“Kıbrıs’’ta yıllardan beri devam eden anlaşmazlık süreci; Türk Milleti için bir alacak verecek davası olmadığı gibi Rumlardan bir adım önde olacağız diyerek; ne müzakere masasında, ne de AB’ye giriş sürecinde feda edilemeyecek kadar önemli bir konudur. Kıbrıs konusuna 50’li yıllardan bugüne, ‘milli davamız’ adını, Türk Milleti koymuştur. Bu stratejik ada atalarımızdan bize yadigârdır. Hiçbir siyasi kimlik, ya da oluşum; ne bu davanın adını değiştirebilecek, nede etle tırnak olmuş Kıbrıs Türk Halkı ile Türk Milletinin arasına girebilecektir…’’
 26 Nisan 2015 tarihinde K.K.T.C’-de gerçekleşen ikinci tur oylamasıyla, Kıbrıs Türk Halkı özgür iradesiyle 4’ncü Cumhurbaşkanını seçti. Bağımsız aday Sn. Mustafa Akıncı, % 60’lık bir oy oranıyla Kıbrıs Türk Halkının 4’üncü Cumhurbaşkanı seçildi.
 Kıbrıs Türk Halkı için hayırlı olsun. Bu başarısından dolayı Sn. Akıncıyı kutluyorum. K.K.T.C’de yapılan bu son seçimde; 176.980 kayıtlı adayın, yaklaşık 60 bini sandık başına gitmemiş olsa da; (ilk turda olduğu gibi neredeyse %30 seçmen sandığa git- memiştir!) halk tercihini yapmış ve Cumhurbaşkanını seçmiştir.
 Sn. Akıncıyı 12 Mayıs 1985 tarihinde savaştan sonra ikinci kez görevli olarak geldiğim Lefkoşa’dan tanırım. Ben Lefkoşa Merkez Komutanı, o ise; Lefkoşa Belediye Başkanıydı… O tarihte ilk kez yapılacak milletvekili seçimleri öncesinde; ‘Küçükkaymaklı Mezarlığının’ duvarlarında yazılı ‘Faşist Ordu Dışarı!’ Sloganlarının silinmesi için Lefkoşa Belediyesini birkaç kez aramış, ancak bir sonuç alamayınca! Buradaki ve Lefkoşa’nın pek çok yerlerine yazılmış benzer yazıları, Güvenlik Kuvvetleri kanalıyla sildirtmiştim…(Bk. Girne’den Doğan Güneş – 1997 Sektör Yayınevi)
 Görevim nedeniyle Sn. Akıncıyı bir iki kez de Lefkoşa Belediye Başkanlığı makamında ziyaret etmiş, şehir içinde uygulanması gereken askeri inzibatiye tedbirlere paralel olarak, belediyenin alması gereken tedbirler konusunda görüş alışverişi yapmıştık. Kendisinin çok nezaketli olduğu ama askere karşı oldukça mesafeli olduğu kanaatine varmıştım! O tarihten sonra kendisini hiç görmedim ve karşılaşmadık…
 Ancak, özellikle 14 Aralık 2003 seçimleri öncesinde (ki bu süreç, Kıbrıs konusunda AB’ye giden yolda T.C’de mevcut hükümet yetkililerinin ‘Kıbrıs’ta değişim yapılabilir’, ‘Kıbrıs konusu Denktaş’ın şahsi davası değildir!’ beyanatlarını verdiği döneme rastlar…) AB’ye gireceğiz vaatleri ile Rumlarla birlikte ‘Birleşik Kıbrıs’ çatısı altında olmayı hedefleyen ama öncelikle ulusalcı kanadı tasfiye etmek amacıyla yola çıkan ‘CTP-Birleşik Güçler’ ile birlikte hareket eden ‘Birleşik Demokrasi Hareketinin’ lideri olarak, yol arkadaşı Bay Ali Erel’le birlikte icraatlarını yerel basından takip ettim; o dönemde K.K.T.C’ye bizzat gelerek öğrendim…(Bk. Elveda Kıbrıs Ama Bir gün Mutlaka – 2006 Toplumsal Dönüşüm Yayınları)
 Sonuçta Sn. Akıncı; bu gün geldiği noktada ve siyasi hayatının en olgun döneminde, geçtiğimiz Perşembe günü K.K.T.C Meclisinde Cumhurbaşkanlığı yemini ederek, 2008 yılından beri devam eden müzakere sürecinde çok önemli ve kritik bir göreve adım atmıştır.
 Sn. Akıncı, takip ettiğim kadarıyla son 5 yıldan bu yana adada aktif siyasetin içinde değildi. Bağımsız bir adayın, arkasında siyasal partiler desteği olan en güçlü rakiplerini geride bırakarak seçilmesinin muhasebesini elbette ki, seçimi kaybeden adaylara destek veren parti yöneticileri yapacaktır. Aslında Kıbrıs Türk Halkı bu seçimde, K.K.T.C de mevcut tüm siyasi partilere çok net bir mesaj vermiştir! Verilen mesajın karşılığı, mev- cut hükümetin bir an önce erken seçim kararı olmalıdır. Ancak bu konuyu başka bir yazımda değerlendireceğimi vurgulayarak…
Şimdi Sn. Cumhurbaşkanının seçildiği ilk günden beri vermiş olduğu beyanatlara, Rum basınında çıkan manşet haberlere, muhatabı Rum yönetimi lideri Anastasiadis’in yapmış olduğu açıklamalara, geçtiğimiz hafta Kıbrıs’ta Rum yönetiminin ev sahipliğinde Yunanistan Başbakanı Çipras, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile birlikte yapmış oldukları üçlü gaz zirvesi sonrasında yapılan açıklamaya ve hemen sonrasında Yunanistan’dan gelen ‘garantör ülke olmak istemediği’ açıklamasına bakalım:
 Kıbrıs adasında 26 Nisan’dan bu yana liderler arasında önemli açıklamalar ardı, ardına gelmiştir! Bu süreci irdelediğimizde; adeta Türkiye’ye karşı ada üzerinde yeni bir Bizans oyunu tezgâhlanmakta, sanki bir kumpas hazırlanmaktadır!
 Şöyle ki:
 26 Nisan 2015 Pazar günü, K.K.T.C’de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucu açıklanır açıklanmaz; Kıbrıs Türk Halkının görev verdiği 4’ncü Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı; daha mazbatasını almadan “Türkiye ile ana-yavru ilişkisi değil, iki kardeş ülke ilişkisi kurmak istiyoruz.’’ Demiştir. Henüz Cumhurbaşkanlığı yemini dahi yapmadan verilen bu beyanata, haklı olarak ilk tepki Türkiye Cumhurbaşkanından gelmiştir. Bu tepkiye rağmen ısrarla söylediğinin arkasında duran Sn. Akıncı; ’Hep yavru mu kalalım? Ayakta kalmayı becermeyelim mi? Artık yetişkin olmayalım mı?’’ Yanıtını vermiştir! Söylediklerini biraz yumuşatmak adına; ‘Türkiye ile duygusal bağlılığımız hep var olacaktır.’’ Cümlesini eklemiştir.
 Sn. Akıncı’nın bu beklenmeyen açıklamasının tamamına bakıldığında, haklı olduğu hususlar da var denebilir! Ancak Kıbrıs konusunun bu kritik sürecinde, böylesi bir açıklamanın yapılmış olması, Rum tarafında çok farklı ve olumlu bir beklenti yaratmıştır! Bu beklentiye baktığımız da sanki anavatan Türkiye ile K.K.T.C arasında soğuk rüzgârlar esmiş, sıcak rüzgârın yönü bir anda Rum kesimine dönmüş gibi yansımıştır!
  Bir Kıbrıs Gazisi, 41 yıldır Kıbrıs konusunun takipçisi ve bir Kıbrıs sevdalısı olarak, Cumhurbaşkanı seçildiği akşam yapmış olduğu zafer konuşmasıyla ilgili olarak, Sn. Akıncıya bir yanıt da ben vermek isterim:
  Sn. Cumhurbaşkanı;
 Kıbrıs adası ve orada yaşayan tüm soydaşlarımız; siz de dâhil olmak üzere, Türk Milletine atalarımızdan yadigârısınız. 1571’den itibaren 307 yıl boyunca adada yaşanan tarihi gerçekler, 50’li, 60’lı yıllarınız ve bu süreçte Anavatan Türkiye daima yanı- nızda, yanı başınızda olmuştur.
 20 Temmuz 1974 ise özgür ve bağımsız bir yaşam hakkınız için Türkiye’nin Mehmetçiğiyle Anadolu’nun can insanlarıyla, tüm dünyaya karşı topyekûn savaşı da göze alarak, adada var olan şehitlerine şehitler katması; ana-yavru ilişkisinin ötesinde bir de kan ve can bağını anlatır.
 Sakın ola ki bu yaşananları, ‘hamaset’ tümcesi ile geçiştirmeyiniz! Bu gerçeğin ta kendisidir. Kıbrıs Türk Halkınca, Anavatan olarak bellenen Türkiye; Yavru Vatan tanımlamasını yapan Türk Milleti, T.C Devleti maddi ve manevi her türlü katkısıyla daima sizlerin yanında olmuştur, olmaya da devam etmektedir. O nedenle, bu ilişki kelime oyunu yapılmayacak/yapılamayacak kadar sıcak ve önemlidir.
  Unutmayınız ki, Kıbrıs adası, Yunanistan ile Türkiye arasında Lozan’da kurulan dengenin tam ortasın- dadır.  Kıbrıs; Türkiye’nin Akdeniz’e, uluslararası sulara açılan tek penceresidir. Türkiye; kendisine 71 km mesafede olan, bölgesinde jeopolitik ve jeostratejik öneme haiz bu ada’da garantör ülke konumundadır. Türkiye tarihsel, hukuksal ve manevi sorumlu- lukları gereğince her dönemde Anavatan görevini yerine getirmiştir. Bundan sonra da getirmeye devam edecektir. Tıpkı Rum tarafının hiçbir dönemde rahatsız olmadan Anavatanımız dediği Yunanistan gibi…
 Bu arada Sn. Akıncı; seçim zaferinin ardından taraftarlarına hitaben yapmış olduğu konuşmada: “Geçmişte, bizim kuşaklar acıyı yaşadık, acıyı paylaştık. Yalnız biz yaşamadık. Güneydeki toplumda yaşadı bu acıları. 1950, 1963’lerde belki biz daha çok yaşadık. Ama 1974’lerde onlarda yaşadı.’’ Diyerek, 1963’ten 1974’e kadar geçen 11 yılda Rumların uygulamış olduğu ambargoları, savaş öncesinde, savaşta Kıbrıs Türk Halkına yapmış olduğu acımasız katliamları görmezden mi gelmek istemiştir? Bilinmez! Ancak tarih sayfaları Kıbrıs Türk’ünün yaşadığı o acılı yılları asla unutmayacaktır.      (Devam edecek)