Son aylarda sosyal paylaşım sitelerinde sıklıkla dile getirilen sorunların ‘belki de’ en dikkat çekici olanı ‘karısının şikâyeti üzerine evinden uzaklaştırılan’ erkeklerin yaşadığı mağduriyet olarak öne çıkıyordu. Ortalıkta hayret uyandırıcı örnekler vardı ve konu bilhassa Sema Maraşlı’nın ‘mağdur erkeklerin hakkını savunan’ duruşuyla da bambaşka bir boyut kazanıyordu.

Önceki hafta sonu TYB Şeref Başkanı D.Mehmet Doğan’ın Konya’da ilgi çeken bir konferansı vardı. Genel Başkan Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan ve geçmiş dönem başkanlarından İbrahim Ulvi Yavuz’un da Konya’da olması vesilesiyle AK Parti MKYK Üyesi ve Konya Milletvekili Ahmet Sorgun TYB heyeti için güzel bir ‘arabaşı sohbeti’ tertip etti. TYB Delegesi de olan Ahmet Sorgun kendilerine iletilen her konuda olduğu bu sorun üzerinde de hassasiyetle durduklarını, hatta Sema Maraşlı’nın da katıldığı bir toplantı düzenleyip tespit ve görüşleri dinlediklerini anlattı.

Sosyal platformun insanı kolaylıkla tersyüz edebilen manipülatif yapısından dolayı söylentileri kaynağından araştırma ihtiyacının farkındaydık. Geçen hafta bir Kaymakamlık ziyaretimizde konunun tam da birebir örneğiyle burun buruna gelmemiz önemli bir tevafuktu. Yaşı 60’a yakın bir vatandaş mağduriyetini Kaymakam beye arz etmek üzere gelmişti; kendi deyimiyle sığınacak başka bir kapısı da yoktu. Bakın nasıl bir diyalog yaşandı;

-Efendim ben koah hastası olduğum için çalışamıyorum. Hanımım da kendisine şiddet uyguladığımı iddia ederek beni şikâyet etmiş, evden uzaklaştırma cezası verdiler, sokakta kaldım. Size sığınıyorum, ister hastaneye yatırın, ister cezaevine!

-Cezaevine yatacak bir şeyiniz olsa burada olmazsınız. Eşinizi dövdünüz mü?

-Yok efendim haşa; vallaha bir fiske vurmuş olsam gam yemeyeceğim. Bazen sinirlenip bağırdığım olur ama asla el kaldırmadım.

-Oturduğunuz ev kira mı, sizin mi?

-Benim efendim, bu zamana kadar inşaatlarda çalıştım didindim evimi yaptım çok şükür. Şu yaşımda çoluğu çocuğu da evlendirip rahat edeceğimi umarken şu yaşadıklarıma bakın; kendi evime giremiyorum. Aylardır kırık dökük, doğru dürüst çalışmaz bir pikabın içinde yaşıyorum.

-Çocukların da varmış, onlar ne diyor bu işe, anneleriyle barıştırsınlar seni.

-Kız çocukları efendim, hepsini evlendirdim. Ama biz sabah işe gidip yatsıya kadar çalışıp, eve yorgun argın gelen adamlarız. Çocuklar analarına tabi oluyorlar. Kız çocukları da analarına daha bir yangın olurlar. Yalan da söylese kızlar ona inanıyor!

-Canım olur mu öyle şey, insan doğruyla yanlışı ayıramaz mı?

-Efendim, beni kendi evimden attıran hanımım var ya; bir vakit namazını kaçırmaz, hoca sohbetlerine de gider. Bu yönüne diyecek lafım yok. Ama bana karşı içinde bir sevgisizlik, merhametsizlik başladı, ne yaptıysam düzelmedi. 

-Akrabalarını ricacı yollasaydın!

-Kimi yolladıysam hakaret edip kovdu efendim.

-Nerede kalıyorsun?

-Hava makinamla pikapta yaşıyorum, elektrik lazım olduğu için her zaman kullanamıyorum. Akrabalara da sık sık gidilmiyor. Bu kadar uzun zaman kim kimi evinde alıkoyar efendim? Aylardır sokaktayım, çaresizim.

-Uzaklaştırma cezan ne zaman bitiyor?

-Ne bitmesi efendim, hanım işin ilmini öğrendi! Cezam biteceğine iki üç gün kala daha yüzümü görmeden karakola gidip bir şikâyet daha yapıyor, eve dönemiyorum.

-Bunlar alkolün etkisi mi?

-Haşa efendim; ben alkolü, uyuşturucuyu vallaha bilmem. Bir iki sene daha bekleyip yaşımı doldurarak emekli olup rahat edecektim. Fakat şu başıma gelenlere bakın.

-O halde tek çare boşanmak mı?

-Ne mümkün efendim. Hanım ona da yanaşmıyor, bana karşı iki avukat tutmuş.

Kaymakam bey mağdur vatandaşın sıkıntısına çözüm üretmek için ilgili birimle görüşürken Ahmet beyin dudaklarından dökülen şu cümleler manidardı:

-Kadının her dediğini doğru kabul edip hiç araştırmaya, soruşturmaya gerek görmüyorlar. Erkeklerin hiç hakkı yok. Kadınların her dediği kanun oldu efendim!

Yukarıdaki diyalog hayali değil, ayniyle vakidir. Nakil değil, bizatihi şahit olduğumuz bir hadisedir. Tabi ki işin içinde ‘Ahmet beyin nakletmediği’ farklı ayrıntıların olması da mümkündür. Görünen o ki hükümetin bu konuda şikâyetleri ivedilikle dikkate alıp; acilen ve titizlikle ciddi çalışmalar üretmesi gerekiyor. 

**

BATININ SELAMINA BİLE GÜVENİLMEZ!

Önce The Washington Post Gazetesi ‘Amerikan ve Alman istihbarat birimlerinin 120'den fazla ülkeye şifreleme cihazı satan Crypto AG'yi satın aldığını’ ortaya çıkaran bir haber yayınladı. Ardından geçen hafta sonu, 2000 yılına kadar Hollanda’nın meşhur Philips firmasında çalışan Kriptolog Cees Jansen adlı bir şahıs, istihbarat savaşlarına ışık tutan itiraflarda bulunarak, ‘Türkiye’nin sipariş ettiği bir cihazı, daha kolay dinlenir hale getirerek’ sattıklarını anlattı.

Jansen’in anlattığına göre;  Türkiye şifreli iletişim cihazı teleks almak üzere Philips’e sipariş vermiş. Bu sırada Amerikalı istihbaratçılar firma ile temas kurarak, cihazların ‘kolay dinlenebilir hale getirilerek’ Türkiye’ye teslim edilmesini istemiş. Türkiye, şifresi daha zor kırılan Aroflex modelini istediği halde, kırılması kolay olan Beroflex modeli, Aroflex görünümü verilerek Türkiye’ye teslim edilmiş. Eşeği boyayıp satma hadisesi gibi!

Şimdilik ortaya çıkan bunlar, bakalım daha neler vars!

**