolojik olarak güvenli ve tanıdık hissettiğimiz bir yerdir; bu alan, stresle başa çıkmak, endişeleri azaltmak ve günlük hayatın zorluklarından kaçmak için bir sığınak işlevi görür. Ancak, bu durumun aşırıya kaçması, bizi yeniliklerden, öğrenmekten ve büyüme fırsatlarından mahrum bırakabilir. Ne de olsa yeniliklere, değişime ve belirsizliğe karşı direnç göstermek, uzun vadede hayatımızın birçok alanında sınırlamalara yol açabilir. Tabii aksini düşünüp hayalperest olmak da bir o kadar zararlıdır. Nitekim insanın, potansiyelini tam olarak keşfetmesi, rahatlıktan çıkarak meydan okuma ve risk alma süreci değişkendir.

Tüm bu matematiğe rağmen hayatın akışı bellidir. Zaman zaman dinlenmek ve gevşemek, akışı korumak gerekir. Ayrıca, konfor alanı, bir kişinin kimliğini ve değerlerini belirlemede bir temel olabilir. Önemli olan, bu alanın bir sığınak değil, bir yaşam tarzı haline gelmemesidir. Burada esas nokta dengeyi bulmaktır. Konfor alanında rahat hissetmek, ancak aynı zamanda yeni deneyimlere açık olmak ve bireysel gelişimi desteklemek hayati öneme sahiptir. Bu dengeyi kurmak, yaşamın çeşitliliğini ve zenginliğini deneyimlememize olanak tanır.

Haliyle; konfor alanında kalmak kötü bir şey değil, fakat bunun aşırıya kaçmaması gerekiyor. Bu aşırılığın doğuracağı birçok sorun olsa da bir insan için değişimin hızına yetişmeye çalışırken düşünsel derinliğini kaybedebilir. Bu durum yüzeyselleşmeye de yol açar. Evet, gerçek büyüme, konfor alanının dışına çıkıldığında gerçekleşiyor, doğru ama değişim döneminde yaşananı sindirmek, kendi içinde derinleşmek, olup bitenleri anlayıp anlamlandırmak, benliğine kat çıkmak için uygun ve gerekli dönemlerdir. Aslında, bu dönemler iyi değerlendirilirse iç dünyada birer değişim dönemine dönüşebilir. Hayatın sunduğu fırsatları ve öğretileri değerlendirerek, kendimizi sürekli olarak yeniden keşfetme şansına sahip olabiliriz. Bu dengeyi kurmak ise bence asıl düşünülmesi gerekilendir.