TBMM

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, gündemdeki konulara ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtladı.

Dört eski bakanla ilgili dokunulmazlıkların kaldırılmasına yönelik fezlekelerin 28 Şubat'ta Meclis'e gelmesine rağmen Genel Kurul'un bilgisine sunulmadığına yönelik eleştirilerin anımsatılması üzerine Çiçek, işin esasına bakılması gerektiğini söyledi.

Halen bu dosyalarla ilgili iddianamelerin de düzenlenmediğine işaret eden Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Biz başka dosya nedeniyle de ifade etmeye çalıştık, bize gelen dosyalar ya milletvekili ya bakanlarla ilgilidir. Bu konu, teknik bir konu olduğu için kamuoyu yeteri kadar bilmiyor. Bize, devletin diğer kurumlarından bu manada iki tip dosya gelir. Bunlardan biri, soruşturmayı yürüten bir savcı, işin içinde milletvekiline atfen bir iddia varsa, bu iddianamenin soruşturulması için fezleke gönderir. Bu işin soruşturma yetkisi, savcıya aittir. Ama milletvekili dokunulmazlığı söz konusu olduğu için bize dosyayı, fezlekeyi gönderir. Dokunulmazlığı kalkarsa, savcı kaldığı yerden soruşturmaya devam eder. Değilse, onu biz dönem sonuna bırakırız. Savcı, milletvekili olmayan kısmıyla ilgili soruşturmayı yürüterek, karara bağlar. Bu birinci yoldur. Şu ana kadar bize bu anlamda binin üzerinde dosya geldi,  geçmiş dönemden de intikal eden.

İkinci dosya, görevdeyken suç işlediği iddia edilen bakanlarla ilgilidir. Bakan görevde olmasa bile, suçun işlendiği tarihte bakan ise onunla ilgili soruşturma yapma yetkisi savcıda değildir. Savcı, Meclis'in bilgisine sunar. 55 milletvekilinin soruşturma önergesi vermesiyle soruşturma başlamış olur. Savcının fezleke göndermesi, sadece Meclis'in bilgisinin olması bakımındandır. Meclis Başkanı, Meclis Başkanlığı'nın soruşturmaya dahli söz konusu değildir. Bugüne kadar bize, geçmişte çok sayıda soruşturma talepleriyle, soruşturma önergesi sonucunu doğuran evrak geldi. Veya hiç evrak gelmeden, basında okumuş, bir başka şekliyle milletvekilleri haberdar olmuş, onu doğrudan da soruşturma önergesi haline getirebilir. Kamuoyunun şunu bilmesi gerekiyor ki bir soruşturma önergesi verilebilmesi için herhangi bir makamdan yazılı bir talebin, bilginin ulaşması gerekmiyor. Ama geçmişte bize gelen soruşturma önergelerinin yüzde 90'ı böyle. Ama bazen savcılıklardan da geliyor."

"İki ayrı dosya, 28 Şubat'ta geldi"

Çiçek, savcılıklardan iki ayrı dosyanın, 28 Şubat'ta saat 17.00 civarında geldiğini, birinin eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, diğerinin eski üç bakanla ilgili olduğunu bildirdi.

Meclis'in daha sonraki birleşiminin 1 Mart'ta olduğuna işaret eden Çiçek, dosyalara baktığını kaydetti. Evrak gelir gelmez usulen incelemesinin yapıldığını belirten Çiçek, "Bir eksiklik var mı yok mu, bizim yapabileceğimiz bir iş var mı yok mu diye, bir inceleme yapılıyor. Daha sonra da Genel Kurul'un bilgisine sunuluyor" dedi.

Çiçek,  bugüne kadar 15 gün, 20 gün sonra, 2 ay, 3 ay sonra sunulanın bulunduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:

"En erken-ki bu kadar da karmaşık dosya değil-6 gün sonra sunulmuş. Yazının bize gelmesiyle, Meclis'in ilk birleşimi arasında 24 saat bile yok. Gelen dosya, iki ayrı talep 11 klasörden oluşuyor. Böyle sıradan, 10-15 sayfalık evrak da değil. Bunun incelemesi Hukuk İşleri Başkanlığımız yaptı. Çünkü soruşturma halen gizli olduğu için Meclis'in bilgisine sunduğumuz anda aleniyet kesp edecek. Meclis soruşturma önergesi verilse bile soruşturma yine gizli yapılacak ama bu soruşturma evrakını birileri okuyacak, inceleyecek. Buradaki işlemler açısından savcılıktaki kadar burada gizliliği söz konusu olmayabilir. O nedenle biz bu dosyanın usulen incelemesini yaptık, rapora bağladık. İlk birleşimde de okunacaktır. Bugüne kadar yapılan işlemlerden farkı yoktur. Tam tersi Hukuk İşleri Başkanlığı'na yazdığım yazıda, bu evrakı acele olarak inceleyin...-Çünkü konunun hassasiyetini biliyoruz, siyasetin de gündeminde olan bir konu bu. Kaldı ki meydanlardaki konuşmalar da bu dosyalar üzerinden yapılıyor- Onun öneminin de farkında olarak, acele, ivedi bunu inceleyin, bir komisyon oluşturun, bir an önce bilgiye sunalım diye. Ama 11 klasör. Yarım günde de bunların okunması mümkün olmadığı için cumartesi'ye yetişemedi. Eğer ara verseler, pazar günü kalsaydı zaten bu dosya bilgiye sunulmuş olabilirdi. Biz sadece bilgiye sunacağız. Bu sürecin başlaması açısından ne şarttır ne de gereklidir."

"Kayıt dışı siyaset yapanların ilişkisi doğru değil"

Çiçek, "Eğer yapılan kanunsuz iş, işlem benden tarafa olan birine yapıldıysa kıyameti koparıyoruz, karşı taraftan birine olunca sesimizi çıkarmıyoruz. Bu da gerçeğe ulaşmada, sonuca varmada işimizi zorlaştırıyor" dedi.

Türkiye'de yasa dışı siyaset yapan unsurların olduğunu, bunu "kayıt dışı siyaset" olarak adlandırdığını belirten Çiçek, "Kayıt dışı siyaset yapanların, kayıt içindeki siyasetle ister doğrudan, ister çatışma halindeki ilişkisi yamuk ilişkidir. Doğru ilişki değildir. Türkiye, şimdi bunun sonuçlarını tartışıyor" şeklinde konuştu.

Çiçek, bölgesel sorunlara son zamanlarda bir de Ukrayna'nın eklendiğini, Türkiye'nin nasıl krizler merkezinde olduğunun, bu olayla bir defa daha ortaya çıktığını kaydetti.

Kafkaslar'da hala huzur ve istikrar olmadığını, Karabağ'ın işgal altında bulunduğunu ifade eden Çiçek, "Güney Kafkasya'da başkaca sorunlar var. Güney'de Irak'ı artık kimsenin hatırladığı yok, her gün 50 kişi ölüyor. Seçimlere gidiliyor ama herkes Irak'ı gözardı etti. Şu ana kadar ölenlerin sayısı 1 milyondan fazla. Yetim, dul kalan vesaire, kimse bunu da artık hatırlamıyor. Üzerinde yeteri kadar durulmuyor" diye konuştu.

Suriye'nin, Irak'ın önüne geçtiğini ama Suriye sorununun ne zaman çözüleceği konusunda da samimi bir çaba olmadığını belirten Çiçek, şöyle konuştu:

"Belli aralıklarla sonuçsuz toplantılar yapılıyor ama insanlar 'kimyasal silahlar hariç birbirinizi nasıl öldürürseniz öldürün' tarzındaki bir uluslararası tavsiyeye de uygun olarak 'Allahu ekber' deyip birbirlerinin gırtlağına sarılıyorlar. Orada da 150 binden fazla insan öldü, 4 milyondan fazla insan kendi topraklarının dışında mülteci olarak yaşıyor. Ancak ne zaman, nasıl bir çözüm derseniz, bunu şu günden kestirilebilecek ne zaman, ne de çözüm var." 

Bütün bu işlerle bölge uğraşırken, bütün bu sıkıntılarla bir an evvel barış ve çözüm olsun diye çaba gösterirken şimdi buna bir de Ukrayna krizinin eklendiğini dile getiren Çiçek, Ukrayna krizinin, bu krizlerin tümünden daha karmaşık yanı olduğunu ifade etti.

Öncelikle sorunun Ukrayna'nın bir iç meselesi, iktidar muhalefet ihtilafı gibi gözüktüğünü ama kısa bir süre sonra uluslararası güçlerin meydan savaşına dönüştüğünü vurgulayan Çiçek, "Bir nüfuz savaşı yaşanıyor. Bir iç mesele, bir uluslararası boyuta yükselmiş oldu" dedi.

Canımızdan, çiğerimizden bir parça

Türkiye'nin, Ukrayna'daki meseleyle en az iki nedenle çok yakinen ilgilendiğini, bunlardan birinin Kırım olduğunu söyleyen Cemil Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kırım'da yaşayan soydaşlarımız, Tatar kardeşlerimiz var. Onlar bizim kültürümüzün, tarihimizin o coğrafyada mirasçılarıdır. Kan, dil, kültür, din bağımız var. Dolayısıyla bizim canımızdan, ciğerimizden bir parçadır. Dolayısıyla onların haklarının, hukuklarının her halükarda korunması lazım. Türkiye olaya bu açıdan bakıyor ve gerekli hassasiyeti her kademe göstermeye gayret ediyor. Nitekim olayın hemen akabinde Rusya Federasyonu Meclis Başkanı Türkiye'ye gelmişti. Görüştüğümüz konuların başında bu konu geliyor. Kırım'daki soydaşlarımızın haklarının, hukukunun korunmasını en açık şekilde bu görüşmelerde de vurgulamaya çalıştık. Kaldı ki Kırım'ın bir başka özelliği daha var: O insanlar çok acı çekti. Stalin döneminde yerlerinden, yurtlarından edildi. Milyonlarca Tatar kardeşimiz Rusya'nın en uzak bölgelerine sürgüne götürüldü. Büyük yokluklar, sıkıntılar, acılar çektiler. Bir çoğunun mezarı bile belli değil. Memleketlerine dönemediler. Orada doğup, büyüyüp, ölen insanlar oldu. Bu ne büyük acıdır, ıstıraptır. Son yüzyılın yaşanmış en büyük ıstıraplarından, acılarından birisi Kırımlı kardeşlerimizin çektiği acılardır. Bir defa daha bu acıların yaşanmaması lazım. Bunu hem arzu ediyor hem de bunu için gayret gösteriyoruz? Kaldı ki bir kısmı Kırım'a dönmüş olmakla beraber büyük yokluk ve sıkıntı içindeler. Hayata tutunmak için çok zor şartlar altında bir gayretin içerisindeler. Tabi biz Türkiye olarak yardımcı olmaya çalışıyoruz. Onun için Ukrayna'daki meseleye evvela bu açıdan bakıyoruz. Bunun iyi bilinmesi lazım. 

İkinci olarak, Ukrayna bizim için çok önemli ülke. Bölgenin en önemli ülkelerinden bir tanesi. Ukrayna'nın toprak bütünlüğü, bağımsızlığı, egemenliğinden asla vazgeçilemez, vazgeçilmemesi de gerekiyor. Çünkü Ukrayna'daki her olumsuz gelişme, bölgede dondurulmuş olan bir çok sorunu da tetikleyecektir. Daha büyük uluslararası sorunlara çanak tutacaktır. Onun için Ukrayna'da bir defa toprak bütünlüğü mutlak suretle korunmalı, egemenliği, bağımsızlığı korunmalıdır. Ne çözüm bulunacaksa bu çerçevede bulunmalıdır. Halkın birliği önemlidir ve Ukrayna halkı olarak kabul ettiğimiz, Ukrayna devletinin vatandaşları, kimler varsa, Ukraynalı, Rus, Tatar, başkaca kim varsa herkesin hukuku mutlak suretle korunmalıdır. Çünkü bunlar Ukrayna'nın bölünmez parçasıdır. Hem Kırım'daki soydaşlarımız, hem de orada yaşayan başkaca nüfus olarak azınlıkta olanlar Ukrayna'nın bir parçasıdır. Bunların hepsinin hukukunu koruyacak ve uluslararası  hukuk çerçevesinde teminat altına alınmış olan hakları ve menfaatleri de gözetilerek barışçıl yollardan bir çözüm bulunması gerekir.

Barışçıl yollardan bir çözüm bulunacaksa diyaloğa ihtiyaç var. Silah kullanılması, bu yönde emrivakilerin ortaya konulması sorunu çözmez tam tersi daha da karmaşık hale getirir. Onun için Türkiye olarak bizim temennimiz, sorunu buradan daha öteye taşıyacak davranışlardan, tutumlardan, emrivakilerden herkesin kaçınmasıdır. Sağduyuyla, soğukkanlılıkla, uluslararası hukuk çerçevesinde teminat altına alınmış olan Ukrayna'nın hakları ve menfaatleri gözetilerek demokratik ilkeler çerçevesinde barışçıl bir çözüm bulunmalı. Ümit ederiz böyle bir gelişme olur ve Türkiye'de böyle bir çabanın içerisindedir.

Tabi her birimizin gönlünden farklı başka şeyler geçiyor olabilir, biz toplum olarak olaylara biraz heyecanla bakarız, bu da bizim başka özelliğimiz ama politika dediğimiz şey mümkün olan doğruları yapmaktır. El birliği ile mümkün olan doğruların yapılabilmesi için dayanışma içinde, birbirimizi iyi anlayarak, oradaki kardeşlerimizin de hukukunun korunması noktasında çok yönlü bir çabanın içindeyiz. Zaten bu çabalar bu yönde devam eder, bunun da bilinmesi lazım."