Karpaz Yarımadasında yaşayan bir düzine Rum çocuğu için, bir düzine Rum öğretmenin katılımı ile bir ortaokul açılmasına razı olundu. Karşılığında Limasol’da yüzü aşan Türk çocuğu için Eğitim Bakanlığımıza bağlı bir ilkokul açılacaktı. İki yıldır bekliyoruz. Mademki SÖZÜNÜZDE DURMADINIZ VE İLKOKULU AÇMIYORSUNUZ, BİZ DE KARPAZ’DAKİ ORTAOKULUNUZU KAPATIYORUZ demek hakkımız doğmuştur ancak biz iyi niyetli olduğumuz için Rum’un bizimle oynamasına göz yumuyoruz. Rum liderler Karpaz’daki ortaokula gelip genç çocuklara “siz işgal altında yaşayan kahramanlarsınız” diyerek Kuzey’de yaşayan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin insanca muamelesinden yararlanan Rumları “milli direnişe” davet ediyorlar. Biz iyi niyetli olduğumuz için bunu da görmemiş oluyoruz. Hâlbuki bu haltı eden Rum liderliğini kara listeye alıp bir daha Kuzeye sokmamak hakkımızdır. Biz güçlüyüz, bir avuç Rum kışkırtılıyor diye heyecana gerek yok denemez. Yılanın başı küçükken ezilir, isyan edebiyatı yapanların yolları da ilk belirtilerle tıkanır. Hükümetin görevi budur. Zavallı gençlerin beyinleri düşmanlıkla yıkanıp doldurulduktan sonra bunlarla uğraşmanın manası yoktur. “Küçük kahraman” dedikleri çocukların müsameresi “işgal ve kurtuluş” ile ilgili... Eğitim Bakanlığından veya emniyetten izleyen oldu mu bilmiyorum. Ancak bu çocukları yetiştiren öğretmenler Rum liderlere göre “kutsal görevlerini” çok iyi yapmaktadırlar. İçimizde çıyan yetiştiren bu öğretmenlerin faaliyetlerini ilgili makamlardan acaba kim izlemektedir? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamlarına bu konularla ilgili raporlar veriliyor mu? Yoksa iyi niyetli olduğumuzu ve kimseden korkmadığımızı göstermek için umursamamayı mı yeğledik? CTP’lilerden bazılarının omuzlarda taşıdığı Türk dostu(!), Komünist Akel Partisinin Genel Sekreteri ve Rum Meclis Başkanı Hristofyas “nihai adalete erme mücadelemizde mahsurlar (KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’NDE HÜR YAŞAYAN BU RUMLAR) bize güç ve cesaret vermektedir” diyor. Bu adama “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde mahsur yoktur, herkes hür yaşamaktadır. Mahsur olduğunu zanneden varsa buyursun istediği yere gitsin” diyen yok. Aksine BM de bu insanları hâlâ “mahsur” addetmekte ve Kuzeydeki Türkler kadar hür olan bu insanlara her onbeşte bir yiyecek yardımı yapılmaktadır. Bu rezilliğe de “dur” diyen yoktur. Bu yardımları taşıyan BM Askerlerinin Kıbrıs’ta kalış süreleri her defasında “Kıbrıs Hükümeti” dedikleri eli kanlı, suçlu tarafın istemi ve rızası ile gerçekleşmektedir. Bu rezilliğe de etkin bir şekilde “yeter artık” denmiyor. Bunun söylenebilmesi için BM askerlerinin Kuzey’de görev yapmalarını tümüyle engellemek gerekmektedir. Bu askerlerin Rum’un istem ve rızası ile Kuzey’de görev yapmalarına müsaade etmenin zamanı çoktan dolmuştur. Kıbrıs’ta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak var olduğumuzu ve olmaya devam edeceğimizi kanıtlamak için “küçük iş” olarak görülen bu gibi konularda egemenliğimizi kanıtlamak ve aldığımız kararların arkasında durmak zorunludur, kaçınılmazdır. Kıbrıs’ı yeniden birleştirmek meraklıları 1960 Antlaşmaları ile oluşan birleşmiş bir Kıbrıs’ı Yunan yapmak için yıkanların hala bu siyasetten vazgeçmediklerini bilmeli ve birleşmenin ancak iki devletin anlaşması ile olabileceği gerçeğinden kimse taviz vermemelidir. Kalıcı bir anlaşma, kalıcı bir temel ister. Türkiye’nin garantisinden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden başka kalıcı bir temel düşünülemez!