Emperyalistler, ürettikleri yalanlarla ülkemizdeki bazı Atatürk karşıtlarını kışkırtarak din üzerinden bir muhalefet örgütledi ne yazık ki. Bu kesimin tek silahı, yalanlar ve sahte belgeler… Resmi kaynaklara, gerçeklere sırtlarını döner bu kişiler.
Sahte belge oluşturma konusunda emperyalistlerin istihbarat örgütleri uzmandır. FETÖ, bu konuda emperyalistlerden eğitim almıştır. Ülkemizde birçok komployu, iftirayı yalanla ve sahte belgelerle yaptı. Bu sahte belgeler, öyle ustalıkla hazırlanır ki gören gerçeğinden ayırt edemez. Yaşamımız boyunca sahte belge ve yalanlarla sıkça karşılaştığımızdan bunları anlamak bizim için zor olmaz. Dindarlığından şüphe etmediğimiz birçok kişi de bu sahte belgeleri gerçek sanıp bilmeden emperyalist odaklara alet olur.
7 Nisan 1924 tarih ve 68 sayılı Resmî Gazetede 18 Mart 1924 tarihli, 442 sayılı Köy Kanunu yayımlandı. Resmî Gazete’
de 442 sayılı Köy Kanunu bölümüne bakıyoruz:
“Madde 13- Köylünün mecburi işleri şunladır:” diye bir başlık altında birçok yapılacak iş sıralanıyor. Bu maddenin 14. bendini okuyoruz 23. sayfada ve şöyle diyor: “14. Köyde bir mescid yapmak. (Yeniden yapılacak ise köy meydanının bir tarafına yapılacaktır).”
Mescitler, köyün neresinde yapılacakmış? Köy meydanına… Bunu isteyen kim? Atatürk önderliğindeki Cumhuriyet Hükümeti… Bir büyük yalan, Resmî Gazetedeki gerçeğe çarpıyor. Bu durum karşısında iftiracıların utanacağını sanmıyorum.
Gelelim ikinci yalana…
Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının bazıları, medreselerin kapatılmasına tepki olarak ülkemizde cenazeleri yıkayıp namazını kıldıracak din adamının kalmadığını savlarlar. Ancak bugüne dek Türkiye’nin herhangi bir yerinde o dönemle ilgili ortada kalan bir cenaze bilgisi yok! Bu tamamen uydurma bir propaganda. Kim mi uyduruyor? 9 Eylül’de İzmir’den denize dökülenler ve onları destekleyen emperyalist güçlerle onların işbirlikçileri… Bakalım din eğitimi yapan kurum yokmuymuş?
Yukarıda belirttiğim Resmî Gazetede 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu yayımlandı. “Madde 4- Maarif Vekaleti yüksek diniyat mütehassısları yetiştirmek üzere Darülfünunda bir ilahiyat fakültesi tesis ve imamet ve hitabet gibi hidamat-ı diniyenin ifası vazifesiyle mükellef memurların yetişmesi için de ayrı mektepler küşat edecektir.” Bu kararla İstanbul İlahiyat Fakültesi hizmete girdi. Yasada belirtildiği gibi aynı doğrultuda okullar da onu izledi. 31 Temmuz 1933’te Darülfünun kapatılarak yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu. İlahiyat Fakültesi de İslam Tetkikleri Enstitüsü olarak eğitimini sürdürdü 1992’ye dek. 1992’de ise adı yeniden İlahiyat Fakültesi oldu. Bu zaman içinde binlerce öğrenci bu okulda din eğitimi alarak ülkemize hizmet etti.
Yalan, bazılarına hoş gelir. Çünkü gerçek acıdır. Gerçeğin peşinden gitmekse her dürüst insanın görevi. Emperyalizme karşı savaş, yalnızca topla tüfekle olmaz. Onun yalanlarla yapamaya çalıştığı bozgunculukla da savaşmak gerek. Günümüzde emperyalizmin en büyük silahı, yalanlarla toplumsal algı oluşturmak değil mi?