Bu kabul edilmez algıya en büyük itiraz şüphesiz ülkemizi yönetenlerden gelmişti. IŞİD’in bir terör örgütü olduğu, işlemiş olduğu cinayetlerin hiçbir şekilde kabul edilemeyeceği, İslamiyeti kullanarak hareket eden bu eli kanlı canilerin insanlığa karşı suç işlediği ve cezalandırılması gerektiği, ülkemizi yönetenlerce en üst seviyelerde tüm dünyaya açıklandı.

Ama ne çare ki, bu eli kanlı canilere mani olmak o kadar kolay değildi! Bu kelle avcılarının, gerçekleştirdiği ve dünya kamuoyunu sarsan insan katliamları, kafaları kesilen, kurşunlanan esir görüntüleri, dünya kamuoyunu sarsmaya devam edecekti…

Ülkemizin hemen yanı başında süre gelen bu savaş, insanların acımasızca yok edilmesi; savaşın o acımasız yüzünü bilen, bizzat yaşayan bir Gazi olarak beni çok derinden etkilemiş; 41 yıl önce Kıbrıs’ta yaşadığım o acılı günler, acımasız insan görüntüleri, savaş denen çılgınlığın tüm acımasızlıkları, insanlık ayıpları canlanmıştı gözlerimde.

Savaş en çok çocukları, anneleri ve yaşlıları vuruyor, onları yok ediyordu. Yerinden yurdundan koparılan insanların, çaresizce koşuşturmaları, hayata tutunabilmek adına verdikleri yaşam mücadelesini bilen, yaşayan birisi olarak; kaleme aldığım aşağıdaki yazım; o süreci daha iyi anlatmıştı sanırım…

Eller Tetikte, Gözler İŞİD’TE!

TEHLİKENİN Farkında mısınız?

“Onların gidecek yeri vardı, ölümden kaçarak Türkiye’ye sığındılar. Kimleri Irak’tan, kimileri Suriye’den… Yıllar öncesinde olduğu gibi onlara kucak açan tek ülke oldu Türkiye. Hayata bizim topraklarımızda tutundular. ’’

Güneydoğu sınırlarımız ötesinde yıllardır ölüm kol geziyor.  Irak’ta, Suriye’de İslam dünyası kan ağlıyor. Suriye’de süregelen iç savaşta yaşanan insanlık dramı, sadece o coğrafyada yaşayanları değil, yüreğinde insani duygular taşıyan herkesi yaralıyor, isyan ettiriyor. Ama bu bölgede yaşananlar, en çok da, İslam âlemini yaralıyor.

Çünkü IŞİD adında eli kanlı bir terör örgütü, 10-15 bin kişilik gücüyle Müslümanlık adına, Müslümanları kurşuna diziyor, kafa kesiyor, tüyler ürpertici bir vahşet sergileniyor.

Hiçbir şekilde yüce dinimiz İslam’ın kabul etmediği bu vahşeti gerçekleştirenlerin, Müslümanlıkla yakından, uzaktan ilişkisi olamaz. Bu vahşeti gerçekleştiren güruh; olsa, olsa beynini ve aklını terör illetine teslim etmiş, insanlık düşmanı katillerdir.

Ülkemizin, bu vahşet süreci sınırlarımıza yaklaştığı andan itibaren almış olduğu son tedbir, bayram öncesi T.B.M.M’den çıkarılan tezkere olmuştur. 

Çıkarılan bu tezkere ile gerektiğinde T.S.K’ya sınır ötesinde operasyon yetkisi ve yabancı askerlerin Türk topraklarında bulunmasına izin verilmiştir.

Ama bu tezkere ile ülkemizin önüne çok tehlikeli ve kritik bir süreç konulmuştur!

Aynı süreç, 1991 ve 2003 yıllarında da yaşanmış ama ülkemizin savaşın eşiğine geldiği o dönemde; hükümetlerimizin benzer içerikli tezkereleri, T.B.M.M’den onay alamamış, böylece Ortadoğu bataklığından uzak kalmıştık. (Bk. ‘’10’ların İzleriyle Türkiye’’ )

Her ne kadar onaylanmayan bu tezkerelerin reddi nedeniyle, Musul ve Kerkük petrolleri; ülkemize dolar olup, akmamıştı ama hiçbir maddi kazanımla kıyaslanmayacak bu ülkenin yiğit evlatları; ‘emperyalist çıkarlar-amaçlar-ortaklıklar’ uğruna, ‘’bir koyup üç alacağız’’ söylemleri adına, ne şehit düşmüş ne de gazi olmuştu…

Bayram öncesi AKP ve MHP’nin oylarıyla kabul edilen tezkere, şimdi aynı amaç uğruna, bu defa Suriye ve Irak’ta IŞİD militanlarıyla Türk askerini karşı, karşıya getirebilecek; yani Mehmetçik ülkemizin milli menfaatlerini ilgilendirmeyen sıcak bir savaşın içinde görev alabilecektir.

Suriye’den sınırlarımıza vaki bir saldırı, bölgede ülkemizi tehdit eden bir devlet oluşumu gündeme gelmediği sürece bu savaş, hiçbir şekilde bizim savaşımız olmayacaktır.