Zengin ağanın biri Afrika’da safariye katılmaya karar vermiş. Dönüşte köylüler başına toplanmış.
“Ağam; neler gördün, safari nasıl bir şey? Hele bir anlat.”
Ağa başlamış anlatmaya. “Kocaman uçaklarla havadan vardık. Traktör tekerlekli ciplerle dağlar, tepeler ovalar, nehirlerden geçtik.”
Derken köylüler sormaya başlarlar. “Ağam hiç hayvan yok mudur, bu safaride?”
“Hemi de ne hayvanlar var. Hele bir zürafa görmüşem…” der ağa.
“O nedir?” diye sorar köylü.
Ağa görmüş geçirmiş tavırlarıyla “Eşeği biliy misiniz?” diye sorar.
“Biliyiiiz” der köylüler hep birlikte.
“İşte eşeğin uzun bacaklısı ve boynu eşeğin boynunun üç katı, üzerinde yuvarlak benekleri olana zürafa diiyler.”
Köylüler, hayal ederler zürafayı.
Bir süre sonra bir köylü yine sorar. 
“Başka hayvan da yok mudur, ağam?'”
“Olmaz mı? Zebra görmüşem,  sürüyle.”
“O nasıl bir şeydir, ağam?”' diye sorar köylüler.
Ağa başlar tekrar anlatmaya.
“Eşeği biliy misiniz?”
“Biliyiz, ağam.” derler köylüler hep bir ağızdan.
“Hah İşte, eşeğin aynı boyunda, yukarıdan aşağıya beyaz siyah çizgili, pijama giyenine zebra diiyiler.”
Köylüler zebrayı hayal ederler. “Ne hayvanlar varmış ağam, dünyada!”
Ağa “Ne sandınız, hırbolar?” der, devam eder anlatmaya.
“Hele bir gergedan görmüşem, sormayın gitsin.”
“Gergadan neye benziyii, ağam?” der köylüler.
“Eşeği biliy misiniz?”
“Biliyiiiz” der köylüler.
“İşte, eşeğin enlemense iki katı, burnunda iki tane boynuz olanına gergedan diiyiler.”
Köylüler gergedanı kafalarında canlandırmaya, anlamaya çalışırlar.
Fıkradan sonra artık esas konuya geçebiliriz. Tabii neden başta fıkrayı anlattık? Yazmadan önce değerli abimiz, gazetemizin imtiyaz sahibi Abdullah ağabeyimizi aşmamız gerekiyor. Uzun süre dikizlemelerim sonucunda formülü bulmuştum. Masasına gelen yazıları okurken üçte birine gelince kafasını “Hımım!” deyip aşağı yukarı sallayıp sağ tarafa koyuyordu. Beğenmediği yazıları başını sağa sola sallayıp gelen sola tarafına koyuyordu. Takiplerim sonucunda, masasının sağına koyduğu yazıları yayına hazırladığını fark ettim. Formül, aşağı yukarı “evet” anlamında anlayacağınız. Şimdi bizim yazıda daha fıkra bitmeden çoktan masanın sağında yerini almıştır. “Demokraside çare tükenmez,” demişler atalarımız. Konuya geçelim gayri.
Son 12 yıllık dönemde 90 yıllık cumhuriyet dön minde aldığımızın tam iki katı yol almışız.
Devleti iki katına çıkarmayı başarmışız, paralel ve aslı olma üzere.
Yoksulluğu üç katına çıkarıp, yolsuzlukta dünyayı şaşkına çevirdik.
Demokrasiyi ikiye katlamışız (katlamak bazı hallerde dürmek anlamında kullanılabilir), tercih sizlerin.
Mahkûm sayısında istikrarlı artış neticesinde iki katına ulaştık.
Terör örgütlerindeki artış takdire şayandır, onuda katlamışız 
İşsiz sayısında önemli artış gözlemlenmektedir.
Kişi başına düşen villa sayısında tarihin en yüksek seviyesine ulaşılmıştır.
İç ve dış borçlar toplamını izlenen ekonomik politikalar neticesinde üç katına çıkartmayı başardık.
Özelleştirmede rekor kırdık, tüm zamanların rekorunu kırarak beş katına çıkardık.
Üretilen ayakkabı kutusu sayısı dört katına yaklaşmıştır.
Mahkemelere intikal eden ödenemeyen çek ve senet sayısı üç katına yükselmiş.
Rekor, vakıflarda da gözükmektedir. Vakıflara bağışlanan para miktarında 10 katı bir yükseliş göze çarpmaktadır.
Organik biber gazını eskiye göre beş katı daha fazla tüketmekteyiz.
Resmi dili, iki dilli yapmak suretiyle ikiye katlamış bulunuyoruz.
Akaryakıt fiyatlarını periyodik yapılan fiyat ayarlamalarının neticesinde üç katın biraz üzerine çıkartmayı yakalamış durumdayız.
Devlet büyüklerimizin teşvikleri sonuç vermiş, argo dil kullanım oranı yaygınlaşmıştır.
Mahkemeler cumhuriyet ve kişiye özel olmak üzere iki kategoriye ayrılmıştır.
Her bir şeyimiz iki katı beş katı olmuştur. Paralel yollar, paralel devlet, paralel evren. Bizimde paralelimiz var mıdır bilinmez fakat insan bazen kendinden şüphe eder hale geliyor acaba bendemi paralelim.