Otobüslere karşı bir ilgimin olduğunu biliyordum da bu kadar bilinç altına attığımın farkında değildim. Gece uykum kaçınca Cengiz Kurtoğlu’nun “Önce bir kaç damla yaş” şarkısı ile hemencecik kıvama geldim. Demek ki çok dinlemişliğim varmış o otobüslerde.

ŞİMDİ GEÇELİM BELLEKLERİMDE KALAN TORTULARA...

Bizler suyu siseden degil plastik bir torbamsi seyden icmiş nesiliz. Pipeti vardi bu plastik şeyin. Öyle icilirdi su.

-Yolculuktan, bir hafa önce, teyze ve dayı oğulları ile otogara gidip hangi otobüs gidiyor diye havaya girerdik. Şehirler arası yollarda otobüsler geçsin diye beklenilen yıllar. Otobüs şoförünün kendini kıdemli tümgeneral  zannettiği ve gömleğinin üzerinde apoletleri olan bir kaptan. Altın takmak kaptanların olmazsa olmazları idi. Bilekte künye, kıllı bir döş üzerine 24 ayar bir altın künye. 

Ellerin parmaklarının çeşitli yerlerinde altın yüzükler. Yumurta topuk ayakkabılar, içine binbir özenle giyilmiş zencilerin dişlerinden daha beyaz olan çoraplar. Iskalamayalım illaki o yumurta topuklu siyah ayakkabıların topuğuna beyaz çoraplar ile basılırdı. Mola yerlerinde otobüs soförleri sanırısınz büyük bir savaş kazanmış muzaffer bir komutan edası ile otobüsten bir inerler ve yemek bölümüne bir yürüşleri vardır ki erirsiniz karşısında.

 - Plastik kokan poşet su,

- İki kez üst üste su isteyince kızan muavin, tabi o zaman papyonlu hos ve güzel hostesler yoktu.

- Fosur fosur içilen sigaralar, sigarasını molada içmeyip otobüs hareket etmeye başlar başlamaz çakmağı çakan insan evladları ile yapılan yolcularlar. Otobüsle seyahat ettiginiz vakit kilodunuzdan, çoraplariniza kadar sigara kokardiniz. Otobüs yüreyen bir kül tablasiydi, dumanı tüte tüte giderdi.

- Sağdan soldan gelen yumurta, kuru köfte kokuları,

- Olmayan havalandırmayla birlikte insanlardan gelen ..............  ve ter kokuları...

-Fileli bagaj bölmeleri ancak yükten pörsümüş halde olurlardı. Tavandaki oynak havalandırmaları sürekli kurcalamış, tam böğrüne hava vurması için ince ayar çekmiştir. Onun yanındaki cılız tavan lambasının ışığında kitap okunmaya çalışmıştır.

-Siyah kusma torbalarını olarakta bilinen, sanki daha dün petroldan yapılmışta hammaddesi fazla kaçmış gibi kokan, kusmayacaksanda eline alınca o dayanılmaz kokusu ile bir kusayım bari dediğiniz o mütiş torbalar. Bugün bir üst versiyonu ceset torbası olarak da kullanılmakta ve halkımıza değerli hizmetler vermekte. Bu müthiş ortamda seyahat etmiş efsane nesildir, bizim nesil.  "Öldürmeyen şey güçlendirir" misali bugün bu neslin mide bulantısı, kusma, yol tutması eşiği epey yüksektir.

- Virajlı ve bozuk yollarla kombine olan yolcu silsilesi ve  pelte süspansiyon ile akrabalık bağlarınızı kuvvetlendirdiğiniz yolculuklar.  Yol alınan her metreyi bütün vücuda hissettiren titreşim ve gürültü makinesinde seyahat etmiş nesilizdir biz. Yokuşlar 15-20 km hızla çıkılırdı. Ha bir de takviye vitesi vardı. Motor bayılınca ek bir gürültüyle devreye girerdi.

ve yerlere çamur olmasın diye talaş atıyorlardı... Otobüs kendi başına işkence aleti gibiyken bir de arka beşlide oturuyorsanız indiğinizde yeri öper şehirler arası yolculuğa tövbe ederdiniz.

- Bu otobüslerin koltukları koridora doğru çekilebiliyordu. Bu şekilde çiftli koltuk genişliyor bir yarım porsiyon kotuk alanı daha oluyordu.

- Naylon su kaplarından sonra ise şişe içinde sular çıktı. En arka koltukta muavin uyurken kasanın içinde şıngır şıngır oynayan su şişelerinden birini usulca çekip alıp yerine geçilir, bu su muavinin getirdiği sudan daha lezettli olur. Birde virajlarda şişeler sağdan sola, soldan sağa, yukarıdan aşağı hurra şangır şangır giderdi.

- Çizgili, kadife koltuk kumaşları,  koltuklardaki beyaz başlıklar,  güneşliğe asılan güneş gözlükleri, sadece önden kapılı olmaları,  buhar yapan camları, yolculuk sırasında kağıt bilet kesilmesi, otogarlar ve mola yerlerinde otobüse girip satış yapan lahmacuncular...

- Arka beşli kavramını da bu otobüs versiyonundan öğrendik. Arka beşlideki koltuklar yatmaz tam konfor düşmanıdır. Arka beşlinin arka kapıya denk gelen kısmında kumaş kaplı demir bar olurdu. Karşısına denk gelen koltuk arkasında suların konduğu dolap olur, muavin abiler buraya otururdu. Arka beşlininin arka camla arasında kalan bölümde ikinci kaptan yatardı. Muavin arada gelir bu bölmede yatan ikinci kaptanı yoklar, mola öncesi uyandırırdı. Tabi kaptan baklagiller yemişse arkada haliniz haraptı. Hele bir de çorabı kokuyorsaki kokmama ihtimali yoktu. 

-Otogarda otobüsler yanaşırken içinden iyi bir otobüs gelsin diye dualar edilirdi. 303 olunca sevinirdik. hey gidi günler. Mola yerlerinde O 304 ler var ise onlara karşı bir eziklik, boynu büküklük hissetmiştir. İçten içe "biz niye 304 ile yolculuk yapmıyoruz, bak stop lambaları mercedes 190d gibi dilim dilim" diye anne babasına kızmıştır.

Bir de otobüslerde yaşanan yenilikleri adım adım takip etmiş nesildir. 0302--> 0302s--> 0303--> 0303 europa--> 0304--> 0403--> 0404--> travego...

Superman turbo (man sr240h) çıktıktan sonra pabucu dama atılmış, sÜüperman turbo ile rekabet edebilmek için 0302s modeli piyasaya çıkartılmıştı. Ama süperman turbo da ne otobüstü be, otobüs değil ferrariydi sanki mübarek.

Bence en güzel otobüs 0304 idi. Parlak renklerine hayran kalmıştım. Otobüs mola verince soför el frenine benzeyen bir çubuğu ileri-geri garç garç garç garç diye sürerdi. Nasıl bir mekanizmaydı, tam olarak ne işe yarardı hala bilemem.

İşte böyle benim otobüs maceralarım şimdilerde bu tarz fantezilerimiz kalmadı malesef. Tüm otobüsler aşağı yukarı yeni. Eskilerde Gazi antep’de yenilenip geliyor. Firmalar bunu bize son model araç olarak yuttutmaya çalışıyorlar ya neyse.Yazımı sonlandırayım. 

Selam ve saygılarımla.