Ağlamıştım... Bu hayatta uluorta, sıkça yaptığım bir iş değildi, ama o gün ağlamıştım. Uçaktan inip Kiril ve Metody Üniversitesinin yabancı öğretim üyeleri için ayırdığı lojmana eşyaları bırakır bırakmaz bizi çocuklarımızı kaydettirmek için bir okula, Tefeyyüz'e getirmişlerdi. Hiç ummadığım bir şekilde cıvıl cıvıl Türkçe şakıyan bunca çocuğun arasında buluverince kendimi atalarıma duyduğum minnet ve şükran duyguları ile ağlamıştım. Ben eve, arabaya, tarlaya, arsaya değil, buna derim miras diye düşünmüştüm. Bir kültür, bir dil, bir hayat tarzı bırakabilmek.. Asıl önemli olan buydu. Üstelik bu coğrafyada Türkçe'yi yaşatanlar arasında çeşitli Balkan milletlerine dâhil olanlar da vardı. Türklük yalnızca bir ırka değil, bir medeniyete mensup olmak olduğundan onlar da bu medeniyetin hakiki mensupları olarak canla başla Türkçe'yi yaşatma mücadelesi veriyorlardı. Ve Osmanlı bu topraklarda hâlâ ölmemişti. Yaşıyordu. Daha doğrusu can çekişiyordu. Çünki bu topraklara Türk -İslâm medeniyetini taşıyan ve 1960'lara kadar da herkesin anladığı ve kullandığı dil olan Türkçe son yıllarda adım adım geriliyordu. Önce 60 yıldır Tito Yugoslavya'sından bu yana Makedonya Türk toplumunun sesi olan Birlik Gazetesi 2004'de kapandı. Birlik redaksiyon'un çıkarttığı Sesler Dergisi daha da önce kapanmıştı. Sonra MTV'nın Türkçe yayın saatleri düşürüldü ve bu saatler içinde de daha çok meclis görüşmeleri verilir hale geldi. Ama uluslar arası güçlerin model üretimi için tıpkı bir laboratuar gibi kullandıkları Makedonya'ya Türkiye'den de ekipler geliyor ve model alıyorlardı. Bunlardan birisi de TRT idi. TRT çok dilli bir devlet televizyonu modelini burada gördü inceledi ve bir benzeri uygulama Türkiye'de başlatıldı. Türkiye'de bu uygulamalar başlaya dursun Makedonya'da çıkartılan yeni kanunlarla Türkçe yayınların kaldırılması süreci başlatılmıştı bile... Makedonya Radyo Televizyonunda Türkçe'yi yaşatma mücadelesi veren dostlarımızdan aldığım haberler Türkçe yayınlarla ilgili hiç de iç açıcı olmayan bilgiler içeriyordu. Dilin insanları ulaştırdığı, taşıdığı kaynaklara binaen biraz da din anlamına geldiğini bu ülkede yerinde gözlemleme fırsatı bulan bir araştırmacı olarak, üzüntüm iki kat oldu. Oysa Türkçe'nin yüzyıllardır bu topraklarda ayakta kalması, oralara bir medeniyeti götürmüş, yaymış olması... Bende dilime ve atalarıma karşı derin bir minnet ve şükran uyandırmıştı. Ve kendi kendime söz vermiştim: Ucunda hiçbir menfaat olmasa da ben bu dile hizmeti, uşaklık etmeyi hayat gayesi haline getireceğim. İnsanî değerleri gelecek nesillere taşımak açısından bu kadar zengin malzemenin her dilde bulunabileceğini zannetmiyorum. O güne kadar elimdeki nimetin pek de şuurunda değilken Tefeyyüz'de geçirdiğim o ilk gün, benim dilime daha şuurla yaklaşmama vesile olmuştu. Atalarımı, Osmanlı'yı daha minnetle ve hayranlıkla yâd etmeme vesile olmuştu. Ve Türkçe benim için artık bir aşka, bir sevdaya dönüşmüştü. Bir dâvânın sevdalıları olduğu müddetçe başarma şansı da çok yüksekti. Türkçe'yi, önce Türkiye'den başlayarak bir sevda haline dönüştürdüğümüz gün her alanda başarılarımızın önü açılacaktır. Türkçe gönül veren gençleri internet ortamında bir araya getiren Türkçe'yi doğru kullanmak konusunda tenkit ve takdir mekanizmasını işleterek önemli bir vazife üstlenen " TÜRKÇE SEVDALILARI" adlı bir grup gencimizi burada anmadan geçemeyeceğim. Onlar dilimizi, gönüllü gayretleriyle sahipsizlikten kurtarmaya adaylar. Onlara. www.turkcesevdalilari.com'dan ulaşabilirsiniz. Hazırladığım şiir kitabından Türkçem adlı şiire ait bazı mısralarla selâmlıyorum tüm TÜRKÇE SEVDALILARINI... ... Atamın mirasını, bana aktaran dilim Onunla hislerimi duyup bildi sevgilim, Ben onunla anlatır, anlarım kâinatı, İfademin zihnimden âzâd oluş ber'atı O binlerce şairin gönlünü gezer gelir, O ilâhi sırlarla mısralar dizer gelir. O'nun sustuğu yerde, susar yürekler durur; Çünki kalpten kalbe his aktaran pınar kurur ......