Aynı ay içinde babamı ve kayınpederimi kaybettim. Kıbrıs’tan çıkamadığımız için cenazelerine gidemedik. Ardından eşimin annesi ciddi bir rahatsızlık geçirdi. Eşim sonucu ne olursa olsun ülkesine gitmek istedi. Eşim aslen Romanyalı, 23 yıllık eşim ve Türk vatandaşı... 
2010 yılının 6. ayında eşim Romanya’ya gitti. 10 gün sonra adaya tekrar dönmek için Romanyadan direk Rum tarafına indi. Çünkü bilet daha ucuzdu arkadaşımın eşi, hanımımı almak için Rum tarafına gitti ve herşey ondan sonra başladı. Hanımım Ledra sınır kapısına geldiğinde Türk tarafındaki görevli polisler kuzeye geçemeyeceğini, kuzeyde kaçak yaşadığını söyleyerek içeriye almadılar. Eşim o günü Rum tarafında parkta geçirdi, çünkü paramız bitmişti. Ertesi gün ben İçişleri Bakanlığı’nı arayarak durumu izah ettim ve bana bir gün sonraya randevu verildi. Bir gün sonra bakanlığa gittim, ilgili yerler aranarak eşimin kuzeye geçişi sağlandı. Ancak 15 gün sonra eşimin adadan ayrılmasını istediler. Bu 15 gün içerisinde ilgili makamlara yazı yazdım ve elçilik bana böyle bir şeyin olmadığını belirten bir yazı yolladı. 
Bir sabah eve polis geldi ve eşimi götürdüler. O gün tekrar göndereceklerdi. Ben yine Bakanlığı aradım 15 gün daha süre verdiler. Bu süre sona erdiğinde eşim “Ben çıkayım belki birkaç ay sonra insafa gelirlerde tekrar dönerim” diye düşündü. Eşimi zor da olsa gönderdim. Zordu çünkü ben 23 yıllık eşimden ve oğlum annesinden hiç ayrı kalmamıştı. Ben eşsiz, çocuğum annesiz nasıl yaparız diye düşünürken bir sabah yine zilimiz çaldı, gelen polisti. Bu kez bizimde adadan ayrılmamızı istiyorlardı. Nasıl çıkardım oğlum orada doğdu, orada okuyor, orasını vatanı biliyordu. Ben 1997 yılında çıkan vatandaşlığımı bekliyordum. Polis Müdürlüğüne gittim oradaki yetkili amir üzülerek, Muhaceret Müdürlüğü’nün yazısını gösterdi ve adadan ayrılmam gerektiğini söyledi. Bunun üstüne ben de elçiliğin bana gönderdiği yazıyı gösterdim. O da hemen Muhaceret Müdürlüğü’nü arayarak, “Ömer’in elinde böyle bir yazı var, emniyet olarak birşey yapamayız” dedi ve bana evime gitmemi söyledi. Telefonu kapattıktan sonra “Ömer bunlar seninle uğraşacak” dedi ve bir hafta sonra yine aradılar. Adadan çıkmamı söylediler ve bana bir hafta süre verdiler. Çünkü eşyalarımı ve arabalarımı satacaktım ve o gün geldi çattı. Polis Müdürlüğü’ne gittik. Beni ve oğlumu orada bir arabaya bindirdiler ve limana götürüp, oradaki polise teslim ettiler.  
En çok zoruma giden ne oldu biliyor musunuz?
Oğlum ve beni hücreye kapattılar. Çünkü geminin kalkmasına daha saatler vardı. Yalvardım, ağladım “beni hücreye koyun ama oğlumu koymayın” dedim. Daha 12 yaşında... Yemin ederim ki karıncayı bile incitmedik. Mütevazi bir yaşamımız vardı, mutluyduk şuan İzmir’de hayatımızı idame ettirmeye çalışıyoruz. İş bulup, çalışmak istiyorum ama yapamıyorum. Şoförlük yapmak istiyorum ama yolları bilmiyorum. Trafik ters geliyor, henüz alışamadım. İnşaatlara gidiyorum yapamıyorum, para vermiyorlar. Yani sizin anlayacağınız Kıbrıs’ta Türkiyeli, Türkiye’de Kıbrıslı olduk. Bunları yazarken o günleri yeniden yaşıyorum sanki. Kolay değil... 21 sene adamı olana bir günde kimlik verip, vatandaş saydılar. Biz hak ettiğimiz vatandaşlığı alamadık. Buradan yetkililere sesleniyorum bu eziyete son verin... 
Ömer Tunç