Siyaset çevreleri geçen hafta Doğanhisar Belediye Başkanı İhsan Öztoklu’nun selefi Abdullah Koç’un oğlu Abdurrahman tarafından bıçaklanarak katledilmesinin şokunu yaşadı. Bir Ramazan gecesinde ‘Haydi bismillah’ yazılı afişlerin yırtılması üzerine başlayan tartışmanın cinayete kadar uzaması onca ocağı söndürmenin yanında siyaset kurumuna ilişkin zihinsel sorunları da ortaya çıkardı.

Öncelikle kısa bir Doğanhisar tahlili yapalım. Toklu ailesi ilçenin köklülerindendir ve zamanla Öztoklu, Baştoklu gibi çeşitliliğe kavuşmuştur. 1926-34 yılları arasında kasabanın ikinci Belediye Başkanı Rıfat Toklu’dur. 2004-2009 döneminde Avukat Mehmet Öztoklu CHP’den Belediye Başkanı seçildi. 2009 seçimlerinde de AK Parti’nin aday gösterdiği amcazadesi Salih Öztoklu yarışın kazananı oldu. 2014 seçimlerinde, Başköy Beldesi’nin AK Partili eski Belediye Başkanı Abdullah Koç, partisinde adaylığı kabul görmeyince MHP’den girdiği yarışı kazanıp Doğanhisar Belediye Başkanı seçildi. Ancak bir süre sonra partisiyle arası açıldı, disiplin kuruluna sevk edildi. İhraç yolu görünen Koç istifa ederek partisini terk etti. Bir süre sonra da siyaset sahnesinde yerini alan İyi Parti’ye katıldı. 31 Mart seçimlerinde İyi Parti, ittifak adayı olarak Abdullah Koç’u gösterdi. AK Parti ise ‘ilçede son seçimin galibi olması hasebiyle’ adaylığı MHP’ye bıraktı.

Öztoklu ailesinin ilçedeki ağırlığından bahsetmiştik; bunu bilen MHP’de ilçenin sevilen siması, CHP’li eski Belediye Başkanı Avukat Mehmet Öztoklu’nun oğlu milliyetçi, ülkücü camianın sevilen ismi Yüksek Mimar İhsan Öztoklu’yu aday gösterdi. Başkanlığa dededen, babadan, amcazadeden yabancı değildi ve İhsan bey yarışı zorlanmadan kazandı. Ancak yaygın bir iletişim aracı haline gelen bilboardlara Belediye tarafından Başköy’de de seçimden bir ay sonra ‘Haydi bismillah’ yazılı afişlerin asılması eski başkan ve ailesinin zoruna gidince kıyamet koptu. Seçimin kaybedeni, cana kast edecek kadar gözünü kararttı. 

İYİ PARTİ’NİN ZOR SINAVI

Belediye Başkanının hayatını kaybettiği, yavrularının yetim kaldığı, eski Belediye Başkanı, kardeşi ve oğlunun ‘cinayete dair suçlarla’ tutuklandığı hadiseden sonra, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Konya’ya yapacağı ziyaretin iptal edildiği duyuruldu. Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş’un ‘başsağlığı açıklaması’ da parti çevrelerinden gelen tek beyandı fakat başsağlığından ziyade, ‘Cumhur İttifakına suç isnadı’ niteliği taşıyordu. Buyurun okuyalım;

“Her ikisi de ülkücü olarak bilenen bu kardeşlerimiz, belediye başkanlığında halef-selef olmuşlardı. İşte bu bizi yıkan ve üzen! Bu neyin kavgası Allah aşkına, değer miydi? Yeni seçilen belediye başkanımız mezara, eski başkanımız Abdullah beyin gencecik yavrusu hapse! Söylenecek söz bulamıyoruz! Siyaseti düşmanlık haline getiren sözde siyaset büyüğü dediğimiz özde siyaset cüceleri utansın! Bir koltuk uğruna rakiplerine ‘demediğini bırakmayanlar’ utansın!  İftira ve hakarette sınır tanımayan, partisi ne olursa olsun, siyaset bezirgânlarının Allah müstehakını versin. Hele hele siyasi gelecek uğruna Türk milliyetçilerini bölüp ayrıştıran alçaklar utansın.”

Memleketine hizmet için Konya’daki işini, evini bırakıp Konya’nın en zor coğrafi bölgelerinden Doğanhisar’a Başkan olan, fakat siyasi muhterislerine esir düşüp ‘hasımlık, hasetlik’ duygularına teslim olan rakiplerince canına kıyılan İhsan Öztoklu’ya Allah’tan rahmet, başta babası Mehmet Öztoklu ağabey olmak üzere bütün Toklu ailesine ve Doğanhisar halkına başsağlığı diliyoruz.

Fahrettin beyin beyanı için de bir iki kelam etmek gerekirse; keşke sadece iki satırlık taziye mesajı yayınlasaydı. Kaybetmeyi hazmedemeyip seçimden bir ay sonra afiş yırtmayı, ‘beni nasıl yıkarsın’ diye halefinden bıçakla hesap sormayı rakip partiler mi işaret etti zanlılara! Türk milliyetçilerinin ‘bölünmesi ve ayrıştırılması’ şeklindeki ifadesini de okurlarımız takdir edecektir.

**

BAKIN İSTANBUL’DA NELER OLMUŞ

YSK'nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin yenilenmesine yönelik kararı üzerine fırtına koparmaya çalışanların niyeti bellidir. YSK’nın 250 sayfalık gerekçeli kararında, 'İptal için sebep gösterdiği bazı maddeleri kısaca örneklendirelim. YSK diyor ki;

"İstanbul genelinde büyükşehir belediye başkanlığı seçimi için toplamda 93 bin 558 kamu görevlisine ihtiyaç duyulmaktadır ve kentte 12 bin 59’u adliye personeli, 108 bin 472’si Devlet okullarında kadrolu öğretmenler olmak üzere sadece 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre aylık ödenen ve sandık kurullarında görev alabilecek durumda olan yaklaşık 220 bin kamu görevlisi bulunmaktadır. Bu rakamlar, İstanbul İlinde sandık kurulu başkanlığı için ihtiyaç duyulan kamu görevlisinin yaklaşık yedi katıdır. Bu itibarla, ilçe seçim kurullarının 298 sayılı Kanunun 22. maddesine uymamış olmasının hukuken kabul edilebilir bir yanı bulunmamaktadır. İlçe seçim kurulları bu görevlerini kanuna ve genelgelere uygun olarak yerine getirme ortaya çıkmıştır."

**

Hani, 'Madem hırsızlık var, İlçe seçimleri neden iptal edilmedi, hırsız sadece Büyükşehir oylarını mı çalmış' diyorlar ya;  bunun cevabı da YSK'nın kararında örnekler halinde veriliyor:

"Büyükçekmece'de 5 sandık kurulunda, kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkanlarının görev yaptığı, bu 5 sandıkta toplam bin 468 seçmenin oy kullandığı, ilçe seçimini kazanan CHP adayı ile itiraz eden ikinci sıradaki AK Partisi adayı arasında 4 bin 133 oy farkı olması sebebiyle, kanuna aykırı oluşumun bu sandıklarda oy kullanan seçmen sayısı göz önüne alınarak ilçe seçim sonucuna müessir bir olay olarak değerlendirilmediği…”

“Maltepe İlçe Belediye Başkanlığı seçiminde 6 sandık kurulunda kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkanının görev yaptığı, bu 6 sandıkta toplam bin 793 seçmenin oy kullandığı, seçimi kazanan CHP adayı ile itiraz eden ikinci sıradaki MHP adayı arasında 29 bin 404 adet oy farkı bulunması sebebiyle, sandıklardaki kanuna aykırı oluşumun, bu 6 sandıkta oy kullanan seçmen sayısı göz önüne alınarak, ilçe seçim sonucuna müessir bir olay olarak değerlendirilmediği…”

YSK yolsuzlukların ilçe belediye başkanlığı ve meclis seçimini etkilemeyecek boyutta olmasına rağmen, büyükşehir belediye başkanlığı seçimini nasıl etkilediğini net bir şekilde izah ediyor.

**

Bir başka iptal gerekçesi;

"İstanbul İli genelinde; 18 adet sandıkta sayım döküm cetvelinin hiç bulunmadığı, 90 adet sandıkta ise sayım döküm cetvellerinde sandık kurulu imzalarının bulunmadığı görülmüştür. Sayım döküm cetveli olmayan veya imzasız olmakla esasen yok hükmünde olan 108 adet sandıkta oy kullanan seçmen sayısı 30 bin 281'dir. İzah edilemeyecek şekilde büyükşehir belediye başkanlığı için sayım ve döküm cetvelinin düzenlenmediği..."

İki parti arasındaki farkın 13 bin seviyesinde olması, 'iptal açısından bu tespitlerin bile yeterliliğini' ortaya koyuyor.

**

YSK'nın iptal gerekçelerinden bir pasajda şu ifadeler yer alıyor: "İlçe seçim kurullarınca yapılan incelemelerde 377 adet kısıtlının oy kullandığı, 6 sandıkta ölü olan kişilerin yerine oy kullanıldığı, 41 sandıkta ceza infaz kurumunda bulunan tutuklu ve taksirli suçlardan hükümlülerin yerine oy kullanıldığı, 58 sandıkta ceza infaz kurumunda bulunan hükümlülerin yerine oy kullanıldığı, 224 adet zihinsel engeli nedeniyle kısıtlı olan kişiye oy kullandırıldığı' da tespit edilmiştir. Bu şekilde oy kullanma hakkı olmamasına karşın oy kullandığı tespit edilen kişi sayısının 706 olduğu görülmüştür."

Tabi, bu pasajı kendi başına değerlendirenler, 706 usulsüz oyun sonuca tesir edecek bir şey olmadığı gibi, sözde ‘masumane’ bir yorum getiriyor. Oysa büyükşehir seçiminde belirleyici olan, ilçelerin tümünde kullanılan oyların tamamıdır. Her bir sandıkta bir oy bile devşirilmiş olması İstanbul ölçeğinde 31 bin oy eder.

**