Kazakistan'ın Almatı kentindeki bir caddeye merhum Başbakan Adnan Menderes'in ismi verildi. Sergiledikleri bu asil vefa örneğinden dolayı Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Kasım Cömert Tokayev’e ve Kazak kardeşlerimize teşekkür ediyoruz.

Almatı Valiliği tarafından yapılan açıklamada, kentte, ismi olmayan 10 caddeye,  aralarında Demokrat Parti Genel Başkanı ve eski Başbakan Adnan Menderes'in de bulunduğu, Kazak güreşçi JaksılıkÜşkempirov, Sovyet bilim adamı ve yazar LevGumilev, Kazak besteci KarşıgaAhmediyarov gibi tanınmış kişilerin adlarının verildiği belirtildi.

Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, geçen yıl Kasım ayında İstanbul'da gerçekleşen Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanları 8. Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, Menderes'in geçen yüzyılın ortalarında büyük zorluklarla Anadolu'ya gelen binlerce Kazak aileyi kardeş gibi karşılanmalarından duydukları memnuniyeti belirtmişti.

Aslında, Adnan Menderes adının Almatı’da bir caddeye verilmesi konusu, ülkelerinden ayrılmak durumunda kalarak Hindistan’a sığınan Kazakların Türkiye’ye getirilmelerine ve uygun gördükleri kentlere yerleştirilmelerine ilişkin yasanın kabul edilişinin 60. yılında, yasanın hazırlanmasında büyük emeği olan merhum Başbakan Adnan Menderes’in anıtkabri başında yapılan törende dile getirilmişti.

Törende, Kazakistan İstanbul Başkonsolosu Arslan Dandıbayev’in okuduğu mesajında, dönemin Kazakistan Ankara Büyükelçisi CanseyitTüymebayev, bu anlamlı gün için şöyle diyordu:

“Muhterem Türk halkı!

Bundan tam 60 yıl önce 1952 yılında Türkiye'ye göç eden Kazak vatandaşlarımız zor ve çetin bir dönemde ülkenize kabul ederek, göstermiş olduğunuz sıcak misafirperverliğiniz, yardım ve desteğiniz için Kazakistan halkı ve yönetimi adından size şükran ve minnet dolu duygularımı ifade etmek istiyorum! Kardeşlerimiz Türkiye'ye gelerek ikinci vatanlarına kavuşmuş, Türk halkının ve dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve dönemin Başbakanı Adnan Menderes beyefendilerinin sıcak ilgi ve alakaları sayesinde, burada, kendilerini evinde gibi hissetmeleri sağlanmıştır. Günümüzde Kazak kardeşlerimiz, Türkiye'nin vatandaşları olarak, tüm sorumluluklarını da hakkıyla yerine getirmektedirler. Kazakistan halkı bu yardımlarınızı hiç bir zaman unutmayacaktır. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkemizin bağımsızlığını dünyada ilk olarak tanıması da her daim aklımızdadır.”

2012 ‘de, merhum Başbakan Adnan Menderes’in anıtkabri başında yapılan törende konuşan Kazak kökenli Prof. Dr. Abdulvahap Kara, 13 Mart 1952 tarihli yasa çerçevesinde, Pakistan, Hindistan ve Keşmir’deki 1850 Kazak'ın gruplar halinde Türkiye’ye getirilmeleriniözetle şöyle anlatmıştı:

 “Türkiye Kazaklarının ataları 1933’te Doğu Türkistan’a zalim vali ŞınŞı Say’ın atanmasından sonra büyük bir zulüm ve baskıya maruz kalmıştı. ElishanTeyci’nin babası Alıp (Elif) Bahadır ve obası acımasızca katledilmişti. Kazakların ileri gelenleri sorgu sualsiz tutuklanıp ölüm dahil çeşitli cezalara çarptırılıyordu. Göç kararı alan Elishan ve ZayıpTeyci liderliğindeki Kazakları Doğu Türkistan’ın Altay ve Barköl havalisinden, önce Döngenlerin (Müslüman Çinliler) yaşadığı Gansu’ya, Şınkay Eyaletlerine ve daha sonra Taklamakan çölü ile Himalayaları aşarak 1941’de Hindistan’a geldiler.

1947’de Hindistan ikiye bölününce, Kazaklar Müslüman Pakistan’a geçtiler. Pakistan’da hayat iyi olmakla birlikte Kazaklarda vatan özlemi gittikçe derinleşiyordu. Fakat, baskı ve zulüm gördükleri anavatanları Doğu Türkistan’a dönemezlerdi. Liderlerinden ZayıpTeyci yolda Tibet’te hastalıktan şehit düşmüştü. ElishanTeyci Hindistan’a ulaşmış, ama 1943’de vefat etmişti. Vatan hasreti ancak Türk ve Müslüman olan başka bir yurtta giderilebilirdi. O yurt Türkiye idi.

Kardeş Pakistan halkından memnundular, ancak Kazak liderler nesillerinin milli benliklerini kaybetmelerinden endişe ediyorlardı. Ancak dili, dini, kültürü ve tarihi bir Türkiye’ye vardıklarında kültürlerini ve kimliklerini muhafaza edebileceklerdi. Bu büyük ülküleri 1952’de gerçekleşmişti.”

“…İlk grup Hüseyin Teyci önderliğindeki Keşmir’deki Kazaklar oldu. Onun grubu Ekim 1952’de Türkiye’ye geldi. Daha sonra Osman Taştan, AlibekHakim, SultanşerifTeyci, Nurgocay Bahadır, Halife Altay liderliğindeki Kazaklar da geldiler. Bu göç 1954 yılının güzünde tamamlandı.    

Ayrıca Türkiye, 16 Aralık 1991’de bağımsızlığını ilan eden Kazakistan’ı ilk tanıyan ülke olarak da tarihe geçti. O zamandan bu yana geçen 20 yıl zarfında iki ülke arasındaki dostluk ilişkiler her geçen gün pekişmektedir.”

GAZETEMİZ HABERİ 2012’DE DUYURMUŞTU

21 Mart 2012 tarihli gazetemizde geniş olarak duyurduğumuz Türkiye Kazaklarının Menderes’in anıtkabri başında düzenledikleri vefa töreni,Kazakistan’da büyük yankı uyandırmıştı. Dayanılmaz baskılar sonucunda ülkelerini terk etmek zorunda kalan Kazakları, en zor günlerinde Türkiye’ye kabul ederek milli kimliklerini korumalarını sağlayan merhum Başbakan Adnan Menderes ve merhum Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın adlarının Kazakistan’da Almatı ya da Astana’da bir caddeye verilmesi konusundaki girişimler de yoğunlaştırılmıştı. Böylece, hem Kazak halkının Merhum Menderes ve Bayar’a duydukları şükran duyguları somut ifadesini bulacak hem de iki kardeş ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesine katkı sağlanmış olacaktı.

Geçen gün Kazakistan’dan gelen, “Menderes’in adı bir Almatı’daki bir caddeye verildi” haberi Türkiye’de bir vefa örneği olarak büyük memnuniyet uyandırdı.Gazetemizin 2012’de duyurduğu haber hayata geçirilmişti.

KAZAKLARMENDERES’i VE ARKADAŞLARINI NiÇiN UNUTMUYORLAR?

 Hem Anadolu’da hem de Atayurt’ta yaşayan Kazakların Merhum Başbakan Adnan Menderes’e ve arkadaşlarına duydukları şükran duygusunun yıllar geçtikçe artmasının kökeninde, hiçbirimizin hiçbir zaman unutmaması gereken ibret verici yaşanmışlıklar vardır.

 Vatanlarını kaybetmemek, milli kimliklerini unutmamak, kültürlerini koruyabilmek, nesillerini devam ettirebilmek için, Kazakların katlanmak zorunda kaldıkları acıları ana hatlarıyla bilirsek, kardeşlik dayanışmasının önemini ve Kazak kardeşlerimizin Türkiye Başbakanı Merhum Adnan Menderes’e duydukları şükran duygusunun nedenini daha iyi anlamış oluruz.

Sovyetler döneminde, özellikle Stalin döneminde, uğradıkları insanlık dışı uygulamalar sonunda Kazakistan’daki Kazak nüfusu yarı yarıya azalmıştı. Kazak aksakalları, tarih sahnesinde tamamen silinip gitmemek için tek çarenin ata topraklarını terkedip göç etmek olduğuna karar vermişlerdi..

Kazaklara yapılan baskıların hedefi belliydi; Kazakları komünizm uygulamaları ile yoksullaştırıp asimile etmekti. Bu politika yıllar içinde başarılı olmuş ve 1930’lu yıllarda Kazak nüfusun yarısı çeşitli nedenlerle yok olmuş, 2 milyon 90 bin kişiye gerilemişti. Çeşitli baskılara dayanamayan Kazaklar 1930’lu yılların başlarında büyük gruplar halinde Çin’e kaçmaya başlamışlardı. Fakat,tarihi geçmiş edeniyle Çin'in, Kazaklar için ikinci bir vatan olması mümkün değildi.

1931 yılında, Çin yönetimi, ülkesine sığınan Kazaklardan büyük miktarlarda vergi isteyince, Kazaklar Uygurlarla birleşerek isyan başlatmışlardı. Bu isyan Çin ordusu tarafından kanlı bir şekilde bastırılmış ve hayatta kalanlar Tibet ve Hindistan’a göç etmek durumunda kalmışlardı.

Kazakların hürriyetlerine kavuşabilmek, canlarını kurtarıp milli kimliklerini sürdürebilmek için aşmaları gereken engel, dünyanın en yüksek dağı olan Himalayaların geçit vermez karlı boranlı tepeleriydi. Bu uzun, meşakkatli ve zorlu bir göç yolunu göze alarak yola çıkan binlerce Kazak’tan Hindistan'a ulaşabilenlerin sayısı yalnızca 1390’dı!    

Burada tek paragrafta anlatıverdiğimiz bu olay, bir milletin ölüm kalım mücadelesiydi; tarih sahnesinde kalabilme savaşıydı. Bu inanılması zor mücadele, bir milletin en olumsuz koşullarda bile varlığını sürdürebilme konusunda kadın- erkek, genç -ihtiyar herkesin ölümü göze alarak katlanmak zorunda kaldıkları sıkıntıları, acıları anlatan bir şahlanış destanıdır. 

TüRKİYE-KAZAKİSTAN DAYANIŞMASINITEMELiNDEöRNEKBiRKARDEŞLİK TABLOSU VARDIR

Kazak kardeşlerimizin Türkiye’de yaşayan kardeşlerine duydukları sıcak sevginin temelinde,  vatanlarını terk etmek zorunda kalan bu insanların, hürriyete kavuşmak ve Kazak soyunu devam ettirebilmek için Himalaya Dağları’nı aşmak zorunda kalışlarının yürek yakan hikayesi vardır.

Bu sımsıcak sevginin temelinde, tarih sahnesinde kalabilme mücadelesi veren Kazaklara, Anadolu’daki kardeşlerinin gözyaşlarıyla kucak açmalarına duyulan şükran duyguları vardır. Bu sevginin temelinde, Kurtuluş Savaşı yaşadığımız zorlu yıllarda, bizlere, binlerce kilometre uzaklardan “Uzaktaki Kardeşime” diye seslenen MağcanCumabayevatamıza duyulan minnet ve şükran duygularının payı vardır.

Himalayaları aşıp Hindistan’a ulaştıklarında, pek çok Kazak, kan kusarak, donarak can veren yakınlarını karlı boranlı dağlarda bırakmanın, onlara betonlaşmış toprakta bir mezar bile kazamamanın acısını yaşıyordu.

1941 yılında Hindistan İngiliz egemenliğindeydi. Hindistan’a sığınma iznini İngilizler verdi. Bu izin alma işleminde, daha sonra Hindistan’dan ayrılarak Pakistan devletini kuracak olan Müslümanların büyük rolü olmuştu. 1943 yılında Pakistan hükümeti, çevredeki Kazakların ülkelerine gelmeleri için elinden gelen kolaylığı göstermiştir.

BİR GAZETECİNİN BAŞARISI

1950 yılı, dünya Kazakları açısından çok önemli bir tarihtir. Pakistan’a sığınmış olan Kazaklar, bir röportaj için gelen Türk gazeteci Mehmet İrfan ile görüşüp, Türkiye’ye göç etmek istediklerini, bu arzularının Türk resmi makamlarına duyurulmasını rica ederler. Bunun üzerine Türkiye’nin Lahor elçisi Nebil Batu ile görüşen Mehmet İrfan,  Kazakları Türkiye elçisiyle görüştürür.

Elçi Batu, Kazak temsilcilerine kaç kişi olduklarını sorar. Kazaklar da 1941 yılında 3039 kişi olduklarını fakat hastalıklar ve bakımsızlık nedeniyle sayılarının giderek azaldığını ve 1400 kişiye düştüğünü söylediklerinde, elçi gözyaşlarını tutamaz. Halife Altay, 2000 yılında yayınlanan anılarında, “Çinlilerden, Tibetlilerden, Hintlilerden hep diplomatik tavır görmeye alışık olduğumuz için şaşırmıştık; elçinin bu şekilde davranması bize ilginç gelmişti” demektedir.

Elçi Batu, 1400 kişinin isimlerini derhal Türkiye’ye bildireceğini, fakat sığınma için Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı gerektiğini söylemişti. Bu liste 1952 yılına kadar Meclis’te beklemiş, fakat Kazaklarla haberleşmeler aralıksız sürdürülmüştür.

YAHYA KEMAL’İN UNUTULMAZ ÇABALARI

1952 yılında Lahor elçiliğine ünlü şairimiz Yahya Kemal Beyatlı tayin edilir. Balkan faciasını yaşamış, Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmış bir ailenin çocuğu olan Yahya Kemal,Kazaklar’ın Türkiye’ye yerleşmek istemelerinesıcak bakmaktadır, ancak oldukça tedbirlidir. Kazak temsilciyle görüşürken bu konuda elinden geleni yapacağını, elçiliğe sık sık gidip gelmemelerini, Kazak liderin Çinliler tarafında öldürülebileceğini, gizli bir kurye aracılığı ile gelişmelerden kendilerini haberdar edeceğini söyler.

Sonunda elçilik, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve Adnan Menderes Hükümeti’nin Kazakların Türkiye’ye yerleşmelerine izin veren kararını özel bir kurye ile Kazaklara ulaştırır. Bu karar Kazak kardeşlerimiz için bir çeşit kurtuluş, tarih sahnesinde varlıklarını sürdürmelerine devam kararıdır. Çünkü altı yıl içinde ikibin Kazak hastalıktan ölmüş, Hindistan’ın iklimi ve bulaşıcı hastalıklar nedeniyle bu sürede bir tek kadın bile hamile kalmamıştı.

MERHABA, KARDEŞ TÜRKİYE!

Özgürlüğe yolculuk biraz dolambaçlı olmuş, Kazak kardeşlerimiz Karaçi’den Basra’ya, oradan Bağdat’a, Bağdat’tan da İstanbul’a gelmişlerdi. İstanbul’a geldiklerinde 6 ay kadar misafirhanede tutulan Kazak kardeşlerimizin canı sıkılmıştı. Biran önce kendilerine tarım ve hayvancılık yapabilecekleri yerler gösterilmesini istiyorlardı. Bu istek üzerine gerekli araştırmalar yapılmış, Kazak ülkesinin iklim koşullarına uygun yerler saptanmış ve büyük zorluklara katlanarak ulaştıkları kardeş ülke Türkiye’de Kazaklar Manisa’nın Salihli, Niğde’nin Ulukışla, Konya’nın İsmil ve Ereğli, Kayseri’nin Develi, Yahyalı ve Yeşilhisar, Aksaray’ın Sultanhan ilçelerine yerleştirilmişlerdir. Türk-Kazak kardeşliği, 1990’da da örnek bir davranış sergilemiş ve Kazakistan bağımsızlığını ilan etmesinden iki saat sonra Türkiye tarafından tanınmıştı.

TEŞEKKÜR EDİYORUZ

Merhum Başbakan Adnan Menderes’in adını Almatı’a bir caddeye vererek ebedileştiren Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev’e ve Kazak kardeşlerimize bu asil davranışlarından dolayı teşekkür ediyoruz.