SÜKUNET İÇİNDE YAŞAYAN İLİM İNSANI

Değerli okuyucularım, 

Bu haftaki röportaj konuğumuz Şanlıurfa'nın değerli araştırmacısı,yazar ve kitap çevirmeni olan Ömer Faruk Hilmi Hocamız. Yirmi yıllık yazarlık hayatından kendilerine gelen "söyleyişi" tekliflerini kabul etmemiş İlk defa bizimle söyleyişi yapmayı kabul eden, yaşadığı evinin kapılarını bizlere açan ve yıllardır çalışma ortamını bizlerle paylaşan kıymetli Ömer Faruk hocamıza teşekkür ediyorum. Ömer Faruk Hilmi, Urfa' da "sükunet" içinde yaşama yolunu seçen ve bu yolda yürüyen kendini ilime adamış bir hazinedir. Onu tanımak-tanıtmak ve onunla söyleşi yapmak bir Urfalı olarak hemşehrim ile gurur duyduğum bir andır benim için. İşte Urfa' da böyle kaliteli ve kendini gerek ilim,gerekse bilimle yetiştirmiş insanları tanıdıkça daha da çok gurur duyuyoruz.

Ömer Faruk Hilmi Kimdir?

Bir insanın kendisini tanıtması kadar zor bir şey yoktur Kamile Hanım. İnsan kendini tanıtırken içine " ucup" ( kendini beğenmişlik) girmesinden korkarım. Gerçekten biri ilerde size " kendinizi tanıtır mısınız?" dediklerinde sizde çok

 zorlanırsınız.1964' de Siverek de doğdum. İlkokul, ortaokul, İmam Hatip lisesinden sonra Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesini ve daha sonra İktisat Fakültesinde Kamu bölümünü bitirdim. Ahmet Yesevi Üniversitesinde, Kamu yönetimi ve Yerel Yönetimler dallarında yüksek lisans yaptım. Daha sonra "İslam Âleminin Siyasal Sorunları ve İslâmî Kaynaklar Çözüm Önerileri" teziyle American Metropolitian Üniversity' de doktora yaptım. El- Camiatul-İslamiyye el- Meftuha (Mısır) Üniversitesinde tefsir dalında "Havassul- Kur'an " teziyle doktor oldum.

Okuduğunuz ilk kitabı hatırlıyor musunuz?

Tarih-i Taberi okuduğumu hatırlıyorum. Tahsilim hep medresede aldığım Arapça ve Farsça dil eğitimiyle geçti. Çocukken on iki yıl medrese egitimi aldım. Okuduğum eğitim tahsilini hep dışardan okuyarak bitirdim. Arapça dilinde, ilim, hukuk, edebiyat ve ilahiyat üzerine eğitim aldım. Benim şanssızlığım Osmanlı döneminde yaşamayıp, şimdiki dönemde yaşamamdır. Medreseye gittiğimiz dönemde hep arapça ders görür ve okuyup yaşardık. Türkçe kitaplar okumak yasaktı. O dönemde üç ciltlik türkçe yazılmış "Tarih-i Taberi" kitapları vardı. Bende bu kitapları okurdum. Medresede sabahtan ikindi ezanı okuyana kadar arapça dersi görürdük. Arapça dersimiz biter bitmez hemen "Tarih-i Taberi" kitabını okurdum. Ertesi günün sabahında arkadaşlarımı toplar, okuduğum konuları onlara anlatırdım.O zaman arkadaşlarla şöyle derdik, " oku Tarih-i Taberi, al dünyada haberi" diye. Birde okuduğum medresede tek Kürt ben vardım. Benden başka doğulu yoktu.

İlk kez ne zaman kitap yazmaya karar verdiniz?

İlk makalemizi daha on sekiz yaşında iken Sabah Gazetesinde yazmaya başladım. Yalnız şimdi okuduğumuz Sabah Gazetesi değil, o zaman Türkiye'de ve Dünya'da yayımlanan Sabah Gazetesi İstanbul'da basımı yapılıyordu. İlk makalemiz orada yayımlanmaya başladı. Daha sonra İstanbul'da okurken " Yeni Düşünce" dergisinde köşe yazarlığı yaptım. Bu dergi haftalık çıkan bir dergi idi. " Yeni Düşünce" dergisinde o zaman Alparslan Türkeş derginin baş yazarı idi. Ve bende köşe yazarı idim.

İlk yazmış olduğunuz kitabınız?

İlk yazdığım kitap, Kur'an-ı Kerim' dir. Ve bunun yanında "Hızır Aleyhisselam" kitabı da yazmış olduğum araştırma ve edebi bir kitaptır. Daha çok Arapça ve Farsça dilinden Türkçe kitap çevirisi yapıyorum.

Yazılarınızı yazarken nasıl bir ortamı tercih ediyorsunuz?

Yazılarımı yazarken genellikle daha sükunetli bir ortamı tercih ediyorum. Çünkü sessiz ortamlarda daha rahat yazabiliyorum. 

Günde kaç saat çalışmanız oluyor?

On üç yıl boyunca sabah ezanı okuyana kadar kitap çalışmasını yapardım. Hiç uyumazdım. Sabah namazını kıldıktan sonra uyumaya giderdim. Şimdi ise günde sekiz-dokuz saat çalıştığımı biliyorum. Genellikle kitap çalışmalarımı gece yaparım. Çünkü geceleri her taraf sesiz ve sakin oluyor.

Takip ettiğiniz bir yazar ve gazeteci var mı?

Özellikle liberal yazarları ve gazeteci insanları takip etmeye çalışırım. Yakın bir zamana kadar bende bir gazetede yazıyordum. Yazdığım gazetenin sahibi liberal bir kişi olduğu için, onun adına köşe yazılarını yazardım.

Bir Araştırmacı, eğitimci, ve yazar olarak şimdiki gençlere okumak ve yazmak konusunda önerileriniz nelerdir?

Okumayı bir güneşe ve suya benzetiyorum. Nasıl insanların suya ve güneşe ihtiyaçları varsa, bizim de okumaya ihtiyacımız vardır. Çünkü geleceğin sağlam temeli okuma üzerinedir. Şu anda okuyanlar teknikte, bilim de ilerlemeleri dünyanın ekonomisini ellerinde tutmaları ve dünyayı yönetmenleri hep okumakla olmuştur. Onlar dünyada söz sahibidir. Neden biz söz sahibi değiliz? Çünkü bizim teknikte, bilim de yaptığımız bir başarı yok. Her şeyi dışarıdan alıyoruz. Cep telefonlarından indirilen programları bile dışarıdan alıyoruz. Hâlbuki gençlerimiz okumuş ve iyi bir eğitim almış olsalar gerek teknikte, gerek bilim de biz üretip dışarıya ihracat yapacağız. Türkiye'nin geleceği yetişen gençlerin iyi okumasına bağlı. Okuyan, araştıran bir gençlik yoksa Türkiye biter ve tükenir.

Şimdiye kadar kaç kitap çevirisi yaptınız?

Şimdiye kadar otuz beş ile kırk arası kitap çevirisi yaptım.

2019' dan beri dünyayı saran ve milyonlarca insanın ölümüne neden olan Covid-19 hakkında neler düşünüyorsunuz?

Canab-ı Allah'ın insanlara vermiş olduğu bir imtihandır. Bunun üstesinden ancak bilimsel çalışmalarla gelebiliriz. Bilim adamlarının çalışmalarına önem vermeliyiz. Onların söylediklerine uymalıyız. Kulak arkası etmemeliyiz.

Yazmış olduğunuz eserleriniz, istediğiniz şekilde okuyucuya ulaşıyor mu? Okuyucularınızın size dönüşleri nasıl oluyor?

Zaman zaman kitap okuyucularından bana dönüşler oluyor. Geçen günlerde bir okurum İzmir'den aradı, " Allah ömrümden on senesini size versin İnşallah." dedi.

Bunu söylemeden geçmek istemiyorum. Kimi beni arayıp, " Hocam isminizi yazdığımız kitaba vermek istiyoruz." diyorlar. Onlara, " Siz nasıl çocuğum olmayan bir kitaba ismimi verirsiniz diyorum."

Bizim kitaplarımızı severek okuyan ve bizi takip eden okuyucularımıza, buradan hepsine teşekkür ediyorum. 

Hocam son olarak bizlere evinin kapısını açıp bizi ağırladığınız için, bizimle yaptığınız samimi söyleşiniz ve naif kişiliğiniz için çok teşekkür ediyoruz. Canab- ı Allah sizlere sağlıklı ve huzurlu bir ömür nasip etsin.

Sizinle söyleşi yapmak benim için bir gururdur. Başarılarınızın devamını diliyorum. Sizleri Canab-ı Allah'a emanet ediyorum.