Bahar geliyor sanırım.
Güneş yüzünü göstermeye başladı. Hala tam iyileşemedim, hafta sonu gezecek tozacak enerji bulamadım, evde olmaktan, karanlıktan, üşümekten sıkıldım.
Bugün oturup hayal ettim. 24 senelik İstanbul’lu olarak, “Güzel bir günde neler yapılır?” diye düşündüm kendi kendime. Hayali bile güzel..
Hadi başlayalım.
Yıllarca oturduğum Üsküdar’da, önce Fethi Paşa Korusuna gider, köprü manzarasını seyreder, ardından Paşalimanı Kafe’de elimi denize sokarak çayımı içerim. Beylerbeyi Camii meydanında midye tavamı yer, oradan Üsküdar’a dönüp vapura biner, Eminönü, Beşiktaş ya da Karaköy’e geçerdim. Kızkulesi’ni, Sarayburnu’nu doyasıya seyrederdim. Hele gün batımına yakınsa Topkapı Sarayı’nın, Ayasofya'nın üzerinden batan güneşe bakar, hayallere dalardım. Mümkünse bir bardak çay içer, vapura binerken yanıma aldığım bayat ekmek kırıntılarını martılara atardım.
Karaköy’de gemiden inip Tünel’e yürürdüm. Tünel’e biner, yukarıya çıkardım. İstiklal Caddesi’nde boylu boyunca yürür, ya Şampiyon’da kokoreç, ya Bursa Kebapçısı'nda İskender yerdim. Kitapçılara girer, kitaplara bakar, en trendy müziğin ne olduğunu anlamaya çalışırdım. Eşim yanımda olursa İnci’ye gider profiterol yerdik. (Aslında ben yemem  ama eşime eşlik ederim.) Yanımızda kızlar yoksa sinemaya gitmek de fena olmazdı hani.
Gezi Parkı'nın yanında kıyıda köşede kalmış bir çay bahçesi vardır. Çalışma hayatının 10 senesini Elmadağ’da geçiren ben, o çay bahçesinden Boğaz'ı seyretmeyi, öğlen yemeğinde aperatif bir şeyler alıp, orada manzaraya karşı atıştırmayı hep çok sevmişimdir.
Beşiktaş’a yıllarca vapurla gittim, geldim. İşe, üniversiteye..
Beşiktaş’tan Ortaköy’e yürümek gerekir. Yıldız Parkı kapısından yukarı çıkıp Yahya Efendi Dergahı’na uğramak. Şehrin bu kadar göbeğinde bu sessizlik, bu dinginlik, bu huzur sizi şaşırtacak. Haaa giderken, yanınızda kedi maması götürmeyi unutmayın..
Eğer Karaköy vapuruna değil de, Eminönü vapuruna bindiysem de, tramvaya binip Sultanahmet’e giderdim. Her gittiğimde mutlaka Yerebatan Sarayı, Sultanahmet Köftecisi'nde köfte, Ayasofya ‘da taşa parmağımı sokup dilek dileme gibi standart ritüelleri mutlaka yapıp, ardından doğru Kapalıçarşı.. (Mutlaka Müze Kart alın, kartınızla, zamanınız da varsa, Arkeoloji Müzesi, Topkapı Sarayı, İslam Eserleri Müzesi, birçok yer daha gezme şansınız olur.) Sultanahmet’te son dönemde beliren rengarenk butik otellerle dolu dar sokaklarda gezmek de bana çok keyif veriyor.
Bir şey almasam da çok keyiflidir Kapalıçarşı. İstanbul’a dışarıdan gelen tüm misafirlerimle mutlaka giderim. Oranın tarihi dokusunu ve nem kokusunu her zaman AVM’lere tercih ederim. (AVM lerden nefret ediyorum.)
Haliç’i de unutmamak lazım. Dilerseniz Eyüp Sultan, Patrikhane, Piyer Loti, dilerseniz de Sütlüce, Rahmi Koç Müzesi, Santral İstanbul, Miniatürk.. Ama ne olursa olsun, uykuluk yemek şart. Bayılırım, olsa da yesek..
Uzun uzun vaktiniz varsa, dilenci vapuruna binip kavaklara gidebilirsiniz. Ya da Garipçe’ye.. Anadolu Feneri’ni, Poyrazköy’e balık yemeğe gitmeyi de unutmamak lazım.
Demem odur ki, İstanbul’da gidecek yer, yapılacak şey çok..
Yeter ki atalım üzerimizdeki kış toprağını.. Ne kadar özlemişim ben baharı meğer.. Hafta sonu olsa da gezsek..