Globalleşen dünyada bilgi ve kültürel faaliyetlerin önündeki engellerin ortadan kalkmasıyla birlikte daha geniş bir alanda çalışma özgürlüğüne kavuşan emperyalizmin öncü kuvvetleri olan misyonerler, dur durak bilmiyorlar. 1990'lı yıllarda SSCB'nin dağılıp, demirperde sosyalist bloğun çökmesiyle kendilerine yeni fırsatlar doğan misyonerler, bölgenin ekonomik geri kalmışlığını da fırsat bilerek mukaddes Türk Yurdu Türkistan'ı adeta istila etmeye başladılar. Misyonerlerin bu bölgeyi seçmeleri tesadüfî olmayıp, aksine sistemli ve önceden programlanmış bir planın uygulamaya geçmesidir. Nitekim Katolik Hıristiyanlığın lideri Papa'nın 22 Ocak 1991'de yayınladığı bildiride "Kilise öğretilerinin, Hıristiyanlığın, çöken Komünist bloka, III. Dünya'ya ve İslam ülkelerine taşınması için misyonerler göreve çağrılmıştır". Söz konusu coğrafya, Protestan misyonerlerin yayınlarında daha net olarak dile getirilmiştir. Bunlara göre yeni cazibe merkezi, kuzey yarımküredeki 10. ve 40. paralel çizgilerinin arasında yer alan bölge olarak belirlenmiştir. Bilindiği gibi bu bölgenin büyük bir kısmında Müslümanlar ve Türkler yaşamaktadır. Batı Hıristiyan toplumlarında insanların dine karşı ilgisinin azalmasına rağmen Müslüman ülkelerinde faaliyet gösteren misyonerlik teşkilatlarının giderek artan faaliyetleri için devasa bütçe ayırmaları oldukça düşündürücüdür. Diğer bir ifadeyle, bu kuruluşların bütün bu faaliyetlerini sadece dindar Hıristiyanların bağışlarıyla finanse ettiklerini söylemek pek gerçekçi olmayacaktır... Bunun anlamı şudur ki, Batılı laik devletler din işleri tamamen yönetimin dışında bıraktıkları halde İslam dünyasındaki misyonerlik çalışmaları için büyük maddi katkı sağlamaktan geri kalmıyorlar. Evet, misyonerlerin kendi ülke ve insanlarını bırakıp, Türkistan'da var güçleriyle faaliyet göstermeleri kafada önemli bir soru işareti bırakmaktadır. Bir sürü zahmete katlanarak, tarihi ve kültürel açıdan hiçbir bağları bulunmayan topluluklara varıp, onları cennete hazırlamanın arkasında başka nedenler bulunması gerekir, kanımca. Tarihe göz attığımızda misyonerlik teşkilatlarının, kuruluşlarından itibaren hiçbir dönemde sadece dinî amaçlı müesseseler olarak faaliyet gösterdikleri görülmemiştir. Misyonerliğin öncelikli amacı insanlara Hıristiyanlığı tebliğ etmek değil, gelişmemiş üçüncü dünya ülke halklarının Batı ülkelerinin dünya üzerinde kurmuş oldukları sömürgeci yapıya tamamen teslim olmalarını ve başkaldırmamalarını sağlamaktır. Böylece, misyonerlik faaliyetlerinin doğrudan veya dolaylı etkileri her zaman dinin kapsama alanının dışına taşmış; siyasî, coğrafî, sosyo-ekonomik ve kültürel bakımlardan geldikleri ülkelerin lehine, gittikleri ülkelerin ise aleyhine sonuçlar doğurmuştur. Türk dünyası coğrafyasında olduğu gibi Kırgızistan'da da misyonerler yoğun bir şekilde faaliyet göstermektedirler. Bunlar çeşitli kurum ya da kuruluşların adı altında farklı iş tanımıyla bu ülkeye gelmektedirler. Ancak hepsi aynı amaç için çaba sarf ederler. Aynı şekilde çalışırlar. Aynı yöntemi kullanırlar: iyilik meleği, demokrasi havarisi, eğitim gönüllüsü ve insan hakları savunucusu. İnsanların zaaflarından yararlanmak ve iyi niyetlerini istismar etmekten çekinmezler. Bir halk adamı gibi davranırlar. Onlar gibi beslenir, onlar gibi giyinir ve onlar gibi eğlenirler. Yerel dil ve şiveleri çok iyi bilirler. Halkın değer yargıları ve inançlarına önem verir gibi görünürler. Halkı, bilhassa gençleri yanlarına çekebilmek için her türlü yolu mübah görür ve onlara cazip gelen her türlü araca çekinmeden başvururlar. Bölge hakkında bilmesi gereken her şeyi bilirler. Nasıl davranılması gerekiyorsa öyle davranırlar. Profesyonel olarak çalışırlar. Her ne kadar maaşları oldukça kabarık ise de, bunları görevlendiren kurum, bu kişilerin hizmet gördükleri ülkede zâtî kullanımları için çok az para tahsis eder. Misyonerler her türlü taktik ve planı uygulayarak, kimi gerçek kimliğini gizleyerek, Müslüman gibi davranıp kimileri de Müslüman kişileri Hıristiyan yapabilmek için çeşitli ve akla gelmeyecek planlar uyguluyorlar. Misyonerler, Müslümanlara sempati duyduklarını ancak İslamiyet'ten hoşlanmadıklarını söylüyorlar. Aşırı dinci Evangelistler de, İslam inancında; "Allah'ın inananlarının çocuklarını kendisi için ölüme gönderdiğini" ancak Hıristiyanlıkta "Allah'ın kendi çocuğu olan Hz. İsa'yı insanlar için ölüme yolladığını" ifade ederek, Hıristiyanlığı İslam'dan üstün gösteriyor ve İslamiyet ve Hıristiyanlık arasında bir paradoks yaratarak zihinleri karıştırıyorlar. Kırgızistan'da misyonerlik faaliyetlerinde bulunmak üzere gelen misyonerler Kırgızistan'ın her bölgesine dağılmakta ve her biri ayrı birer cemaat oluşturarak devletin resmi organları tarafından tescil edilmektedir. Böylece kendilerini halkın tepkisine karşı da güvence altına almaktadırlar. Misyonerlik faaliyeti yapan gurupların çoğunluğunu Protestanlığın muhtelif kolları oluşturmaktadır. Her ne kadar bu gurupların inanç esasları, faaliyet alanı ve kullandıkları metotlar farklı olsa da aynı amaç için çalıştıklarından dolayı aralarında bir sürtüşme söz konusu olmamaktadır. Olukça organize bir şekilde çalışan bu guruplar birbirlerinin faaliyet alanına girmeden ve birbirlerine engel olmadan aynı hedefe doğru ilerlemektedirler. Mükemmel sayılabilecek bir programla hareket eden misyonerler 27 Ekim 2001 tarihinde Bişkek'te düzenledikleri konseyde Kırgızistan'daki bütün Protestan kökenli guruplar ve yeni dini hareketler birleşerek "Bütün Hıristiyan Menşeli Gurupların Kırgızistan'daki Birliği" adı altında bir konfederasyon oluşturmuşlardır. Böylece konfederasyona üye olan Protestan menşeli dini misyoner guruplar ve onların değişik adlar altındaki vakıfları, eğitim kurumları Kırgızistan'daki misyoner faaliyetlerini daha organize şekilde yürütme imkânına kavuşmuşlardır. Kırgızistan'da faaliyet gösteren başlıca Misyoner Cemaatleri şunlardır: Baptistler, Evangelistler, Yahova Şahitleri, Adventistler, Pyatidesyatnikler (Ellinci Gün Hıristiyanları), Presbiteryenler, İsus Hristos Kilisesi, Hayat Kaynağı Gurubu, Ümit Işığı Gurubudur. Türkistan'ın şirin ülkesi Kırgızistan'da kardeşlerimiz maddi zorluk ve siyasi istikrarsızlık içinde yüzerlerken, bunu fırsat bilen misyonerler bilhassa gençlere bir takım vaatlerde bulunarak, önce İslami arkasından Türklük bilinçlerini yok ederek kendileri için ileride kullanacakları birer kukla haline getirmeye çalışmaktadırlar. Bu durum sadece Kırgızistan için değil, diğer tüm Türk Cumhuriyetleri için de geçerlidir. Umarım ki, bunlara amaçlarına muvaffak olamazlar.