Ramazanın yaklaşması aklımıza ister istemez unutturulmuş, ihmal edilmiş Karagöz’ümüzü, Hacivat’ımızı, Orta oyunu’muzu, Meddah’ımızı hatırlatıyor ama kimin umurunda.
Ne o direkler arası, ne de geleneksel tiyatromuzu özüne uygun sahneleyecek sunacak aşk, şevk kaldı.
Çok nadiren kenarından ucundan bahsedilen ama bir  türlü yeniden ihya etmeyi  düşünmeyenler ramazan dolayısıyla özellikle televizyonlarımızda “ vaktiyle böyle bir şeyin” varlığından söz edecekler.
Bir hoşsada olarak anılacak, belki birkaç küçük temsille yâd edilecek. Gazetelerimizde de kenarından köşesinden birkaç satır yer alacak tabiî ki.
Son yıllarda bir hayli moda olan –asla tasvib etmediğimiz- ramazan çadırlarında konuyla pek de alakası olmayan şarkılar, türküler ve hatta mukallitlikler yer alacaktır.
Bir türlü sebebini anlayamadığımız iftar açmak için gelenlerin -saatlerce dışarıda kuyrukta bekletilmesi- görüntüsü, birkaç yüz metrelik kuyrukta bekleme nöbeti yine devam edecektir.
Hiç olmazsa bu zamanı çadırda bir gölge tiyatrosu , orta oyunu ve ya bir meddah seyrettirerek değerlendirseler diye düşünüyoruz ama hemen arkasından da gelebilecek itirazı da “bizden daha iyimi bileceksin” derler diye düşüncemizi kendimize saklıyoruz.
Sanatı ne yazık ki belli birkaç konunun dışına çıkmamak şeklinde değerlendirenler çoğunlukta olduğundan sözümüz de, fikrimiz de askıda kalacaktır.
Direkler arasındaki ramazan eğlencelerine dair bilgiler bize gösteriyor ki telakkilerimiz çok değişmiş hatta buna bozulmuş ta diyebiliriz.
Şehzade başında iftar sahur arası devam eden ramazan eğlenceleri tam bir şenlik havasında olup özellikle böyle yaz günlerine rastlayan ramazanlar hasretle beklenirdi. Ellerinde fenerleriyle şehrin çeşitli semtlerinden gelenler gönlüne göre bir eğlence bulur bir manada sanata doyarlardı. Orada semai kahveleri, hayaliler, orta oyuncuları meddahlar, sazendeler, hanendeler, musıkîşinaslar hatta çeşitli sohbethaneleriyle bilgilenme imkânları sunarlardı.
Bunların dışında simitler, börekler çeşitli şıralar yani yiyecek içecek cinsinden her bir şeyin satıldığı seyyar tezgâhlarda bir başka ihtiyacı karşılarlardı.
Sahur vaktine kadar devam eden şenlikler her yaştan insana hitap eten ortama sahipti.
Saz-söz aşıkları atışmalar, türküler, maniler sadece eğlendirmekle kalmaz aynı zamanda düşündürücü, merak uyandırıcı eserlerini icra ederlerdi.
Meddah ise anlatmak istediği ibretli kıssasına aşağı yukarı şöyle başlardı.

Hak dostum hak diye başlayalım söze
Hoş olsun hikayemiz efedim cümlenize

Eşe dosta herkese merhabalar diyelim
Hoşça vakit geçirip eğlenelim gülelim

Hayatın her anında bir hadise yaşanır
Kimi üzülür buna kimi bundan hoşlanır

İnsanoğlu aldanır aldatır kimi zaman
Hele bir seyredelim bu kıssa da kim yaman

Komedinin dramın alası, musıkînin hası icra edilirdi. Bazı kimseler sahur vakti evlerine zor yetişir, bazı kimselerde sahuru oralarda yapmak zorunda kalırlardı geciktiklerinden.
Çünkü böylesine her türlü güzel bir eğlencenin içinde olabilmek bu lezzeti tadabilmek için bir dahaki ramazanı beklemek lazımdı.