İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Göçün dünyayı aslında ne noktaya götürmek istediğini, insanlara ne katmak istediğini, buna karşın dünyanın yersiz korkularını, paniğini, hatta göçün istismarını, bilhassa modern dünyanın bu konudaki duvarlarını hep birlikte gördüklerini söyledi.

Bakan Soylu, "Farklı görüşlere sahip pek çok yöneticiyle toplantılar yaptık, konuştuk ve dinledik. İşte tam da bu yüzden böyle bir festivalin sadece kültürel bir etkinlik olmayacağını, bunun çok daha fazlasını ifade ettiğini, daha iyi bir gelecek, daha iyi bir dünya, hayalimize katkı yapacak önemli bir adım olacağını gördük. Bu projeyle inandık ve bu projeyle ilgili çalışmalara başladığımızda düşüncemizde de yanılmadığımızı anladık. Göçün pek çok farklı yüzü var. Dünya 2011'den beri sadece bir yüzüne odaklanmış durumdadır. Göçün yüzü sadece sınıra doğru ellerinde bavullarıyla koşan veya bir lastik botta denizin ortasında sürüklenen insan manzaraları değildir. Keza göçü anlamak demek Aylan bebek üzerinden vicdanlarımızı sorgulamak veya göçün toplumsal çatışmaları ile ekonomik etkileri üzerinden uzun uzun analizler yapmak demek değildir. Göçü tanımak demek, aslında kendimizi tanımak demektir. Çünkü bizim göç hatıralarımız sadece 9 yıl öncesinde Suriye iç savaşına uzanıyor değildir. 'Alamancı', 'gurbetçi', 'kesin dönüş' gibi kavramlar sadece benim yaşımdakilerin bile göç hatıralarının ilk kelimeleridir." dedi.


"DÜNYAYI SADECE ZENGİN-FAKİR OLARAK TASNİF EDİYORUZ"

"Sosyal ve kültürel iletişimde farkında olmadan az sayıda ve aynı ülkelere odaklanıyoruz, hep onları görüyoruz. Neyi nereden aldığımızı, birbirimizi nasıl geliştirdiğimizi, nasıl anladığımızı, farklı toplumların düşünce ve gelişmişlik düzeyini unutuyoruz. Dünyayı sadece zengin-fakir olarak tasnif ediyoruz. İşte Göç Filmleri Festivali ile yapmak istediğimiz bu kanalları sinemanın gücüne yeniden açmak. Göçü sadece trajedi fotoğraflarıyla değil, kültürümüze ve medeniyetimize katkısıyla öğrenmek değil bilakis yeniden hatırlamak, göçü, güce dönüştürmek, dünyanın medeniyet birikiminin sadece belli başlı ülkelerden değil topyekun bütün insanlığın ürünü olduğunu bilmek ve onu hissetmektir. 21. yüzyılın göç kavramına giydirmek istediği deli gömleğini de yırtıp atabilmektir. Şurası bir gerçektir ki, Türkiye, mazisinden getirdiği göç tecrübesiyle, 21. yüzyılın göç gerçeğini açık ara en başarılı şekilde yöneten ülkedir. İnsanların barınmasından eğitimine ve yerleşik topluma uyumlarına kadar her alana ilişkin çözümler, kurumsal yapılanmalar, yasal düzenlemeler gerçekleştirdik. Açık kapı anlayışı ile yasal olmayan yollardan gelen kimseyi geri çevirmedik. Ama aynı zamanda kamu düzeninden de taviz vermedik." şeklinde konuştu.


"YA ZORUNLULUK ORTADAN KALDIRILMALI YA UMUDA KUCAK AÇILMALI"

Etkinlikte konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, medeniyetin yükseldiği her coğrafyada göç alınıp verildiğini söyledi. Ersoy, göçün arkasında hep bir zorunluluk, önündeyse daima umut olduğunu vurgulayarak, "Yolculuğun sonunun yitip gitmek mi devam etmek mi olacağından ise yola çıkan kadar onların geçtikleri yollarda yaşayanlar da sorumlu. Çünkü ya zorunluluk ortadan kaldırılmalı ya umuda kucak açılmalı. Bizler koşullar ne olursa olsun insani ve vicdanı yaklaşımdan asla ödün vermemiş bir medeniyetin temsilcileriyiz. Bunun getirdiği sorumlulukla hareket etmekten asla imtina etmedik. Bugün de topraklarımızda yaklaşık 4 milyon göçmeni misafir etmekte, dünyanın dört bir yanındaki mazluma el uzatmaktayız. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye'nin uyguladığı insan merkezli politikalar sayesinde milyonlarca masum hayat kurtarıldı. Her şeyini yitirmiş her şeyden vazgeçmiş insanlar, adı Türkiye olan bir umudun gücüyle ayağa kalkmakta, ötekileştirilmeden, sömürülmeden, kandırılmadan hayatlarını yeniden kurmakta." ifadelerine yer verdi.


"SANATIN DİLİ EMPATİYİ KOLAYLAŞTIRACAK VE GÜÇLENDİRECEKTİR"

Bakan Ersoy, dili, dini, milleti ne olursa olsun Türkiye'nin herkesi insan paydasında değerlendirdiğine dikkati çekerek, "Bu anlayışın uluslararası kamuoyunda da yaygınlaşmasını temenni ediyor, aynı zamanda bunun temini için de çalışıyoruz. Uluslararası Göç Filmleri Festivali bu amaçla atılmış çok değerli bir adımdır. Sinema gibi etkili bir sanat dilini kullanarak oluşturabileceğimiz bilinç ve farkındalığa her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. İnanıyorum ki sanatın dili empatiyi kolaylaştıracak ve güçlendirecektir. Uluslararası Göç Filmleri Festivali, korkuları bilgiyle, önyargıları empatiyle yenmenin gayretidir. Yolu yolcudan dinleyerek, onun gözlerinden görerek, duygularına kulak vererek bir nebze de olsa göçü deneyimleme fırsatıdır. Bu fırsatı olabildiğince fazla insanın en iyi şekilde değerlendirmesini ve deneyimleyebilmesini umut ediyorum." diye konuştu.