Türkiye, kargaşadan kaçan Afgan mülteci akını ile karşı karşıya.. Bu sebeple yine ardı ardına yayılan haberler ile toplumu ikiye, üçe hatta beşe ayıran algıların kucağındayız.

Afganistan'dan gelenlerin yaş ortalaması ve cinsiyetine bakıldığı zaman durum daha da ciddileşiyor.

Kadın ve çocuklu ailenin olmadığı sadece genç erkek nufusdan oluşan göç, Suriyeli sığınmacılardan farklı bir amaç taşıdığını gösteriyor.

Elbette bu duruma insani duygularla yaklaşıldığı zaman konuyu anlamlandırmak daha kolaya kaçıyor.

Ancak mülteci adresine dönen Türkiye'nin tabiri caizse kangren olan sorunlarının çözümüne yönelik bir gelişme olmadan romantizmden uzaklaşmamız gerekiyor.

Sürekli artışta olan işssizlik, toplum içindeki ekonomik uçururum, halkın  yaşadığı sosyolojik ve psikolojik travmalar yeni bir göç dalgasını kaldıracak durumda değil.

ABD'nin çekilmesiyle terör örgütü Taliban'ın Afganistan'daki hızlı ilerleyişi sürerken oluşan güç boşluğu ve belirsizlik Afganları hızla ülkelerini terk etmeye teşvik ediyor.Ülkelerini terk edenlerin birçoğunun hedefinin Avrupa ülkelerine gitmek olduğunu söyleyebiliriz. Ancak özellikle Suriyeli göçmenler konusunda tecrübe edinen Batı dünyası finans ve siyasi destek ile Türkiye'yi mülteci kampına çevirmekten vazgeçmeyecektir.

Bunun kime faydası var?

Ülkemizde en basitinden  tarım, hayvancılık ve  üretim alanında istihdam boşluğu veya yetersizliği yaşanılan bir dönemde olsaydık çalışmak isteyen göçmenlere yönelik uygulanacak politikaların seyri belli olucaktı. Hatta Afganların deri imalatı ve gelişitiriciliği konusunda yetenekli olduklarını bilmek ve bu alanda istihdam oluşturularak farklı bir ekonomi kolu yaratılması da mümkün olucaktı.

Anlamadığımız birşey var; ülkemizin liderinden tutun müşteşarına kadar milletvekilinden askerine, gazetecisinden doktoruna, öğretmeninden çifçisine, esnafına, öğrencisine, umut dolu gencine kadar herkes ama herkes YORGUN...!

Kimsenin kimseyi çekebilecek gücü kalmadı artık.

Yeni dünya düzeni diye naralar atıyoruz ama  altında yatan ideolojinin bize ne getireceğini bilemiyoruz. Bahsedilen yeni düzene geçiş ülkelerin milliyetçilik anlayışının değişiminden geçiyor. 2019'da başlayan adını yazmaktan sıkıldığımız Covid sürecinde bunun daha da fazla belirginleştiğini gördük. Dünyada yükselişe geçen milliyetçilik anlayışını artık yakalamamız gerekiyor. Tabi ki bunu ırkçılık ile karıştırmayacak kadar da bilgi sahibi olmamız gerekiyor.

'Ülkemde mülteci istemiyorum' demek ırkçılık değildir. Biz insani duyguları birçok ulusdan daha güçlü olan dini değerlerine sahip çıkan, yüreği ile yaşayan bir milletiz. Kanıtımız tarihimizdir. Ancak artık karanlık batı ülkelerinin bizim bu ulvi duruşumuzdan faydalanmalarına izin vermemeliyiz.

İnanın bilinen şeyleri bile dile getirmek artık zor geliyor. Toplumun çoğu zaman haklı bazen de bilinçsiz tutumunu artık toparlaması gerekiyor. Silkelenmek gerek! Kaos haber seviciliğini bırakıp doğru ve özgün haberin peşinde koşmak gerek.

Zaten bütün saygı duyulan kavramların içi boşatılmadı mı?

Halkı temsiliyetinden vazgeçen milletvekilleri, aldığı finansal destek ile gündem olan kariyerini bayalaştıran medya mensupları, liyakatsız işleyişin dev oyuncuları ve nice örnek bizim saygınlık anlayışımızı kararttı. Fırtına etkisi olaylarla debelenip giderken aslımızı unutuyoruz. Neler olduğunu göremiyoruz.

Hala mı kendimize gelmedik? E yeter artık.

Vatanseverlerin dillerinde tüy bitti.

Gençlerin hevesleri tükendi.

Kaybolan zamanın hediyeleri bitti.

Gidiyor gitmekte olan!