<Eminönü ve kardeş semtler> -VI-

Değil semtlerin, bir tek mahallenin dahi kendine özgü bir yaşantı hikâyesi vardır. Yani, hemen her semt, her mahalle kendine has hikayelerin başlı başına menbaıdır!.. “Vak’a-i Hayriye”“Hayırlı Vak’a” adıyla tarihimize geçmiş bulunan, Sultan II. Mahmud Hân’ın, iflah olmaz ir anarşist yuvası hâline dönüşmüş bulunan “YENİ-ÇERİ OCAKLARINI” temelden yok etme hareketi esnasında (1826) Yeni-Çeriler’in “Bankerlerinden” bazıları da o dehşetengiz akımın girdabına kapılıp yoklara karışmışlardır ki, bunlar “GALATA” Cihetinin en meşhur “YAHUDİ” Bankerleri’ndendi. 

Yeni-Çeri Ocakları’nın; mal ve para donanımında, aracılık yapıp, büyük çaplarda servet edinen bu Bankerlerin en meşhurlarından, daha doğrusu en namlı Bankeri “CARMONA” bir çırpıda ortadan kaldırılarak, “malı, mülkü ve parasına”, <devletçe el kondu.> ve diğer Bankerlerden de aynı akibeti paylaşanlar olmuştu ki, Yahudi Bankerler açısından bu durum hayli düşündürücü idi!.. Ancak, hemen her menfi sonuca rağmen, Yahudi Banker sınıfı; bir şekilde malûm mesleğini devam ettirebilmek için, hiçbir fedakârlıktan çekinmemiştir. Zira, hemen bir çok açıdan verimli olan bu mesleğin en önemli tarafı; “Büyük Devlet Adamları” ile yakınlık tesis ederek, sessizce Saray’a sızabilme özelliği idi. Nitekim, Kırım Harbi esnasında (1853-1856) Osmanlı Devleti’nin başlıca Bankeri “Abraham Salamon CAMONDO” olmuştur ki, onun bu mevkiye yükselmesi, mezkûr vak’adan kısa bir zamandan sonraya rastlar. Sonradan dünya çapında şöhret yapmış, hatta Avrupa asilleri arasına katılabilecek dereceye gelmiştir. 

EMİNÖNÜ BALIK PAZARI VE DİĞER BALIK PAZARLARI

Konstantin Şehri’nin (Konstantinopolis) Fethinden günümüze, yâni; “Kara kazmaya” kurban gittiği (1957-1959) malûm İstanbul istimlak hareketine kadar (504 yıl) hizmet sunabilmiş, tarihi bir ticaret merkezi idi: “Eminönü Balık Pazarı”

Gerçi günümüzde de (2014) ticari önemini kısmi de olsa sürdürebilmektedir. Ancak, “tarihi dokusu” ile birlikte, ticari ağırlığı da “istimlâk” hareketleriyle oldukça zayıflamıştır. 

“BALIK PAZARI” deyince, akla gelen iki Balık-Pazarı daha mevcuttur ki, onların da kendilerine has özellikleri vardır: (GALATA-BALIK PAZARI, BEYOĞLU-BALIK PAZARI.) Lâkin bu tarihi pazarlar; İstanbul dışında, Cizvit mıntıkasında bulunmaktadır. 

Daha ziyade Beyoğlu halkının Gayr-ı Müslim cenahı ile Levantenlerin rağbet ettikleri Pazarlar olarak faaliyet göstermişlerdir ki, günümüzde sadece, Galatasaray’da olan Beyoğlu-Balık Pazarı kalmış; yoklara kaymamak için direnip durmaktadır. 

Eminönü Limanı ile birlikte, Balıkpazarı’nın da kendine has dokusunu yitirmesi, diğer semtlerin uğradığı akibetin hemen, hemen aynısı olarak, kademeli şekilde gerçekleşmiştir. Şöyle ki, önce Vali ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar döneminde (1936-1949) Yeni-Cami’nin Köprüden ve Deniz’den çok rahat şekilde görülebilmesi bahanesiyle, Köprü geçiş ücreti toplamak için koyulan işlemeli bilet kulübeleri ortadan kaldırılmış, Haliç kıyısına rıhtım yapılmış, Mısır-Çarşısı’nın çevresi tamamen temizlenerek kalanı restore edilmiş, daha sonra Yeni-Cami arkasına park yapılmış. Ketenciler-Kapusu restore edilirken, “Haseki-Sultan Hamamı” kör kazmaya kurban gitmiş. (1955-1956) arası, “Unkapanı-Eminönü” yolu açılırken, güzelim “Balık-Pazarı” bir bütün olarak yoklara karışmıştır ki, tarihi olduğu kadar, halkın rağbetine mazhar olan bu bölge; “Balıkçılar’ı, Kıraathâneleri ve Meyhâneleri ile” nam salmış bir ticari merkezdi. 

(1984-1989) yılları arası İstanbul Belediye Başkanı Sayın, Bedrettin DALAN döneminde, “HALİÇ’İ TEMİZLEME PLÂNI” dahilinde; Yemiş-İskelesi ve çevresi bir bütün olarak ortadan kaldırılmış; “Zindan-Han’ı, Ahi Çelebi Camii ile küçük sûr parçası ve Değirmen-Han’ı” dışında, bütün kıyı şeridinde, tarihi değer taşıyan hiçbir nesne bırakılmamıştır. Meselâ; “Ayvan-Saray’daki küçük özel “Tersaneler” bu dönem içinde yoklara karışmıştır ki, mevzubahis Tersaneler’de tezgâhlanan; “Mavna, Alamana, Geniş ambarlı Balıkçı Sandalları ki, bunlar bilhassa Kıyı Balıkçıları açısından önem taşırdı, keza, Mesire-Sandalları, Kotra vs. gibi muhtelif Deniz araçları inşa edilirdi ki, kalite açısından emsalsizdi. Her ne ise, biz yine Eminönü-Limanı ve Balık-Pazarı civarına dönelim ve iç, içe olan her iki mahali, bir bütün olarak tanıtmaya çalışalım. 

EMİNÖNÜ LİMANI VE BALIK PAZARI KAPUSU

Bizans İmparatorluğu’nun Başkenti “Konstantinopolis”de iki ticari liman mevcuttu. Birincisi, günümüzde “İçeri-Yenikapu” diye bilinen ve o yıllarda “Büyük Vlanga Limanı” adıyla anılan ve (1956-1957) istimlâkı esnasında, kör kazmaya kurban giden İstimlâkzede sahil semtidir. İkincisi ise: Dünyaca, meşhur Limanlar kategorisine mensup “Eminönü-Limanı”dır. 

Mevzubahis Liman, fetihten sonra da aynı özelliğini muhafaza edebilmiştir ki: En işlek mahalleri; “UN-KAPANI, YAĞ-KAPANI ve BALIK-PAZARI” adlarını taşıyan mahallerdir. Buralarda; “Yağ, Bal, Un, Tahıl, Kahve, Tütün, Enfiye, İpek, Pamuk, Dokuma ve Zahire” vs. gümrüklenirdi. 

Keza, uzak diyarlardan gelen Tacirler: “Mücevherat, nadide kumaşlar, Demir, Kurşun, Kalay, Boya, Deri, Pamuk, Kenevir” vs. getirirlerdi. Eminönü-Limanı’nın meydanı, irili ufaklı Bal-Fıçıları, Kara-Deniz ve Kırım’dan getirilen yağ fıçıları ile dopdolu olurdu. 

Mısır’dan getirilen “hasırlar, Balmumu, Kahve, Pirinç, Kuru ve yaş yemiş ve daha değişik erzaklar da, Zindan-Kapusu önündeki büyük iskeleye yanaşmış, büyük ticaret gemilerinden boşaltılırdı. 

Yukarıda kayda geçilen işlemler esnasında; Hamalı, Gemicisi, Sandalcısı, Taciri, semt esnafı ve müşterileri ile arı kovanı misali kaynaştığında, gerçekten görmeye değer bir panorama arz etmekteydi ki, meşhur Balık-Pazarı ise hemen hepsinin de merkezi konumunda idi. 

“Porta-Piscaria” veya “Pereme-Kapusu” olarak bilinen meşhur Balık-Pazarı. Konstantiniyye, Cennetmekân, Fatih Sultan II. Mehmed Hân tarafından fethedildikten sonra, bahsini ettiğimiz mahalin büyük şehrin “Balık-Pazarı” olarak bulmuş ve Balıkçılar Çarşısının aynı hüviyetini muhafaza etmesine müsaade ederek; 11 Dükkân’ın hayratının gelir kaynaklarına katılmasını ferman buyurarak Vakıflar arasına katmıştı. 

Kör kazmaya kurban giderek (1936) yoklara karışmasından evvel Balık-Pazarı Kapusu; Mısır-Çarşısı’nın Eminönü-Meydanına bakan Kapusu’nun tam karşısında idi. 

Balık-Pazarı sahili ise; Galata ve Beyoğlu’na gitmek isteyenlerin karşıya geçmesini sağlayan, irili, ufaklı bir çok kayığın iskeleleri ve iskele başlarında salaş dükkânlar, kahvehâneler, sahile palamar atıp (Gemileri iskeleye bağlamak için kullanılan halat) bağlanmış. Muhtelif zahire, erzak gemileri; oraya buraya koşuşturan Gemiciler, hamallar vs. Hemen her günkü renk cümbüşü idi ki, Peysaj Ressamlarına ilham verebilecek özellikleri vardı. 

Ancak, diğer ülkelerin Liman ve Balıkçı barınakları nasıl her nevi Deniz Meraklılarını bağrında barındırıyorsa, bizdeki de hemen, hemen aynı olup: “çeşitli maceraperest, külhanîler, bitirimler, kimsesiz garipler de aynı şekilde barınmakta olup, adeta karargâh kurmuşcası’na barınmaktaydılar. Bu gibiler, sayısız gayrı ahlâki davranışlar sergiler, trajik vak’alara da öncü olurlardı. Günümüzde de kısmi varlıklarını sürdürmekte, Külhânileri günümüzün Mafya kuruluşlarına fedailik gibi hizmetlerle hayatlarını idame etmeye çalışmaktadırlar... 

Gerçi o yıllarla mukayese edilebilecek derecede benzerlikler mevcut değildir. Ancak, benzeri limanların bulunduğu sahillerde, yine de karanlık işler peşinden koşan, sahil parazitleri mevcuttur. 

Bilhassa, (40-50 yıl) önceki iyot kokan ve çarşaf gibi yayılan eşsiz Marmara Denizi’nin ufkunda; Güneş’in doğuş ve batışını, o muhteşem ve büyülü görünümün, hazını tadabilmiş hiçbir insan, tesirinden kurtulamazdı. Çünkü; bu gizemli manzaranın sahibi, (Tabiat Ana) temaşa edenlerin bazılarını koynuna çeker ve bir daha bırakmamak üzere, bağrına basardı. 

Nitekim, nice san’atçıya nasıl ilhâm kaynağı olmuş ise, nice sahil Korsanı ve maceraperestin asla vazgeçemeyeceği bir yuva konumu sergilemiştir. 

Dolayısıyla, Balık-Pazarı Kapusu’nun çevresi, daha doğrusu; Eminönü-Limanı’nın tüm sahil boyu; para kazanabilmek azmi ile didinip duran Tacirlerin menbaı ise, aynı mikyasta değilse de nice kanlı vak’alara da sahne olmuştur.

Bu vaziyete göre, Eminönü Limanı’nın en önemli hadiselerinden bazılarını, mekânlarıyla birlikte, günümüz insanına aktarmak, millete hizmet babında (8 Kasım 2014) elzemdir inancındayız!... 

Zira; bir devrin veya bir semtin, tarihi yapısı ile yaşantısını günümüze aktarırken, özet de olsa bir bütün olarak nakletmek, en doğru olanıdır inancındayız. Aksi taktirde, herhangi bir semtin tanıtımında, yeterli derecede bilgi aktarılamaz!... 

Nitekim, Eminönü-Limanı’nın tanıtımında: (Cami, Mescid, Türbe gibi manevi yönü ağır basan Mabed ve diğer Ziyaretgâhlar) başta olmak üzere: Meşhur Dükkân, Han, Kıraathâne, Kahvehâne, Meyhane vs. kaydedildikten sonra, mevzubahis mahallerdeki bazı karanlık Vak’alar ile cinayetlere de ayrıca yer verilmiştir. 

<Devam edecek> 

Saygıdeğer okuyucularım, İnşallah yeni sayıda buluşabilmek ümidi ile cümlenize hayırlı ve mutlu yarınlar diliyorum efendim. Saygı ve sevgilerimle. 

Not: Yazıdan herhangi bir pasaj alınması halinde gazetemize müracaat edilmesi gerekmektedir.