Ülkece bir cadı kazanını karıştırıyoruz. Üstelik kısık ateşte değil, cayır cayır yanıyor! Ve koca bir millet bu kazan içinde kaynıyor. İçerisine her şey, ama her şey katılmış. Birileri tarafından sürekli karıştırılıp, duruluyor. Üstelik tüm bu çabalar bir gurme edası ile baharatın kokusunu kilometrelerce öteden alan aç bir adam için yapılıyor. Sadece o adamın karnı doyacak. Tamam, açı doyurmak hayırdır, ama milletçe odununu kapan bu ateşi körüklüyor!

Ben de kaptım odunu. Koşa koşa gidiyorum. Ya birilerine dayak atacağım bu gidiş ile ya da elimdeki odunun köz oluşunu izleyeceğim uzaktan bakan bir çift göz ile. Hayır, hayır, korkmayın! Her işte bir hayır vardır, ama unutmayın ki bu günün suçlusu mahalle yanar iken, hâlâ saçlarını tarayanlardır! 

Çünkü bürokrasi çatısı altında koltuk kapmak için onurunu, şerefini, haysiyetini satan onbinlerce insanın varlığı, izahate gerek dahi duyulmayan ihaleler için her türlü yalakalığı yapmakta olan işadamının her bir köşeyi tutması, daha iyi bir maaş için kalemini kiralayan binlerce gazeteci müsveddesinin her gün bir yerlerden fırlaması, derdi muhalefet olamadığı gibi çözüm üretemediği ve milletvekillerinin tek düşündüğü emekli maaşı olan yüzlerce yüz karası milletvekilinin düşünce kıtlığıdır asıl sorunumuz!

Amaçları bir oda veya makam aracı kapmak olan onbinlerce sendikacı, işletmelere denetim için gittiği halde kebapları ve dürümleri yiyip dönen onlarca müfettiş bozuntusu, yerin binlerce metre altında yandığı halde koşa koşa katiline oy veren milyonlarca insanın itildiği kara bir çaresizliktir bulutudur asıl sorunumuz! 

Kırk kanaat geçim derdinde olan aileler, onların yaşam standartlarını hiçe sayan siyasiler, Pavlov'un köpeği olarak ön görülen vatandaşlar, onları belli başlı şeylere şartlandırılan üs, alt, sağ ve sol ya da her ne ise her birbirinden gereksiz akımlar, dolu gibi görünen boş akıllar, uygulanan manipülasyon teknikleri, kurgulanan ideoloji kompozisyonları, nihai sistem, sistemin çarkında dört bir yandan çaresizliği aşılayan çağ, çareyi insanlardan beklemek zorunda hissettiren zaman, kendi dışında bir başka insana medet ummaktan başka bir dayanağı olmadığına inandırılan insandır asıl sorunumuz! 

Ah, söylemeyi unuttum, ama pek de gönlüm her şeye dünden razı olan bir güruhun içinde bulunmaya razı gelmiyor. 'Koşuyorum!' dedim, ama belki de herkesten başka bir yöne doğru kaçıyor da olabilirim. Bence ikinci seçenek pek de akla ve mantığa makul ve makbul. Diğeri apaçık bir koyun güdüsü olma durumu ile eşdeğer görünüyor. Eğer illa bir şey demek gerekiyor ise, hayır arkadaşım. Bu işten hayır çıkmayacaktır. Ki yine de ısrar ile bir şeylere 'evet!' ya da 'hayır!' demek zorunda hissediyor iseniz, olayların şu güne dek gelmesine çanak tutan insanların, bürokratların, toplum örgütlerinin, toplum kuruluşlarının kendini sorgulaması ve elbette ilk önce kendi öz eleştirisini yapması gerekiyor. 

Ki yapası da gelmiyor ise de, kim neden ve ne için orada duruyor? Daha önce de söylemiştim, ama artık söylemeye gönlüm el vermiyor. Fakat yine de tarafsızlık bir taraf olmak ise; hayır! Türkiye bunu hak etmiyor!