Dün ‘Kadına Şiddetle Mücadele Günü’ idi;
Lakin hepimiz ŞAPKA DEVRİMİ ya da KILIK-KIYAFET DEVRİMİNİ unuttuk!
25 Kasım 1925 tarihinde,
671 sayılı kanun kabul edilir.
“Şapka Kanunu”diye bilinir.
Çağdaş kılık-kıyafet düzenlemesidir.
Özellikle “mesleki kılık kıyafet” şekilleri düzenlenmiştir.
Amaç:din adamlığı kisvesi altında,halkın sömürülmesini ve haksız kazanç elde edilmesini önlemektir.
Mesleki kılık kıyafetin,mesleğin icra edildiği yer dışında kullanılmamasını sağlamıştır.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK,ŞAPKA KANUNUNUN KABULÜ İLE,KANUNU HALKA ANLATMAK İÇİN,KASTAMONU İLİMİZDEN BAŞLAYARAK YURT İÇİ GEZİLERİNE BAŞLADI VE AĞUSTOS AYINDA DA İNEBOLUYA GEÇTİ.
Tarihe gidelim ve o günleri,NUTUK’daki anlatımından hatırlayalım.
...
“Ertesi gün İnebolu’ya geçen Mustafa Kemal, tarihi “Şapka Nutku” nu bu ilçede yaptı.
27 Ağustos 1925 günü Türk Ocağı'nda halka hitaben: “Bu serpuşun adına şapka derler” diyerek;o güne kadar kullanılan “medeni serpuş”, “şemsisiperli serpuş” gibi ifadelerin bırakılmasını sağladı.
Nutkunda, “Redingot gibi, bonjur, smokin gibi, işte şapkanız! Buna câiz değil, diyenler vardır. Onlara diyeyim ki, çok gafilsiniz ve çok câhilsiniz ve onlara sormak isterim: “Yunan serpuşu olan “fesi”giymek câiz olur da;şapkayı giymek neden olmaz ve yine onlara, bütün millete hatırlatmak isterim ki, Bizans papazlarının ve Yahudi hahamlarının kisve-i mahsûsası olan cübbeyi ne vakit, ne için ve nasıl giydiler?” sözleriyle şapka giyilmesini savundu.”
…
EK OLARAK DA MAZHAR MÜFİT’İN HATIRALARINDAN DEVRİMLER ile ilgili bir anektodu aklımıza getirelim:
“KAÇINCI MADDEDEYİZ
Erzurum'dayız.
-Mazhar not defterin yanında mı ?
-Hayır Paşam,dedim.
-Zahmet olacak ama bir merdiveni inip çıkacaksın(Al gel, dedi.
Defteri getirdiğimi görünce, sigarasını bir iki nefesini çektikten sonra;
-Ama, bu defterin bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir Süreyya (Kalem Mahsus Müdürü) bir de sen bileceksin. Şartım bu, dedi.
Süreyya da, ben de
-Buna emin olabilirsiniz Paşam, dedik.
Paşa bundan sonra:
-Öyle ise tarih koy, dedi.
Koydum, 7-8 Temmuz 1919 sabaha karşı.
-Pekala yaz, diyerek devam etti.
-Zafer'den sonra hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır.Bu bir.
İki: Padişah ve Hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır.
Üç: Örtünmek kalkacaktır.
Dört: Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir.
Bu anda kalem elimden düşüverdi. Yüzüne baktım. O da benim yüzüme baktı. Bu gözlerin bir takılışta birbirlerine çok şey anlatan konuşuşuydu. Paşa ile zaman zaman senli, benli konuşurdum.
-Neden durakladın?
-Darılma ama Paşam, senin hayal peşinde koşan tarafların var, dedim.
Güldü,
-Bunu zaman gösterir, sen yaz, dedi.
Beş: Latin harfleri kabul edilecek.
-Paşam yeter yeter...dedim. Biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insanın davranışı ile,
-Cumhuriyet ilanını başarmış olalım da üst tarafı yeter, dedim, defterimi kapadım.
-Paşam, sabah oldu. Siz oturmaya devam edeceksiniz, hoşçakalın, dedim, yanından ayrıldım.
Gerçekten gün ağarmıştı. Fakat, burada ve bu anda olayların beni nasıl aldattığını ve MUSTAFA KEMAL'i doğruladığını, daha doğrusu MUSTAFA KEMAL'in beni nasıl bir cümle ile susturduğunu ve utandırdığını tarih önünde açıklamalıyım.
Çankaya'da akşam yemeklerinde birkaç defa:
-Bu Mazhar Müfit yok mu, kendisine Erzurum'da örtünme kalkacak, şapka giyilecek, Latin harfleri kabul edilecek, dediğim ve bunları not etmesini söylediğim zaman, defterini koltuğunun altına almış ve bana hayal peşinde koştuğumu söylemişti, demekle kalmadı, bir gün önemli bir ders verdi:
‘Şapka devrimini açıklamış olarak Kastamonu'dan dönüyordu. Ankara'ya döndüğü anda, otomobille eski Meclis binası önünden geçiyor ben de kapı önünde bulunuyordum. Manzarayı görünce gözlerime inanamadım.. Kendisinin yanında oturan Diyanet İşleri Başkanı'nın başında da bir şapka vardı. Kendisi ne ise ne ? Fakat kendisini karşılamaya gelenler arasında bulunan Diyanet İşleri Başkanı'na da şapkayı giydirmişti.
Ben hayretle bu manzarayı seyrederken, otomobili durdurdu. Beni yanına çağırdı ve:
-Azizim, Mazhar Bey, kaçıncı maddedeyiz ? Notlarına bakıyor musun ? dedi.’
…
TARİH ATATÜRK İLE BERRAK…
Av.Tülay Bekar