SEVGÜL EROĞLU

Memleket isterim

Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.

            Cahit Sıtkı Tarancı

Huzur verici, kolesterol düşürücü, barış sunan enerji veren, onaran doğada bu kez, Beykoz’un başka bir köyünde dağ tepe yürüyorum.
Bol oksijenle ciğerler bayram, kafa dingin, evrenin kucağında doğayla sarmaş dolaş , sarıldıkça hasretim zirvenin en güzelini tadıyor.
Yaşasın hayat…
Canım vatanım ömrüm yettikçe karış karış seni gezip kelimelerimle kağıtlara aktaracağım…Benim duygularım benim vizörümle…
Tabii hazır buralarda iken yaşadığımız yerleri keşfetmeli önce …
İstanbul’da…


Sanki çadırda kalıyormuşçasına sabahın ilk ışıklarıyla yatağı terkedip, üstelik şehirde belediyenin toplu taşıma araçlarını da denetleyerek aktarmalar, aksamalara, iyi işleyenler…e notlar vere vere ulaşıyoruz o köşelere. Bu da ayrı bir tarz. Akşam eve gelince tozu çamuru atıp, misler gibi duş yapıp, mışıl mışıl uyuma lüksünüz var. Mümkün olduğunca kaptırmayıp, farklı olan çadır kültüründen de uzaklaşmamak gerek. Çünkü kampçılık  ayrı bir konsept ve rahattan uzak. Zor koşullarla kendi kendinizle doğa koşullarıyla mücadele edip, pratik çözümler bulup, kendinizi korumak zorundasınız.
İtiraf edeyim ki çok özledim. Umarım ilk fırsatta tekrar doğumuzun o mistik dağlarında olurum.
Neyse;


Anı yaşamak!


Doğa orman köy havası derken bazen nerede olduğumuzu bile unutturacak kadar İstanbul’da yeşilin kalmış  olduğuna tanık oluyoruz. Bunu derken bile kimseler duymasın diyesi geliyor insanın…

Mahmut Şevket Paşa, Beykoz'a bağlı bir mahalle. Yolları asfaltlı belli saatlerde İETT hizmetinin olduğu, içinden dere geçen bir köy.
Mahallede sulama amaçlı küçük bir göl ve kanal var ve kanaldan geçen su dereye dökülmekte.

İklim değişikliği meyvede rekolte kaybına neden oluyor İklim değişikliği meyvede rekolte kaybına neden oluyor

Bu arada köy hakkında bilgi toplarken karşıma bir de Şişli’de aynı isimli bir mahalle daha çıktı karşıma.

*Mahmud Şevket Paşa, Osmanlı askeri ve devlet adamı. 31 Mart İsyanı olarak bilinen ayaklanmanın bastırılmasında ve II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesinde rol oynamış, V. Mehmed saltanatında 23 Ocak 1913 - 11 Haziran 1913 tarihleri arasında dört ay on dokuz gün sadrazamlık yapmış.
31 Mart Vak‘ası’nın ardından İstanbul’a yürüyen Hareket Ordusu’nun başında İstanbul’a gelmiş ve şehirde sıkı yönetim ilân etmiş. Kısa zaman içinde etkin bir rol oynayarak II. Abdülhamid’in hal’i ve Sultan Reşad’ın (V. Mehmed) tahta çıkarılmasıyla sonuçlanacak olan saltanat değişiminde etkili olmuş. Kaynak; TDV İslâm Ansiklopedisi

Eskiden ‘t’ harfi ‘d’ yazıldığı için böyle. Mesela Murad, Fuad, Mahmud, Kanad gibi…
Efendim bu paşanın çehresi ürküntü veren bir görünüşe sahipmiş; asabî ve sert mizaçlı (Sanki birden gözümde Rasputin canlandı) süratle iş gören ve görülmesini isteyen bir şahsiyet olmakla birlikte cesareti az, ancak fazla ihtiyatlı ve temkinliymiş...
Gezdiğimiz mahalle bence aslı değil, sureti. Latife ama Mahmud Şevket Paşa’nın türbesi Hürriyet Tepesi’nde olunca insanın asıl Şevket Mahmut Paşa Mahallesi orası diyesi geliyor.

Dönelim Beykoz’a…Mahmut Şevket Paşa göletinden başlayarak canım manzarayı sağımıza alıp Beykoz ormanlarından yürüyerek sonunda  2. Gölette öğle molası veriyoruz. Göl dingin, göl turkuaz, huzurun başka seçeneklere yer vermeyen ambiansı ile , çevresindeki ağaçlarla kendini kamufle etmiş. Yanımızda getirdiğimiz hafif yiyecekleri bile yemeden doyabiliriz. Zaten köyden beri bize eşlik eden beyaz can dost bizim yerimize onları afiyetle yiyor. O burada yaşadığı için güzelliklerin farkında değil, buranın bir parçası … Doğasever arkadaşlarım ile barış içinde onu besliyoruz hep birlikte. Biz ve o paylaşıyoruz havayı suyu toprağı…

Sonra bu derin duygulardan istemeden koparak tekrar farklı yönden dönüşe geçip başlangıç yerine dönüyoruz. Daha önceki gezilerde bir  köyden başlayıp tepelere yolu çevirip sonra başka köyleri selamlayıp başka bir köyde turu bitirirdik. Yani bu kez bir ring parkuru yaptık. Kaç mı?  Bu kez 16 km idi…

Artık dönüş yolunda inek ve koyun sütüne göre çok daha yoğun bir kıvama sahip olan ve her yerde kolay kolay bulunmayan buranın ünlü manda sütü ürünlerinden alabiliriz.  Gezilerimizde doğaya çöp bırakmamaya, zarar vermemeye özen gösteriyoruz. Ve ayrıca köylerde yaşayan esnafa destek olup ufak da olsa alışveriş yapıyoruz.


Genelde burada yaşayan halk çok samimi. Ancak üzülerek söyleyeceğim ki pide fiyatı maalesef Nişantaşı gibiydi ve de yine maalesef ki kalanları toplayıp evde martılara verdiğim de onlar bile yemedi… İçinde nasıl bir madde varsa… hayvanlar bizden daha bir gurme. Yemediler ama biz maalesef yiyoruz.


Nerede bizim  mis kokulu, çıtır çıtır  pidelerimiz? Simitlerimiz… Pohaçalarımız??
Onlar da mı atlara binip gittiler…
Çocukluğumun dürüst esnaflığını arıyorum gözlerim kocaman açık… Sizi sizinle baş başa bırakarak;
Tüm kalbimle o güzel duygulara döneceğimize inanıyorum.