İTTİHAT TERAKKİ PARTİSİ ZİHNİYETİ/DARBECİ MANTIĞIN VE HALİL PAŞA’NIN HATIRALARI 2

Halil Paşa Trablus’da iken bir İngiliz mebus geliyor, cephe hattını geziyor. Askerin moralini yerinde inceliyor. Halil Paşa ona diyor ki; bak şu ileride İtalyanların yeni inşa ettikleri gözetleme kulesi var ya onu bu gece havaya uçuracağım. Adam şaşırıyor, nasıl yapacaksınız, elinizdeki malzeme ile bunu yapmanız mümkün değil. Halil Paşa peki diyor. Ahmed ül  Annal isimli bir Arap askeri çağırıyor. Ona 50 kilo patlayıcı veriyor. Oğlum git kuleyi bu gece havaya uçur. Gece bir gürültü kopuyor. Kule havaya uçuyor. İngiliz mebus şaşırıyor. 7 aydan beri İtalyanların inşa etmeye çalıştığı top mermisi ile yıkılması müşkül olan kule nasıl yıkıldı? İngiliz mebus Paşa’ya dinamitleri uzaktan ateşlemek için el bataryası göndermeyi vaat ediyor. Gidiyor. Tabi ki söz verdiği malzemeyi göndermiyor. (Paşa; istihbarat amaçlı gelmiş bir zattan yardım bekleyecek kadar saf)

Halil Paşa Misrata’da düşman çemberine düşüyor, cesaretle ani bir karar veriyor, çemberi yarıp kaçıyorlar. (Cesur bir adam)

O coğrafyada neleri kaybettiğimiz şu itirafın altında yatıyor: Trablus Araplarının samimiyetini unutmak mümkün değildir. Trablus’un İtalyanlara bırakılması üzerine Hams’tan ayrılmak zorunda kalan Halil Paşa şunları söylüyor: Araplar kendilerini bırakıp gitmememiz için yalvarıyordu. Balkan Harbi’nin kötü gittiğinin haberleri geliyordu. “İmparatorluğun unutulmuşluğunun susuz toprakları ve kırgın insanları geride bırakarak ayrılıyorduk.” (Demek ki Araplar ihanet etti, arkadan vurdu gibi gevezeliklerin aslı astarı yokmuş!) 

Halil Paşa Balkan Savaşı’nın sonuna yetişiyor. Bulgarlar Çatalca hattına dayanmış. Denizden Büyükçekmece Mimar Sinan üzerinden denizden bir çıkartma harekâtı icra ediyor. Cesaret ve maharetini herkes takdir ediyor.

Halil Paşa Irak’ta 6. Ordu Komutanı olarak görev yapıyorken bir Alman dük cephe hattını gezmeye geliyor, yaralı İngiliz askerlerinin bulunduğu hastaneyi geziyorlar. Dük, esirlere Alman askeri mi daha cesur Türk askeri mi daha cesur diye soruyor. İngiliz askerleri “Hiç şüphe yok Türk askeri diyorlar” “Türklerle mukayese etmeyiniz. Onlar savaşın ustasıdırlar.” Demek ki bunların liderlik kapasitesini büyüten, kusurlarını kapatan asli güç Mehmetçiğin savaş kabiliyeti ve komutanlarına olan sadakatidir. 

Kut'ül Amere cephesinde General Townshend esir edilmiş muharebe kazanılmış, İngilizler cepheyi çökertmek için yeni takviye birlikleri getirerek yığınak yapıyorlar. Birliklerimizi takviye edip cephenin daha fazla kuvvetlendirilmesi icap ederken Başkomutanlıktan bir emir geliyor birliklerin yarısını İran Kirmanşah-Hemedan istikametinde 600 Km ilerideki bir cepheye gönderiyorlar. Böylece cephe zayıflıyor, ilk İngiliz taarruzunda cephe çöküyor, Bağdat düşüyor. Başkomutanlığın sevk idaresinin ne kadar kötü yönetildiğini buradan anlıyorsunuz.

Halil Paşa daha sonra Kafkas Harekâtında görev alıyor. Erivan’dan geçerek Aşmiyetze’a gidiyor. Taşnaksutyon Cemiyeti Reisi eski arkadaşı Aram Paşa ile görüşüyor. Paşa’yı alıp Erivan’a götürüyor. İki gün önce beni Dâhiliye Nazırı yaptılar iki gün halka ekmek veremedik, beni dövüp vücudumu hurda haş ettiler. Açlık yüzünden hükümetin otoritesi kalmadı. Zor durumdayız bize yardım edin.  Sizi bırakmayız misafirimiz olacaksınız. Erivan’da Ermenilerin içinde misafir oluyor. (Cesarete bakın!)  Ordu depolarından Ermenilere 200 ton buğday yardımı yapıyor, meydanda toplanan Ermenilere karşı bir konuşma yapıyor. Şunları söylüyor:…”Zalim bir padişahı yıkmak için ve hür ve mesut bir vatan kurmak için elbirliği ettiğim Ermeni milleti. “ İçinde yaşadıkları devleti içeriden yıkmaya çalıştıkları için suçluydular.” “ Türk devleti ihanet edenlere karşı insafsız olabilir ve düşmanda olsalar açız diye avuç açanlara karşı da merhametlidir. Avcı çukurlarından düşman askerine matarasını atan çok Türk savaşçısı görmüşüzdür biz.”  Paşa milletimizin bu necip özelliklerini itiraf etmekle birlikte ittifak yaptıkları insanların gayelerini anlamamış olmakla ne kadar ahmak olduklarını zımnen itiraf etmektedir. Paşa bu askeri meziyetleriyle Sultan Abdülhamid’in askeri olarak bu savaşlara iştirak etmiş olsa idi Fazlı Mustafa Paşa gibi, Akka Kahramanı Fazıl Ahmet Paşa, Gazi Osman Paşa gibi saygı gören askeri bir deha olarak anılacaktı.

Savaş bitiyor. Mütareke devri. Vatanın kurtuluşu için herkes bir şey yapmak derdinde. Talat, Enver ve Cemal Paşa İngilizlere yakalanmamak için yurt dışına kaçıyor. Mustafa Kemal Pera Palas’da Halil Paşa ile görüşüyor. Halil ne yapmayı düşünüyorsun? Silahımı alacağım, Adapazarı’na geçeceğim Abazalarla birlikte işgalcilere karşı direneceğim. M. Kemal diyor ki; Halil bu parsiyel bir hareket olur. Ben yakında Ordu Müfettişi olarak Anadolu’ya geçeceğim. Benim yapacağım hareketin başarılı olma ihtimali senin yapacağından daha ümitlidir. Zamanı gelince senin ne yapacağını sana bildireceğim. (Paşa halen kendini Makedonya dağlarında hissetmektedir. Silah elde İngiliz çetecileri kovalayacağını sanmaktadır.)

İttihatçılar KARAKOL CEMİYETİ’ni kurdu, Anadolu’ya silah ve insan kaçırmaya başladılar. (İttihatçıların gizli yapılanmayı bilmeleri, yer altı teşkilatı kurmaktaki maharetleri ilk defa burada bir işe yaradı.)

Şemsi Paşa’yı vuran Kambur Atıf’da yanıma geldi. Makedonya dağlarındaki hürriyet hareketlerini konuşuyorduk. Bir taraftan da içiyorduk. Ne güzel günlerdi o günler. Şimdi silahlarımız isyan için değil. Devleti kurtarmak için çekilmişti. (Ey ahmaklar devleti bu badireye sizin akılsızlığınız düşürdü, padişahı devirmeseydiniz bu akıbetle karşılaşmamıza imkân ihtimal var mı idi?!)

Bir ara tutuklanıyor. Bekirağa Bölüğü’nde hapsediyorlar. Karabet isimli bir Ermeni sayesinde idam edileceğini öğreniyor. Hapishane’den kaçıyor. M. Kemal’den bir talimat geliyor. İzmir cephe kumandanlığını uhdenize vereceğim.

Kaçtıktan sonra kadın çarşafı giyerek trene binip Eskişehir tarafına doğru gidiyorlar. Kadınlar kompartımanında kalıyorlar. Yolculuk boyunca yüzlerini hiç açmıyorlar, kimse ile konuşmuyorlar. Yanlarındaki kadınlar kendi aralarında konuşuyorlar. Bizim hiç talihimiz yok öteki kompartımandaki kadınlar güler oynarken bizim yanımıza hep mendeburlar gelir. Yandaki kompartımandaki kadınlar rakı içiyorlar ut çalıp şarkı söyleyip eğeleniyorlardı. (Burada da şunu görüyoruz ki Mütarekenin o en cafcaflı günlerinde kadınlarımız hem de rakı içerek eğlenebiliyor, hem de böyle acılı günlerde göbek atabiliyorlar, bu durum hem İslami değerlerin aşınmışlığını hem de başımıza gelen musibetlerin hak edilmişliğini mi göstermektedir acaba?)

Kafkasya tarafına geçtiğimde Kazım Karabekir Paşa ile görüşmek istemiştim. Paşa teftişe gideceğim diyerek benimle görüşmekten çekinmişti. (Makam hırsının dostluklara galebe çaldığının delilidir. )

Daha sonra Azerbaycan’ın kendini müdafaa edebilmesi için birkaç subayın Bakü’ye gönderilmesini Karabekir Paşa’dan istedim. Tek bir subayın dahi gönderilmesinin mümkün olmayacağı cevabını aldım. (Paşa ilk defa doğru bir iş yapmak istemiş onu da Karabekir Paşa kabul etmemiştir.)

Azerbaycan’da Mehmet Emin Resulzade Hükümeti iş başındaydı. Moskova’nın sanayisi mazot esasına göre kurulmuştu. Ruslara mazot vermiyorlardı. Rusları tahrik etmemeleri için mazot vermelerini söyledim. Beni dinlemediler. Daha sonra Azerbaycan Rus istilasına uğradı. (Paşa burada akıllı bir tavsiyede bulunmuş bu kez de karşı tarafa söz dinletememiştir.)

Türk ırkına mensup milletlerin bağımsızlıklarına kavuşmalarını müteakip müttefik topluluklar halinde birleşmeleri mümkündür. Türk boyları için “ittihat terakki ihtilal cemiyeti” kurulmalı idi. (İttihatçı darbeci kafa gene ters istikamette çalışarak yeni bir maceranın işaret fişeğini yakmak istemiştir.)

Şayet Enver Paşa Anadolu’ya geçse idi Anadolu mukavemeti Mustafa Kemal Paşa ve Enver Paşa taraftarları olarak ikiye ayrılacaktı. Vatan ve millet çok zarar görecekti. (Bu tespit doğrudur.)

Enver Paşa Taşkent’e geçtiğinde ona dedim ki; Sami Bey’e uyma Basmacılar hareketinin başarı şansı yoktur, böyle yanlışlara girer miyim dedi. Gitti ve girdi. Şehit oldu ve gitti.

Sonuç: İttihatçı zihniyeti anlamak, darbeci, inkılapçı hareketlerin mantığını daha doğrusu mantık dışılığını kavramak için birkaç ittihatçının hatıratını okumak yeterlidir. Allah’ın güzide bir asker olarak yarattığı Halil Paşa bile bu mantıksızlığın kurbanıdır. Hangi türden olursa olsun toplumun tekâmülünü tabii gelişmesinden kopararak yapmaya çalışan her tür eylem yanlıştır. Buna cumhuriyet devri inkılapları da dâhildir. Bu yanlışlığın fikri ve felsefi temelinin ne olduğunu Necip Fazıl’ın “Yeniçeri, İhtilal” gibi eserlerini okuyarak anlayabiliriz.