Gölge etme başka ihsan istemem diyen üstad ne kadar doğru ifade etmiş.

Gölge ve yansımaları garip bir anormallik.

Ruhsal dünyamızın yansımaları bazen o kadar karmaşık ve dengesiz oluyor ki  akıl sır almıyor.

Bazen başkalarının gölgesinde hareket ederek öz bıraktığımızı düşünüyoruz.

Yanılsama da burada başlıyor.

Sen zaten Gölge de oldun için senin lafının, hacminin, boyunun ölçüsünün pek de bir önemi yok.

Gölgeden çıkıp söyle başta gözlerin kamaşsa da haykırmalısın 

Unutma gölge de kalanın gölgesi olmaz.

##

Güneş, biz onu anmasak da, görmezden gelsek de, her gün yeniden üzerimize doğar, ısıtır ve ışıtır bizi. Güneş nesneleri fazlasıyla aydınlatmaya başladığı vakit gölgeler öne çıkar ve hakikat, gölgeler arasında bir yerlerde gizli kalır. Zaman gelir, gölgeler kaybolur ve hakikat yine gün yüzüne çıkar...

###

Gölgede kalanın ,gölgesi olmaz....

###

Yiğit gölgesinde, yiğit saklanır....

Neşet Ertaş 

##

Ufak adamların gölgesi büyüyorsa ,bilin ki o yerde güneş batıyor demektir....

##

KÜÇÜK BİR HATIRLATMA 

Paşam! Tarihle uğraşıp kafanı yorma. 19 Mayıs’ta kitap okuyarak mı Samsun’a çıktın?

Atatürk, Vasıf Çınar’ın bu çok samimi yakınmasına gülümseyerek şöyle karşılık verdi:

̶ Ben, çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım .

##

Toprağı nadasa bırakmak gibidir; bazı insanları boşa bırakmak.

Nasıl ki nadas toprağı güçlendiriyorsa.

Boşta ve darda olan insanlarda bu boşluktan güçlenerek ve niteliklenerek çıkmalı...

Çünkü atalet, uyku ve boşvermişlik zinde bünyelerde yakışıklı durmaz.

##

KİTAPLARIMI BAGIŞLADIM.

PİŞMANMIYIM!!!

HAYIR

Kitapları dar bir alana hapsetmenin anlamı olmadığını düşmekten kendimi alıkoyamıyorum.

Kütüphanem ne kadar geniş?

Ne kadar büyük?

Egosuna aldananlardan olmak istemiyorum.

Hele ki benden sonra bu kitapları ne yapacağız diyecek "Evladı Salihan'ın " eşlerine zorluk olmasın.

El emeği.

Göz nuru ile, harçlıklarımdan kesip aldığım kitaplarımı ben ölmeden önce bağışlıyorum.

Aksi halde biliyorum.

Ya sevimsiz bir sahafta son bulacak öyküleri ya da atık bir kağıt deposunda yer alsinlar istemiyorum.

Şehir kütüphanesine bağışlayarak.

Herkeslerin istifadesine sunmak derdim.

Bir gece karar alıp, ertesi gün bu kararı icraya koydum.

Biliyorum ki kararı çabuk uygulamaya almaz isem yapamam biliyorum.

Bu nedenle ben öldükten sonra da, ölmeden önce de kitaplarım yaşayacak.

Bu olgunun vermiş olduğu dayanılmaz haz ile ruhum neşvünema bulmuş halde.

Tabi kievinde kitabını bulunduran, kütüphanesinin boyuna bakıp, kitaplarının sayısı ile övünen arkadaşlarıma da sonsuz saygı duyuyorum.

Vesselam...

##

Meğer bölüğün hepsi Oruçluymuş.!

106 Sene Evvel Çanakkale Siperlerinde bir mektup

"Benim güzel kızım,

Bugün Temmuz 14, Ramazan’ın ikinci günü.

Şeyhülislam oruç tutmayabilirsiniz diye fetva yayınladı.

Ama benim içim rahat etmedi. Oruca niyetlendim.

Sahur vakti çalıların arasında iki kök çiriş (pırasadan daha küçük bir ot) buldum.

Onlarla sahur ettim.

Gündüzü yeni siperler kazdık. Hiç susamadım.

Taarruz arttı. Kafamızı çıkaramadık.

Akşam olunca bir asker ezan okudu.

Siperin içinde matara elden ele dolaştı.

Herkes orucunu su ile açtı.

Ben zannettim ki sadece ben oruçluyum.

Meğer bölüğün hepsi oruçluymuş.

Matara en son bana geldi.

Geldi ama ben kendimden utandım.

Arkadaşlarım hepsi sahursuz oruç tutmuşlar.

Ben ise iki çirişi yediğim için arkadaşlarıma karşı kendimi mahcup hissettim.

O gün oruçlu şehit olan Erzurumlu, Tokatlı, Sivaslı, Memleketimizin her yerinden şehit olan arkadaşlarımın hakkını nasıl öderim diye gözyaşı döktüm…”

Bu satırlar bize Ecdadın bu ülkeyi ne zorluklarla ve çetin şartlarda bize bıraktıklarını hatırlatıyor ki kıymetini bilelim.

İnsanımızda oluşturulan en büyük bir hastalık tüketim hırsı ve nimete nankörlük... Halinden şikayet. Tatminsizlik... Bu bir mizaç bozulması aynı zamanda.

Bu satırlar ne kadar bolluk ve bereket içinde olduğumuza halimize şükretmemiz konusunda bize yol göstericidir.

Şehitlerimize ne kadar minnettar olsak az.