Biz de yaşamadık mı o acılı günleri? Kırmadık mı esaretin zincirlerini yürek, yüreğe? Düşman çizmelerinin ezip, parçaladığı bu ‘Gazi toprakları’, yeniden bir araya getirebilmek uğruna; bağımsızlığımız için bedelini kanımızla, canımızla ödemedik mi hep birlikte?

Hatırlayalım o günleri! Kim vardı ardımızda? Bize, bizden başka kim destek oldu, kim güven verdi o dönemde?

Bakın etrafınıza! Bir bakın bu ülkede yaşananlara! Savaşın sıcak yüzü kapımızda…

Mehmetçiğin elleri tetikte, gözleri IŞİD canavarındadır! Tanklarımızın namluları Kobani’ye çevrilmiş, Suruç’un mahalleri boşaltılmıştır.

Ülkemiz, komşularımızla ‘’Sıfır problem’’ ve ‘’Stratejik derinlik’’ diye, diye Ortadoğu bataklığına doğru yol almaktadır!

Ya ‘’Yurtta Sulh Cihanda Sulh’’..!

Ortadoğu’da yaşananlara bakıldığında; ülkemizi ilgilendiren ve önümüzde duran gerçek nedir?

Amerika bizim hedefimiz IŞİD, Türkiye Esad rejimi derken! Ülkemizi yönetenlerin, muhalefet liderlerinin akıl almaz siyasi söylem düelloları sürerken!

Ağırlıklı olarak güneydoğu illerimizde kimi İŞİD, kimi P.K.K yandaşları sokaklarımızı yangın yerine döndürür, çevreye her türlü vandallık yapılırken, Atatürk’ün heykelleri yakılıp yıkılırken; neredesin ey sağduyu?

Lütfen biraz soğukkanlı olalım.

Bu ülke bizimdir, hepimizin. Bizi, biz yapan aramızdaki kardeşlik, dostluk, kültür, dil, din ve tarih bağlarımızdır.

Unutulmasın ki, bu coğrafya bizim son toprağımızdır. Geleceğimiz de; bu toprakların hamuruyla yoğrulacaktır.

Bu toprakların hamuru;

Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Arabıyla, Sunnisi, Alevisi, Ermenisi, Yahudisiyle, kısacası; 2 bin yıllık tarihimizin yürek birlikteliğimiz, insan zenginliğimizle yoğrulmuştur, Türk Milleti böyle doğmuştur. Bu hamuru sulandırmak, mayasını bozmak isteyenler, bu sinsi amaçlarına asla ulaşamayacaktır.

Çünkü Türk Milleti, böylesi tehlikeli oyunlar karşısında; hele, hele savaş çığlıklarının atıldığı böylesine kritik süreçlerde; daima tek yürek olmuş, bir ve beraber olmanın ezici gücüyle tüm şer odaklarını, kışkırtıcıları yok etmesini bilmiştir. Ardımızda kalan yaşam, bunun çarpıcı örnekleriyle dopdoludur.

Tarih sayfaları, Türk Milletinin değişmeyen - değiştirilemeyen bu özelliğini hep böyle yazmıştır; yine böyle yazacaktır…

Ülkemizde giderek gerginleşen siyasal ortam ve toplumumuzda oluşan kutuplaşma:

Ülkemizin siyasi ortamı özellikle 2014 yılından itibaren giderek artan bir kutuplaşmaya odaklanmış; 2015 yılının daha da gerginleşen siyasal ortamı, bu kutuplaşmanın doruk noktasına çıkmasına neden olmuştur…

Türkiye’de siyasal ortam gerginliğinin giderek tırmanması; tehlikeli bir süreci de beraberinde getirebilir, milli birlik ve beraberliğimizi tehdit eden bir oldu, bittiyle bizi karşı, karşıya bırakabilirdi!

Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yaratmış olduğu Cumhuriyet mucizesi, giderek artan bir tehdit altındaydı!

Bu tehdit; halkımızın kutuplaşmasını, ayrışmasını sağlayabilmek adına, adeta onlar, bizler; laikler, laik olmayanlar, inananlar, inanmayanlar algısının yaratılabilmesi üzerine kurgulanmıştı sanki..!

Bu sürece değin hiçbir kimse kimliği, inancı nedeniyle sınıflanmamış; böylesine bir ayrışma tehdidi ile karşı, karşıya kalmamıştı..!

Türkiye Cumhuriyetinde herkes eşit ve birinci sınıf vatandaş değil miydi?

Ülkemizin ardında kalan 92 yıllık süreci bizler; bir ve beraber, omuz omuza,  gönül birlikteliğimiz, emeğimiz ve alın terimizle aşmamış mıydık? Günümüzün güçlü Türkiye’sini hep birlikte yaratmamış mıydık?

Türk Milletinin gücü; böylesine büyük bir birliktelikten geçmiyor muydu? Bu güçlü birliktelik, bizi uygar ülkeler seviyesine taşımayacak mıydı? Yüce Atatürk, bize bu hedefi göstermemiş miydi?