Cumhuriyetimizin kuruluşundan itibaren ülkemizin ‘Cumhurbaşkanlığı Seçimlerine’ kısa bir bakış:

1923 yılından buyana ülkemizin 12 Cumhurbaşkanı olmuştur. Bunların altı tanesi asker kökenli:

Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk ve Kenan Evren

Diğer altı tanesi ise sivil kökenlidir:

Celal Bayar, Ahmet Necdet Sezer, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan.

1924 anayasasının tek-parti döneminde seçilen devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve sonrasında en yakın dava arkadaşı İsmet İnönü’nün karşısına herhangi bir rakip çıkmamış olsa da bazı milletvekilleri oylamalara katılmayarak, muhalif duruşlarını sergilemişlerdir.

1950 yılında iktidarın el değiştirmesiyle birlikte, o dönemin iktidar partisi DP’nin (Demokrat Parti) güçlü ismi Celal Bayar; partisinin meclisteki çoğunluğu sayesinde üç kez üst, üste Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

Celal Bayar, aynı zamanda asker kökenli olmayan ilk sivil Cumhurbaşkanımız olmuştur.

Ülkemizde gerçekleşen 1960 askeri müdahalesi sonrasında yapılan 1961 anayasasıyla birlikte, üç kez asker kökenli Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

70 ve 80’li yıllarda yapılan Cumhurbaşkanlığı seçim süreçleriyle ilgili olarak yaşanan olayları, özellikle 1973 yılında Genel Kurmay Başkanı Faruk Gürlerin Cumhurbaşkanı seçilmemesi yönünde Demirel hükümetinin, muhalefet lideri Ecevit ile birlikte verdikleri mücadeleyi, 12 Eylül 1980 Askeri müdahalesine giden süreçte, T.B.M.M’ inde defalarca yapılan oylamalara rağmen seçilemeyen Cumhurbaşkanlığı sürecine; ‘10’ların İzleriyle Türkiye’ isimli kitabımda değinmiştim…

1973 yılında Gürler seçilememişti ama yine başka bir asker kökenli Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk üzerinde uzlaşma sağlanmıştı.

12 Eylül 1980 askeri müdahalesi sonrasında ülke yönetimini devralan Kenan Evren; halk oylamasına sunulan 1982 anayasası ile birlikte Cumhurbaşkanlığına seçilerek bu makam, daha çok yetkilerle donatılmıştır.

2000’li yıllarda yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir hayli sıkıntılı dönemler yaşanmıştır. 2007 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan sıkıntılı sürece de ‘10’ların İzleriyle Türkiye’ isimli kitabımda değinmiştim.

Ama 10 Ağustos 2014 tarihinde yapılan 12’nci Cumhurbaşkanlığı seçiminin önemi nedeniyle, kitabımın bu bölümünde özel bir parantez açmamın doğru olacağına inanıyorum:

Çünkü bu cumhurbaşkanlığı seçimi, ilk kez halk oylamasıyla yapılmıştır. Seçime katılan adaylardan iktidar partisinin adayı olarak belirlenen (ki, 2007 seçimleri öncesinde bile Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlandığı her fırsatta dile getirilmişti…) ama aynı zamanda Başbakanlık görevinde olan Recep Tayyip Erdoğan’ın; bu seçim öncesinde bu görevinden istifa etmeden mitingler düzenlemesi, (Başbakanlık görevinde mitingler düzenlenmesinin yasal olmadığı iddia edilmesine rağmen herhangi bir yaptırım yaşanmamıştır.) daha da önemlisi; eğer seçilirse, ülkenin yönetimini ‘Başkanlık Sistemi’ olarak değiştireceği yönünde yapmış olduğu açıklamalar, bu sürece damgasını vurmuştur.

Bu önemli seçimde mecliste temsil edilen muhalefet partilerine gelince; belki de Türk siyasetinde ilk kez bir araya gelerek, CHP ve MHP bir aday belirlediler.

O isim, Ekmeleddin İhsanoğlu oldu. İslam Konferansı Teşkilatı döneminde iktidar partisiyle birlikte çalışmış bir akademisyen olan İhsanoğlu’nun (31 Aralık 2004 – 31 Ocak 2014 tarihleri arasında İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterliği görevinde bulunmuştur.) adaylığını muhalefetin bazı milletvekilleri, ‘’TV’den öğrendik’’ açıklamalarıyla eleştirmişlerdir.