30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan'ın Belh şehrinde dünyaya gelen Mevlana, 17 Aralık 1273 tarihinde Konya'da vefat etti. Mevlana, ölüm gününü yeniden doğuş, sevdiğine yani Allah'ına kavuşmak olarak kabul ediyordu.

Öldüğü güne 'düğün gecesi' anlamına gelen 'Şeb-i Arus' dediği içinde Mevlevilikte, Mevlana'nın öldüğü gün 'Şeb-i Arus' olarak kabul edildi. Mevlana'nın ölüm yıl dönümlerinde 'Vuslat' (Sevgiliye kavuşma) törenleri düzenleniyor. Bu yıl düzenlenen 'Hz. Mevlana'nın 74’üncü Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Törenleri, bugün Mevlana Müzesi'nde sandukasının başında Gülbank duasıyla başladı. Ardından Mevlana Kültür Merkezi'nde sema törenine geçildi. Pandemi nedeniyle 1 saat sınırlamasıyla seyircisiz gerçekleştirilen törene TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Konya Valisi Vahdettin Özkan, Mevlana'nın 22'nci kuşaktan torunu Esin Çelebi Bayru katıldı. 35 yabancı medya çalışanının da takip ettiği program, televizyon kanallarından Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü'nün sosyal medya hesaplarından canlı yayınlandı. 

TBMM BAŞKANI ŞENTOP: BAŞKA İNANÇ MENSUPLARININ DA FERYAD ETTİĞİ BİR SUFİ 

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Mevlana'nın bir sufi olduğunu belirterek, “Bir Sufi ama bu dünyaya veda ettiği günde, yalnızca Müslümanların değil, Hristiyanların ve başka inanç mensuplarının da feryad ettiği bir sufi” dedi. 

Son yıllarda bütün hakikatin tepetaklak edilmeye çalışıldığı bazı bölgesel ve küresel yanlışlara şahit olduklarını belirten Şentop, şunları söyledi:

“Bu yanlışların bir kısmı, terörle kurulan destekleyici ilişkiler zemininde. Bir kısmı güçsüz, yoksul insanlara ve topluluklara zulüm şeklinde. Bir kısmı ise barış ve esenlik dini olan İslam’ı, onun aziz Peygamberini ve Müslümanları şeytanlaştırmak isteyen sefil yaklaşım ve eylemler şeklinde gerçekleşiyor. Ne diyordu Hz. Mevlâna, 'Köpeklerin dudağı değdi diye deniz kirlenmez.' Geçmişte bütün bir uygarlığımızı talan eden, yakıp yıkan Moğolların, bugün de değişik ve çağdaş modellerinin; doğuda ve batıda tarih sahnesine çıkmaya çalıştığını görüyoruz. Bu bazen doğrudan savaş ve yıkım şeklinde, bazen diplomasi masasında, bazen medya yoluyla manipülasyon, hakaret ve hakikati ters yüz etme çabalarıyla beliriyor. Çok yönlü ve çok boyutlu bir kuşatma, bir yaptırım ve başka yöntemlerle engellenmek, yok edilmek, güçsüzleştirilmek istenen Türkiye’mizin düşmanları, iyi bilmelidir ki; onların adaletsiz ve insan sevgisinden yoksun tüm çabaları, milletimizin ve devletimizin ayakları altındadır. İftiharla belirtmek isterim ki bu toprakların büyük ruhu; insanlık ve barış düşmanı, iyilik ve esenlik karşıtı, yerel, bölgesel ve küresel odaklara gerekli cevapları vermiştir ve vermeye devam edecektir.''

BAKAN ERSOY: BİZİM DEĞERLERİMİZDE UMUTSUZLUK YOKTUR 

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ise Mevlana'nın bizlere miras olarak benzersiz bir hayat bıraktığını söyledi. Ersoy, ''Bugün dünyaya baktığımızda nice insanın kendilerine iyilik getirdiklerini söyleyenlerin elinde kötülükle tanıştığını görüyoruz. Adına demokrasi deyin, özgürlük deyin, medeniyet deyin; dün ve bugün güzel sözlerin arkasına kötü niyetlerin saklanabildiğini yaşayarak öğrendik. Demek ki iyiliği doğru yerde doğru şekilde ve doğru kişilerde aramak da bir meziyettir. Üstelik yanlış ile doğrunun nice örneği, başı ve sonuyla karşımızda dururken girdiğimiz yanlış yolun mesuliyetini de üstlenmek zorundayız. Tercihi yapan bizken sonuç için başkasını suçlayamayız. İşte bu yüzden Mevlana’ya dönüyoruz. Onu anlamaya, anlatmaya ve yaşamaya çalışıyoruz. Kendi içimizden iyilik aramış ve bulmuş, sayısız insana da buldurmuş bir rehber varken ona başvurmaktan daha doğalı ve doğrusu yoktur. Şunu da unutmayalım yanlış yapmak insana mahsustur. Beşeriz, öyle ya da böyle yoldan şaşıyoruz. Ama bizim değerlerimizde umutsuzluk yoktur. Bu dergâha her gelişimizde biliriz ki kapı daima açık. Yeter ki gönlümüze kilit vurmayalım, içeriye girmekten çekinmeyelim” diye konuştu.   

ŞEB-İ ARUS TÖRENİNDE, SEMA GÖSTERİSİ

Protokol konuşmalarının ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu, sema gösterisi yaptı. Davetlilerin ilgiyle izlediği sema, Mevlevi dervişi olarak kabul edilen semazenler tarafından gerçekleştirildi. Sema, kulun hakikate yönelip, akılla- aşkla yücelip, nefsini terk ederek, hakta yok oluşu ve olgunluğa ermiş, kamil bir insan olarak tekrar kulluğuna dönüşüdür. 

HER KIYAFETİN BİR ANLAMI VAR

Özel kıyafetlerle sema yapan semazenlerin başındaki sarık 'sikkesi', Mevlevilikte ölünce başucuna dikilen mezar taşını, hırkası mezarını, üst tarafı dar, aşağısı geniş ve kolsuz beyaz renkli kıyafeti olan 'tennure' kefenini temsil ediyor. Tennurenin üstüne ise iliksiz ve düğmesiz yelek 'destegül' bele ise dört parmak genişliğinde Arap alfabesinde elif harfine benzer 'elifi nemed' kuşak takılıyor.

Tasavvuf müziği eşliğinde gerçekleşen sema gösterisinde semazenler, ilk önce kollarını çapraz bağlayarak, görünüşte 'Bir' rakamını temsil eder ve böylece Allah'ın birliğini tasdik eder. Ardından kollarını her iki tarafa açıp zikir yaparak, sağ eli dua eder gibi yukarıya, sol eli aşağıya açıktır. Bu, 'Haktan alır, halka saçarız, hiçbir şeyi kendimize mal etmeyiz, görünüşte var olan, vasıtalık eden bir suretten başka bir şey değiliz' anlamına gelmektedir. Sağdan sola kalbin etrafında dönerek, bütün insanları, bütün yaratılmışları, bütün kalbiyle sevgi ve aşkla kucaklayışıdır. Yedi bölümden oluşan semanın her bölümünün ise ayrı bir manası bulunuyor.