Osmanlı İmparatorluğunun çöküş dönemine yakın tarihlerde, 1840’lı yıllarda Gayri Müslim halkın ve mahalli halkın sosyal refahına katkıda bulunmak için yardım faaliyetlerinde bulunan hayırsever kuruluşlar ve bu kuruluşlarda görevli olan yardımsever, dindar insanalar vardı.. Karşılık asla beklenmez Yüce İsa adına hizmetler verilerdi.. Bu hizmetin adı, sınırı, şekli şemali olmazdı.. Temel gıda, sosyalite, eğitim, sağlık çeşitliliklerinde. Tanrı adına yapılırdı tüm yapılanlar..
Kendini Tanrıya adamış bu insanlara; Misyonerler denir, keşişler denir, papazlar denir vs vs isimler yaftalar etiketler yapıştırılırdı..
Anadolu'nun doğu illerinden birinde; bu anlamda hizmet veren bazı faaliyetler de bulunan asıl hedefi tek Tanrılı dini inancı yaymak ve Yüce İsa’ya hizmet etmek olan bu dini bütün insanlar; gördükleri yoksulluklar karşısında genel sağlık anlamında tedavi maksatlı çalışmalara da girişmişlerdir.. 
Kiliselerin yakınına kurulan bu kuruluşların pek çoğu hastane olarak bugün hizmet vermektedirler..
Halkın zamanla içine sindirdiği, iyi niyetini asla suistimal etmediği saygı, sevgi ve övgü ile bahsettiği insanlar olarak zamanla isimlerine anı köşeleri açıldı.. Kurumsal hizmete dönüşmüş olanların taştan duvarlarına isimleri kazınarak ölümsüzleştirldi..
Ve bugün o binalara ilave yeni betonarme yapılar ilave edilerek daha da büyütüldü..
Cumhuriyet öncesinde; Güneydoğu Anadolu bölgesinde hizmetli olan rahibelerden sağlık taraması sonuçları istendi.. Kara kış olmasına rağmen halkta ağır zatürreler beklenirken  soğuk algınlığına bile rastlanamıyordu..
Toplantıda; dikkati çeken mahalli halkın gribal enfeksiyona yakalanmama nedeninin araştırılmasına karar verildi… Çünkü yardımsever hizmetli gayrimüslim arkadaşların hemen hemen hepsi grip olmuştu.. Ama yardıma muhtaç aç sefil halk sapasağlamdı..
Halka gıda yardımında bulunan bu yardımsever rahibeler rutin yaptıkları ev ziyaretlerini sabah, öğle, akşam ama ille ki yemek saatlerinde gitmeye başladılar ve yardım malzemelerini bırakırken ayaküstü yapılan sohbetlerden edinilen bilgiler doğrultusunda herkesin vakitli vakitsiz, uyar yada uymaz sofraların süsü, ilavesi olarak beyaz renkte yoğurt denen bir gıda ve kara renkli tatlımı tatlı pekmez denen gıdayı tüketiklerini gördüler.. 
Karakış için; yazdan hazırlanan AK ile KARA..!!
AK ile KARA bazen sade, bazen de karıştırılıp yeniyordu..
Evet;  Amerika ve Avrupa’dan gelen bay-bayan salih din adamlarının daha önce görmediği, bilmediği, tatmadığı bu gıdalar insanları gribal enfeksiyonlardan koruyor ayrıca da inanılmaz bir enerji, vücut direnci veriyordu..
Haftalık toplantılarında bu hakkında rapor hazırlandı ve yeni tanınan gıdaların akabinde farklılıkların aranmasına ve kayda geçmesine ve dahi bu tür gıdaların kurum içinde de tüketilmesine karar verildi..
Kiliselerin yakınına kurulan bu binalar restore, ilave ve ek binalarla komplike hale getirilmiş bir vaziyette hala hizmet vermektedirler…
PEKİ YAA KİLİSELERİMİZE NE OLDU??
Selam ve Sevgilerimle