Mustafa Kemal Paşa, Erzurum'da arkadaşlarına: ''İstanbul (Hükûmeti), bir Amerikan mandasıdır tutturmuş gidiyor. Bu olmayacaktır. Türkiye istiklâl bütünlüğüne sahip olacaktır. Hayır paşalar hayır, hayır beyefendiler... Manda yok, ya istiklâl ya ölüm var'' demişti (1919).
Büyük Türk hakanı Atatürk, bazılarının milletimizi Amerikan mandası, bilmem ne mandası altında esir etmek, köleleştirmek, sömürgeleştirmek istemelerine karşı çelikten bir irade olarak dikilmiştir. Öncü lider Türk beyi Atatürk demek istiyordu ki: Türk milletini kimse köleleştiremeyecektir. Türk milleti asil bir millettir, kendi işini kendisi görür, kimsenin boyunduruğu altına girmez, ya tam bağımsız ve bağlantısız hür bir millet olarak şereflice yaşar ya da asaletlice, izzetiyle ölür. Bunun ortası olmaz. Sırf biyolojik varlığını devam ettirmek adına şerefsizce bir kölelik hayatına razı olmaz.
Ama maalesef günümüzde Türk milleti, kendi gafleti sayesinde, aldatılmışlığı, uyutulmuşluğu, türlü yönlerden kandırılmış olması neticesinde Amerika mandacıları, Avrupa Birliği işbirlikçileri, Ermenici, Kürtçü, bilmem neci lobiler tarafından kıskıvrak teslim alınma sürecini yaşamaktadır. Türk milletinin bütün yer altı ve yer üstü kaynakları, siyaseti, kültürü, her şeyi emperyalistler tarafından yağmalanmakta, para toplayan ve dağıtan kurumlarına el konulmaktadır.
Türk’e de kendi vatanında işsizlik, açlığa mahkûmiyet, yabancı efendilere işçilik, yabancıların kendi vatanımızda ele geçirdikleri büyük mağazalarının, iş yerlerinin kapısında güvenlik görevlisi olmak ya da masrafını karşılayamayan bir çiftçi olmak veya bulabilirse küçük memuriyet kalmaktadır. Atatürk, manda olmamak, istiklal bütünlüğüne sahip olmak için o destansı Millî Mücadeleyi verdi ve akabinde Cumhuriyeti kurdu.
Atatürk, Cumhuriyeti Türk evladı kendi vatanında kendi ekonomik imkânlarını kendi lehine kullansın, yer altı yer üstü kaynaklarının sahibi kendisi olsun, kendi vatanının efendisi de, işçisi de kendisi olsun, kendi siyasi kararlarını kendisi versin, kendi millî kültürünü kendisi yaşasın, yaşatsın ve geliştirsin diye kurdu.
Atatürk, Cumhuriyeti aldatma, kandırma, uyuşturma, uyutma kafa ütüleme ustası görevliler tarafından Türk milletinin sessizce tasfiye edilmesi için kurmadı.
Atatürk Cumhuriyeti, dâhilî ve haricî bedhâhların işbirliğiyle Türk millet birliği parçalansın, çok dilli, çok başlı etnik kabileler karmaşasına dönüşsün diye kurmadı.
Atatürk Cumhuriyeti, Türk milletinin canına, malına, evladına, ırzına, dinine, diline kastetmiş dağ eşkiyasının kahramanlar gibi karşılandığı, sınırlarının yol geçen hanına döndüğü bir ülke olsun diye kurmadı.
Atatürk Cumhuriyeti, Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesinin uygulama alanı olsun diye kurmadı.
Atatürk Cumhuriyeti, Türk milleti Avrupa Birliğinin ev ödevleriyle, dayatmalarıyla, korkutmalarıyla, tehditleriyle kedinin fareyle oynadığı gibi itilip kakılsın diye kurmadı. Bunlar daha da uzatılabilir.
Milletimizin bugün içinden geçmekte olduğu sıkıntılı dönem için Gençliğe Hitabe metninin büyük bir önemi vardır.
Zira günümüz Türkiye’sinin genel gidişatı, Atatürk’ün ileri görüşlülüğünü teyid eden bir yapıya sahiptir. Gençliğe Hitabe’de vurgulanan hususların neredeyse tamamının günümüzde var olması, Atatürk’ün dehasının ve güçlü sezgilerinin bir yansımasıdır.
Bu bağlamda Gençliğe Hitabe’yi ana hatlarıyla hatırlatmak ve günümüze dönük yüzüyle güncel bir okumaya tabi tutmak gerekir. Cümle cümle Atatürk nelere dikkat çekmiş bakalım:

1. “Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini (bağımsızlığını), Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet (sonsuza kadar) muhafaza (korumak) ve müdafaa (savunmak) etmektir.”:
Türk istiklali yani Türk bağımsızlığı ve onun kurumsallaşmış hâli olan Türk Cumhuriyeti, sadece şimdi değil; kurulduğundan beri tehdit altındadır. Zira emperyalist Batı, bağımsız bir Türk devletinin kuruluşunu hazmedememiş ve sürekli fırsat kollayarak bunu yıkıp ortadan kaldırmaya çalışmıştır.
Şimdi de uyguladığı siyasi ve ekonomik politikalarla buna devam ediyor. Türk gençliği, kendi bağımsız Türk devletini sonsuza dek koruyup savunmak mecburiyetindedir. “Türk istiklali” demek, Türk’ün kendi ülkesinde, kendi idaresinin kendi elinde olduğu, Avrupa Birliği’nin, Amerika’nın, şunun bunun kanun ve anayasa dayatamadığı, siyasetimize, idaremize ortak olmadığı, kendi anayasamızı ve kanunlarımızı tamamen kendi hür irademizle yaptığımız, tam bağımsız ve bağlantısız hür bir Türk idaresi olması demektir.
Atatürk, burada “Türkiye Cumhuriyeti” demiyor, “Türk Cumhuriyeti” diyor. Bu, bu vatana ve devlete Türk iradesinin, ruhunun, yaklaşımının, bakış açısının hâkim olması demektir. Bugün bu irade, bazıları tarafından devre dışı bırakılarak “Türkiyelilik” adı altında kozmopolit bir yapıya devredilmek istenmektedir. Özellikle bir kısım “aydın” denilen emperyalist Batının içimizdeki görevlileri, sözcüleri bunun için çok uğraşıyorlar. Anayasamızdan, kanunlarımızdan, devlet yapımızdan Türklük motiflerinin tasfiye edilerek, vatan ve devlet Türk dışı ya da Türklüğü bir millî kimlik olarak benimsemek istemeyen unsurlara teslim edilmek istenmektedir.
Gazetelerinde, televizyonlarında sürekli bu meseleyi işliyorlar. “Türk istiklali” yani Türk’ün bağımsız bir millet ve devlet olma durumu ortadan kaldırılarak Avrupa Birliği’ne bağımlı, Amerika’ya bağımlı, ya da başka bir devlete ve oluşuma bağımlı uydu, köle bir millet yapılma süreci işlemektedir. Atatürk, Türk gençliğinin bu durumun farkına varmasını ve kendi bağımsızlığını korumasını istemiştir.

2. ”Mevcudiyetinin (varlığının) ve istikbalinin (geleceğinin) yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir.”:
Türk milletinin var oluşunun ve geleceğinin tek temeli budur; yani bağımsız bir Türk milleti ve bu bağımsız Türk milletine ait bir Türk cumhuriyetidir. Bu temel en değerli hazinedir. Maalesef bugün Türk milletinin elindeki bu hazine sessizce kayıp gitme sürecindedir. Türk milleti emperyalizme bağımlı hâle getiriliyor, bağımsız Türk Cumhuriyeti de Avrupa Birliği’ne, Amerika’ya, Talabani’ye, Barzani’ye, Soros’a, şuna buna bağımlı hâle getirilmeye çalışılıyor. Karanlık aydınlar gece gündüz buna çalışıyorlar.

3. “İstikbalde (gelecekte) dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî (içerden) ve haricî (dışarıdan) bedhâhların (Türk’ün kötülüğünü isteyenler)  olacaktır.”:
Atatürk bu hitabeyi, 20 Ekim 1927 tarihinde söylemiş. İstikbalde yani gelecekte dediği, kendisinden sonraki dönem ve bugünler oluyor.
Atatürk’ten sonraki dönemde başlayıp günümüze kadar gelen süreçte Türk milletinin siyasi, ekonomik, kültürel; her anlamdaki tam bağımsızlık hazinesi, dış emperyalist ülkeler, çok uluslu şirketler (yani haricî bedhâhlar) ve onların yerli işbirlikçileri (yani dahilî bedhâhlar) tarafından elinden alınmak üzeredir. Bankalarından madenlerine, fabrikalarından alışveriş kurumlarına, limanlarından iletişim ulaşım kuruluşlarına kadar bütün ekonomik değerleri, stratejik kurumları, kültürü, siyaseti Türk’ün elinden alınıp yabancılara devredilerek bağımsızlığı yok edilmeye çalışılmaktadır.
devamı yarın...