İnsan küçük bir kâinat; kâinat büyük bir insandır. İnsan gittikçe büyüse kâinat şeklini alır. Kâinat giderek küçülse insan suretine bürünür. İnsan bedeni bir ülke gibidir. Hükümdarı Ruh veziri Akıl… İnsan bedeninde, Ruh’un riyaset ve başkanlığında, bir arada oluş ve birleşmiş bir halde bulunuştan ötürü, aralarında birbirini dikkatle gözeten, kollayan; ahenkli, kollektif bir çalışma söz konusudur. Hepsinin tek bir gaye ve amacı vardır: İnsanı yaşatmak, onu diri ve canlı tutmak… Bunun sağlıklı yürümesi, iki tarafın yani ruh ve uzuvların birbirine karşı, tam bir anlayışla davranmasına bağlıdır. Yani baş; başlığını, uzuvlar; uzuvluğunu bilecek. Şüphesiz son noktayı ruh koyacak ama bunu yaparken, uzuvların kabiliyet ve kapasitelerini, hep göz önünde bulunduracak. Elbette karar sahibi Ruh olacak. Hüküm vermek ona düşecek. Fakat Ruh keyfe ma yeşa / istediği gibi hareket etmeyecek. Kararını uzuvları hesaba katarak verecek. İlle de benim dediğim olacak; yani dediğim dedik bir dayatma içinde hareket etmeyecek. Ruh; vücudu, istediği gibi değil; uzuvların gerektirdiği imkânlarının elverdiği ölçü ve nispette onu kullanmalıdır. Onun hakkında ancak bu şekilde söz sahibi olmalıdır. Uzuvların da Ruh’un meşru istekleri karşısında tabii olarak ona itaati vazife bilmesi gerekir. Bu tarz davranış biçimi; iki tarafın rahat, huzur ve varlıklarının idame ve devamı için şarttır. Ki işte buna “istikrar” denir. Ber-karar / karar üzre oluş… Aşırılıklardan uzak, biteviye oluş diye tesmiye edilir / isimlenir. Yersiz çıkışlardan uzak olarak vasfedilir / nitelenir. İşte bu, birbirine muvazi, paralel ve koşut bir şekilde gidiştir. Birbirinin hak ve hukukuna saygılı surette varlıklarını sürdürüştür. Ruh’un / Başkan’ın uzuvlara aşırı yüklenmesi, onun mefluç kalmasına / felç olmasına sebep olur. Görevini yapamaz hale gelmesiyle sonuçlanır. Oysa onun kapasitesini gözeterek, onu işine koştursa, böyle menfi bir neticeyle karşılaşma, söz konusu bile olamaz. Demek ki, sadece yetki sahibi olmakla işler yürümüyor. Yürütmenin irade ve isteğini yerine getirecek olanların, keyfiyetlerini de hesaba katmak, kapasiteleri nispetinde onlardan istifade etmek ve yararlanmak gerekiyor. Yoksa sonuç iki taraf için de hüsran olacak. Menfi bir şekilde sonuçlanacak. İki taraf da sukut-u hayalle karşılaşacak / hayal kırıklığına uğrayacaktır. X Devlet de İnsan gibidir. İnsanın uzuv ve organları neyse, devletin de müessese ve kurumları odur. Onun da bir başı ve ancak onlarla mevcudiyetini koruyabileceği kurumları vardır. Birbirlerini yok sayamazlar. Yokmuş gibi davranamazlar. X Unutmayalım ki, 999; bin demek değildir. Bazan azıcık eksik oluş, bir şeyi almamıza engel olur. Nitekim bazan, öğretmen, notunu gerekenden bir eksik vermekle, öğrenci sınıfta kalır. Demek ki, “kıl payı” eksik ve noksanlıklar bile, insanı neticeden mahrum ve yoksun bırakabiliyor. X Atatürk 1921 tarihinde: “Dünyada hükümet için meşru olan tek bir prensip vardır ki, o da istişare ( ve danışma ) dan ibarettir. Hükümet için ilk ve temel şart yalnız ve yalnız istişare etmektir.” Demek suretiyle fikir alışverişinin devlet hayatındaki önemini vurgulamıştır. (Kerrar Esat Atalay, Yeniçağ, 14 Ağustos 2007 s.13) Atatürk şahsi hırs ve ihtiraslar peşinde… (koşanların), bu şekilde hareket eden yöneticilerin ülkeye büyük zararlar vereceğini belirtmiştir: O’na göre: “ Bir millette, özellikle bir milletin yönetiminden sorumlu bulunan yöneticilerin kişisel ihtirasları, kişisel münakaşaları milli ve vatani görevlerin gerektirdiği yüce duygulara galebe çalacak dereceye varmış olan ülkelerin, dağılmak ve batmaktan sakınabilmesi mümkün değildir.” ( Kerrar Esat Atalay, Yeniçağ, 13 Ağustos 2007 s. 13) X “ Ve emrühüm şura beynehüm.” ( 42. Şura 38 ) : “ İman edenler; işlerini, kurulu düzenlerini, devletlerini, ekonomilerini, savunmalarını, sosyal hayatlarını aralarında, meclislerinde istişare (danışma) ile karar vererek yürütenler, kararlarını istişare ile alanlar, yönetime katılanlardır. “ ( Kur’an’ın Anlaşılmasına Doğru, Tefsiri Meal, Ahmet Tekin 2. Baskı, İstanbul – 2002, s. 488 ) “ Kalet ya eyyühe’l – meleu eftuni fi emri ma küntü katıaten emren hatta teşhedun. “ ( 27. Neml 32 ) : “ Kraliçe: ‘ Beyler, bu önemli icra planımda bana bir fikir verin. Bilirsiniz, siz yanımda olmadan, hiçbir icra planımı karara bağlamam. ‘ Dedi. “ ( a.g. e., s. 380 ) “ Veşavirhüm fi’l - emri feiza azamte fetevekkel ale’llahi İnnallahe yuhibbu’l - mütevekkilin.“ ( 3. Al - i İmran 159 ) : “ Devlet, ekonomi, savunma ve sosyal hayat ile ilgili planlama, kamu düzeni ve yönetimle ilgili kararları mü’minlerle ( inananlarla ) istişare ederek al, yönetime katılmalarını sağla. Kararını verdiğin zaman da, Allah’a dayanıp güven, işlerini ona havale et. Allah tevekkül sahibi Müslümanları, kendisine güvenip dayananları sever. “ ( a. g. e., s. 72 ) Anlayana sivrisinek saz…