İnsan yaratılanın en alisi, en şereflisi derler. Allah’ın c.c bütün kainatı hizmetine verdiği tek varlıktır insan diyebiliriz. Aslında bu Yaradan (c.c) tarafından verilmiş bir nimet aynı zamanda çok önemli ve mesuliyetli bir vazifedir. Eski Osmanlı Türkçesinde insan için "eşref-i mahlukat"( eşref yani şerefli, mahluk/mahlukat ise yaratıklar, yaratılmışlar demektir) tabiri kullanılırdı. Kutsal kitabımız Kur'an-ı  Kerim'de de insandan dünyada Allah'ın c.c lütfuna en çok mazhar olmuş, en değerli, en seçkin varlık olarak bahsedilir. (1).İnsanı bu denli üstün kılan özellikler nelerdir diye düşünüyoruz doğal olarak. Bu konuda tefsirlerde insanı üstün kılan vasıflara düşünme, akıl, zeka, okuma yazma, ahlaki, psikolojik özelliklerinin olması esas dayanak olarak gösteriliyor. Bu kadar nimetin bahşedildiği insanoğlunun imtihanının da ağır olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu konuda Kur'ani-Kerim'de Furkan Suresi 20.Ayette şöyle buyuruluyor; "Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda gezerlerdi.(Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin hakkıyla görendir."

  Rabbimizin bunca nimeti tasarrufuna sunduğu insanın bu nimetleri fütursuzca, aldırış etmeden savurması, duyarsız olması da hakkaniyetli olmaz diye düşünüyorum. Bu dünyanın imtihan dünyası olduğunu da hatırlarsak demek ki  tüm insanlık olarak kendimize çeki düzen vermemiz gerekiyor, ayette buyrulduğu gibi birbirimizin sınavı olduğumuzu unutmamalıyız. İnsanlık olarak birbirimize destek olmalıyız. Yaratılan diğer varlıklara karşı da duyarlı olmalıyız. Aksi halde ok yaydan çıkar ve kendi sonumuzu kendimiz getirmiş oluruz. Dünyayı yaşanılmaz bir mekan haline getirmiş oluruz.

  Konuyu araştırırken aklıma insan ve insaf kelimeleri arasında sadece bir harf farkının olduğunu( insan/ insaf sözcüklerin sonundaki "n" ve "f" harflerinin değişmesiyle iki farklı kelime oluşuyor )ses itibariyle birbirine çok yakın olduğunu hatırladım. Bir an anlam olarak da yakın olunması gerektiğini mana olarak da birbirilerini  tamamlamaları gerektiği düşüncesi aklıma geldi.

 "İnsan" kelimesi Arapça'dan dilimize geçmiştir. Türk Dil Kurumu'na göre kelimenin anlamı şöyledir: “Toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı", diğer bir anlamı da " Huy ve ahlak yönünden üstün nitelikli (kimse)".

"İnsaf" kelimesi de aynı şekilde Arapça kökenlidir. "Acımaya, vicdana veya mantığa dayanan adalet" anlamını verir. Bu iki kelime birbirlerini anlam bakımından tamamlamalı yani İnsan olan insaflı da olmalı. İnsafsız olan tam anlamıyla insan olabilir mi???.Bu soruyu sıkça kendimize sormalıyız.

Koltuğun verdiği yersiz gereksiz egodan, bencillikten uzak durmalıyız. Küçük dağları biz yarattık havasına girmemeliyiz. Yaratılmış bir fani olduğumuzu unutmamalıyız. Kimseyi hırslarımız için ezmemeli, kimseye de kendimizi ezdirmemeliyiz.

İnanan, iman eden insan olmak da bunu gerektirir.   İnce bir çizgi ve ağır bir yük...İnsafsız insan olunur mu??? İnanlar için insan olmak insaflı olmak, tevazu sahibi olmaktır aynı zamanda.

   Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra İslam aleminin ilk Müslüman  Türk filozofu olan Yusuf Has Hacib tarafından kaleme alınmış Türk-İslam aleminin ilk siyaset namesi olan "Kutadgu Bilig" eserinde de  insanlık ve iyilik severlik alakalı önemli maddeler vardır. Örneğin;

 İnsan iyi olmalı, iyi tutarsa tavrını

Nerede olursa olsun bulur bin türlü sevinci.

İyi her yerde iyi olur

İyiliğin yanıtı  olarak iyilik bulur.

Sen iyi tut tavrını kötü olma

Nerde istersen yürü korkma .


   Dinimiz  İslam'ın esaslarıyla Türk milleti olarak milli değerlerimizin harmanlandığı Kutadgu Bilig eserinde aynı zamanda alçakgönüllülüğünün öneminden de özellikle bahsediliyor:

Asık yüzlü, iri sözlü, kaba tavırlı ve kibirli

İnsan yerilir ve yoluna girmez işleri.

Küstahlık, acelecilik, kolayca gururlanmak

Uzaklaştırır kendisinden her kesi.

Kibirle göğe ağmaz kişi

Alçak gönüllü olanın bozulmaz işi

Kibir yararsızdır gönülü soğutur

Alçak gönüllü olmak kişiyi yüceltir.(2)

      Mevkimiz, görevimiz, vazifemiz ne olursa olsun tevazu sahibi, anlayışlı, insaflı değilsek tam anlamıyla "insan" olmuş olmuyoruz. Birileri arkamızdan "İnsanlık ölmemiş hakikaten" demiyorsa demek ki, “insanlığı" öldürmüş oluyor "insanlıktan" çıkmış oluyoruz. Değerli kardeşlerim, özellikle bizim toplumumuzda insani değerler çok önemli çünkü bizler asil, adil ve insaflı ataların torunlarıyız.Bizim toplumumuzun düşünce tarzı
Mevlana’nın, Yunus Emre'nin hoşgörüsü, anlayışıyla yoğrulmuştur.

 Türk-İslam aleminin güçlenmesi için de kendi içimizde birbirimize karşı saygılı, sevgili ve insanca, insaflı olmalıyız. Ecdadımız yüzyıllardır dünyaya bu insani özelliklerini koruyarak hükmetmiştir. 

  Bilecik Gölpazarı'nda görev yapan birkaç memurun da kendilerinin de insan olduklarını anlamaları için bu yazıyı okumalarını özellikle tavsiye ediyorum.  Bizim medeniyetimizde yemek sofrasındaki insanları gördüğümüzde biz "Afiyet Olsun Beyler" ya da "Afiyet Olsun Hanımlar “deriz. Bir insan bu güzel dileği duyunca nasıl olur da öfkeye kapılabilir! Kendilerine bu güzel dilekte bulunan hükümlüyü nasıl olurda cezalandırabilir? Sizce bu insana ne demeliyiz? Medeniyetsiz? Yoksa bu iki insana hizmet eden hükümlüler kendilerine daima duymak istedikleri gibi "ağabeylerim, başkanlarım, sultanlarım, şahlarım, kralsınız, ağalarım, paşalarım" gibi unvanlarla mı hitap etmek zorundalar? Böyle bir kanun ya da hüküm var mı?

   Devlet memuru olarak vatandaşa, insana hizmetle görevli olan insanlar görev ve yetkilerini istismar ederlerse, kötüye kullanırlarsa, kutlu Türk Devleti'ne ve Türk Milleti'ne ihanet ederlerse onların yedikleri içtikleri burunlarından gelsin, haram zıkkım olsun. Onlara "Afiyet Olmasın “demeliyiz.!

 Şanlı ve asil Türk  Devletimizin kurumlarında memur olarak görev yapan insanların kendilerinin de insan olduklarını bilerek görev yapmaları ve vatandaşlara hizmet yapmak üzere görevli olduklarını asla unutmamaları gerekmektedir. Mustafa Kemal AtaTürkün söylediği gibi; “Millete efendilik taslamak yoktur. Ona hizmet etmek vardır. Bu millete hizmet eden onun zaten efendisi olur."

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan beyefendi her zaman "Biz bu millete efendi olmaya değil, hizmetkâr olmaya geldik" diye belirtiyor.

Türkiye Cumhuriyetimizin 100.yıl dönümünde Başkan Erdoğan'ın özelikle söylediği bu kelimeler ders niteliğindeydi:

"Cumhuriyet'imizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Millete efendilik yoktur, hizmet vardır' tavsiyesinin ışığında, 'Ülkesini en çok seven ona en iyi hizmet edendir' düsturuyla Türkiye ve Türk milleti için  gece gündüz demeden aşkla çalışıyoruz." (3).

  Sayın Cumhurbaşkanımız  milletimize hizmet konusunda bu kadar hassas olduğu halde bazı görevliler (doktor, öğretmen ve ya memurlar, özel eğitim kurumlarındaki yurt ve üniversitedeki görevliler) kendilerini milletin efendisi, hükümdarı, şahı, ağası, sultanı olarak görüyorlar. Unutmayın size o görevi Devlet ve Devletin yasama organları veriyor. Size bu yetkiyi veren Devlet, yetkilerinizi millete hizmete değil de kendi kişisel çıkarlarınız, keyfiniz için kullandığınızda geri almasını da bilir!

P.S: Türk komuta İshak Çelik beye, her zaman verdiği değerli bilgiler ve destek için özellikle teşekkür ederim.Saygılarımla.

Yararlanılan kaynaklar:

1. https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C4%B0sr%C3%A2-suresi/2099/70-ayet-tefsiri

2. Dr.Neşe Kara Özkam. “İyilikseverlik ve Alçak Gönüllülük Bağlamında Kutadgu Bilig ile Kültür Aktarımı”. Millî Folklor 127 (Güz 2020): 209-222.

3. https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/cumhurbaskani-erdogan-cumhuriyetin-100uncu-yil-donumunde-millete-seslendi