Hava mis gibi. Ben ise sabaha kadar çalışmış, geç bir saatte uyumuştum. Öğleden sonra kalktım ve hava durumuna dair hiçbir şeyden haberim de yok. Giyinip, hazırlandım. Tam dışarı çıkıyordum ki, arka bahçeden gelen sesin yağmur olduğunu anladım. Ceketi, kravatı fırlatıp, üzerimdekileri bir çırpıda çıkarıp, attım. Eşofmanlarımı giyip biraz yürümek ve üzerinize afiyet geçenlerde canım kallavi bir kahvaltı etmek istedi. Haber müdürümü aradım, biraz gecikeceğimi söyledim. Hafif biraz iğnelese de, ses çıkarmadı. Ve hala başta da söylediğim gibi; hava sokak kapısına yaklaştığım an ekstra mis! Gün benim için güzel başlıyordu. Tabii, her şeyin sonsuza dek güzel olacağını düşünmek de epey aptallık olurdu. Nitekim, öyle de oldu. Hiç sevmesem de aşırı bastıran yağmurlardan dolayı Simit Sarayı'nda kahvaltı yapmak zorundaydım. Baktım içerisi sıkış, tıkış, siparişleri verdim, paket yapılmasını rica ettim. Ardından kasaya yöneldim. Yirmi yedi lira kadar bir ücret ödedim ve beklemeye koyuldum. 

Yaklaşık otuz saniye geçti. Kasa önünde bekleyişim sürüyor. Sizce neden? "Acaba bir yanlışlık mı var?" diye düşündüğüm için bir şey demiyor, kasa şefinin artık zahmet olmaz ise fiş kesmesini bekliyorum. Konuya binaen bir şey de demiyorum, ama sanki küfür etmişim gibi hissettiğim o an kasa şefi tıraşsız suratını eğip, bükerek "başka bir şey ister misiniz?" dedi. "Evet, isterim. Elbette isterim. Fiş istiyorum! Fiş kesmeniz için istenmesi mi gerekiyor?" dedim. Cevaplamaya gereği dahi duymadı, fişi çekinerek uzattı. O an gerilim dolu göz kontakları artıyor ve gözüm seyiriyor. Kasa şefinden ses yok, ama içten içe küfür işitiyor gibiyim. Fişimi de teslim alıp, kasadan uzaklaşır iken, eminim ki: iki kol, iki yana açılıp "çattık ulan!" diye bir takım hareketlerde bulunuyordur. O an birden durmak geldi içimden. Geriye döndüm ve altı adım sonrası tekrar göz gözeydik. "İçimde tutamıyorum, ama bu durumdan artık rahatsızım. Bakınız, siz yurt içi ve yurt dışında satış noktaları bulunan, ülkenin en köklü zincir mağazalardan birisiniz. Size kim böylesi bir şeyi yapmanızı söylüyor bilmiyorum, ama sizin göreviniz bu yanlışa ortak olmak değildir." dedim. Ve dahasını söyledim, ama ne tek kelime edebildi, ne de susabildi. Konuştu, ama duymadım. Çünkü doğruları söylemeye niyeti yoktu. Çıkışta da 189'u arayıp, Maliye'ye şikayet ettim. Tabii, yetkililer gitmemişlerdir. Onları da arayıp rahatsız ettim, ama kusura bakmasınlar artık. 

Bu orada yaşadığım ilk hadise değil. Nerede ise tüm Simit Sarayı'nda böyle. Bu nasıl bir vergi politikasıdır ki; namusu ile iş yapmak isteyenleri astronomik rakamlarda vergi alarak cezalandırsın, ama vergi kaçıranları ise takip etmesin! Küçük esnaflar da yapıyor, onlar da bu suça ortak oluyorlar, ama koskoca küresel pazara açılmış böylesi firmaların yaptıkları hoş bir şey değil. Fiş kesmeyen işletme yalnızca KDV’yi cebine atmıyor. Yine devlete ödemesi gereken gelir vergisini de ödememiş oluyor. Yani devlet iki türlü zarara uğramış oluyor. Buradaki saptamam da şu yönde; yazarkasa fişini kesen, devlete olan bütün vecibelerini yerine getiren esnafları ayrı tutuyor ve onlara teşekkür ediyorum, ama denetmenler çok sık denetim yaparak devletin kasasına giren vergi oranlarını artırdığı takdirde, daha çok personel çalıştırdığı için zarar etmez. Aksine o personellerin parasını bu şekilde bir hayli şekilde çıkardığı gibi hazinenin gelir miktarı da artar yahu! Sanki artık yazarkasa fişi kesilmesi şartı kaldırılmış gibi davranıyorlar!

Konuya dair daha garip, ama pek de güzel bir hadisesi ise evimin yakınlarında olan Umursan adlı ufacık bir fırından geçenlerde bir ekmek aldığımda dahi çıkarıp elime yazar kasa fişi uzatması oldu! Sonrasında nasıl mutlu olduğumu anlatamam. Artık iki yüz metre daha fazla yol yürüyüp, oradan alışveriş yapıyorum. Bu yazıyı da orada kaleme aldım. Onlar bu olaydan habersiz, ama yüzlerce yanlışın arasında, böylesi tertemiz bir işletmenin varlığından mutluluk duyabiliyorum. Bir anlamda da yazık, çünkü gerçek anlamda bu bir sorun olmaya başladı. Büyük firmalar her ne şekilde bilmiyorum, ama küçük işletmelerden daha az vergi ödüyor olduklarına eminim. Vergiden düşme konusu onların uzmanlık alanlarından yalnızca biri iken, onlar bir şekilde şahsi ve yakınlarının harcamalarının işletmenin vergisinden düşerler. Çevreden fatura toplayarak, pek de güzel bir biçimde fiş kesti sanırsınız, ama o ay sonunda KDV'leri çoktan düşe düşe eritmiş, vergi filan da vermemiştir. Adeta bir illüzyon! Bunun sebebi  Türkiye'deki kayıtdışı ekonomiyi bu suça teşvik eden vergi sistemidir. Hükümetin yapması gereken esaslı bir vergi indirimine gidip vergi toplama ve denetleme işlerini özelleştirmek iken, hala vergi kaçıranı yakalar ise gözünün yaşına bakmadan cezalandırmak yerine, yeni vergi düzenlenmeleri ile başımıza çorap açmaktır!