Kıbrıs Türk Devleti…
Rauf DENKTAŞ
Kıbrıs Türk Devleti…
Annan Planı’nı GÖTÜRDÜKLERİNE bakmaksızın, GETİRDİKLERİNİN büyük bir kısmının AB normlarına göre kısa zamanda geçersiz addedilebileceğini düşünmeyenler, yeniden, Annan Planının gündeme getirdiği “Kıbrıs Türk Devleti” formülüne dört elle sarılmaya başlamışlardır. Bunlar, Annan Planı’ndaki “devletlerin” VİLÂYET anlamına geldiğini, Plana “EVET” der ve dedirtirken de İngilizce “state” kelimesinin kasten “vilâyet” yerine “devlet” olarak tercüme edildiğini bal gibi bilmekteydiler. KKTC’den, egemenlikten vazgeçilip, Rum tarafının istediği gibi “tek egemenlik içinde tek devletin vatandaşları” olarak yaşanabileceğine inandıkları için, ABD ve Garantör İngiltere’nin de istemi üzerine, “Kıbrıs Türk Devleti’ni”, halkımıza “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin devamı” olarak yutturmaktan çekinmemişlerdi. Annan Planı’nın kendisi “ret edildiğim takdirde beni unutunuz; hiçbir hükmüm kalmamıştır” maddesini de içermekteydi. Planın ve referandum usulünün hukuken geçersiz olduğu tartışılır haldeydi. Bunlar bir yana, halkımıza “EVET” dedirtmek için verilen sözler havada kalmıştı. Aldatılan halkın bugün Annan Planı’na “HAYIR” diyeceği aşikârdır. Halka ‘evet’ dedirtmek için tevessül edilen en büyük yalan “devletiniz devam edecektir” yalanıydı. Annan Planı’ndaki “devlet”in Rum çoğunluk idaresine tabi bir vilâyet olduğu ve bu vilâyetin içine seksen bine yakın Rum’un geleceği, bunlara -AB normlarına göre- istesek de istemesek de siyasi haklar tanınacağı gizlenmişti. Rum-Yunan ikilisi “plan ölmüştür, yeniden masaya gelemez” diyordu. Sayın Cumhurbaşkanı Sezer de Planın geçersiz olduğunu açıklamıştı. Bütün bunlara rağmen bazılarında bir korku ve endişe vardır: “Annan Planı yoktur dersek, planda Türk tarafına verilmiş olan haklardan da vazgeçilmiş addedileceğiz. Bu nedenle bu plan bir baz veya referans olarak masada bulunmalıdır.” Bu düşüncede olanlar bu planın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni “Türk Devleti” adı altında vilâyete çevirdiğini, egemenliğimizi alıp götürdüğünü, Garantileri sıfırladığını, bizi Rum’un istediği gibi tek egemenlik, tek vatandaşlık, tek halkın içinde özel haklar verilmiş bir azınlık olarak algıladığını (veya AB normlarının bizi kısa bir zaman içinde bu duruma düşüreceğini) hesaba katmıyorlar. Bu Annan Planı’ndan ümit beklemiş ve aldatılmış kişiler görüşmelerin “gerçekler” üzerinden başlaması gereğini duymuyorlar çünkü kendilerine ve devletlerine inanmıyorlar; Rum-Yunan ikilisinin değişmez siyasetini bilmiyorlar, Rum’u tanımıyorlar. Bu nedenle “evet” deyip halkımıza da “evet” dedirttikleri Annan Planı zamanında işledikleri hatayı, bu kez, daha da vahim bir şekilde tekrarlamaktadırlar. Bu hatalı yaklaşımı ABD, Garantör İngiltere de desteklemektedir, Neden? Çünkü bunlar zaten Annan Planı’na “evet” demiş olan Türk tarafının bundan böyle “ayrı egemenlik, ayrı devlet” konularını gündeme getirmemelerini istemektedirler. Weston’un bu yöndeki yorumunu, Bryza’nın “Türk tarafı mükellefiyetini yerine getirsin (yanı Rum idaresini meşru hükümet olarak tanısın, gümrüklerini Rumlara açsın) ve önerilerini Rumların kabul edebilecekleri şekle soksun” beyanatı unutulmamalıdır! Bunlara göre Rumların Annan Planı’na evet demeleri için bu planda lehlerine değişiklikler yapılmalıdır! Rum liderliği “kırmızıçizgisini” açıklamıştır. Annan Planı’nı veya benzeri yeni bir planı bu çizgiye indirecek yürek Annan Planı âşıklarında var mı? Sanmıyorum! Bu nedenledir ki halkımıza ve millete “Annan Planı’nda da DEVLET vardı” diyorlar ve İslâm konferansında (Annan Planı’nda olduğu şekliyle kabul ettirilmiş olan) KIBRIS TÜRK DEVLETİ deyimini de, ilerideki bir anlaşmada (ayı egemenlikte ısrar etmeksizin, kendi kaderimizi tayin etme hakkımızı vurgulamaksızın, iki eşit egemen halktan biri olduğumuz üzerine durmaksızın) kabul etmeyi büyük bir başarı olarak takdim etmekte, yani kısacası Rum’un (ve ABD ile İngiltere’nin istedikleri gibi) TEK egemenlik, TEK halk formülü içinde bizi harcama politikasına devam etmektedirler. Bu sinsi gelişmeler karşısında millet olarak uyanık olmalıyız. “Kıbrıs Türk Devleti” eğer Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne eş değerde egemen bir kuruluşun adı olacaksa niye Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden bahsedilmiyor ve isim değişikliğine gidiliyor? Eğer bir taktik olarak isim değişikliği şart olmuşsa bu isim altındaki kuruluşun da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi egemen bir devlet olduğu niye vurgulanmıyor? Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün, Meclis Başkanı Sayın Toptan’ın “Kıbrıs’taki gerçekler” diyerek vurguladıkları İKİ AYRI egemen ve eşit HALK, İKİ DEMOKRASİ, İKİ DİN VE DEVLET formülünden ayrılmak isteyenler bilsinler ki bu davranışları Kıbrıs’tan vazgeçmek için tevessül edecekleri en çirkin oyun olacaktır ve Türk Ulusu bu çirkin oyuna asla gelmeyecektir
Yorumlar