Fırınlanmış domates ve beyaz peynirle karıştırılan makarna; üzerine dökülen naneyle birlikte çok hoş bir koku oluşturmuş, mutfağa yayılan bu lezzet aroması Sarp’ın aklını başından almıştı. Bir taraftan lezzetle yediği makarnanın tadını çıkarırken, diğer yandan içinden geldiği gibi sevdiği kadına da övgüler yağdırıyordu:
• Bir tanem bu nasıl bir lezzet böyle? İnan bu kadar lezzetli makarna yememiştim. Bu yemeğe senin el lezzetinde karışınca enfes olmuş.
Sara, sevgilisinin bu beğenisi karşısında çok mutlu olmuştu.
• Sarp’ım biricik sevgilim, inan makarnayı beğenmeyeceksin diye çok korktum. Hem ben sana daha güzel yemekler de yapacağım. Bu ilk sınavımı başarıyla geçtim ya, bu bana yeter.
Sarp makarna tabağını silip, süpürdükten sonra:
• Şimdi de sıra bende! Ben de sana bir Türk kahvesi yapacağım. Bakalım beğenecek misin?
Diyerek ocağın başına geçti. Özenle doldurduğu cezveyi ocağın üzerine koydu. Bol köpüklü olsun diye, kahvenin üzerine bir kaşık şekerle birlikte soğuk su koymuş, cezveyi de kısık ateşe oturtmuştu. Birkaç dakika sonra kahve hazırdı. Sarp, kahvenin köpüğünü eşit oranda fincanlara koyduktan sonra sevgilisine servis etti.
Sara, bir taraftan Sarp’ın özenle hazırladığı kahvenin pişmesini beklerken; bir yandan da ilerleyen sürecin onlara daima mutluluk getirmesi için dua ediyordu. Anın mutluluğu her şeye bedeldi. Ama gelecek günlerde ne yaşanacak? Bu süreç onları nasıl etkileyecek, bu sevdanın sonu nasıl bitecekti? Bu düşüncelerin verdiği belirsizlik Sara’yı çok etkiliyor, Kıbrıs’tan sonrasını hiç düşünmek istemiyordu…
İkisi de kahvelerini içtikten sonra salona geçtiler. Salondaki uzun kanepeye uzandılar. Sarp, kollarıyla sarmaladığı Sara’sının sıcaklığını tüm bedeninde hissediyordu. Sara ise sevdiği erkeğin kolları arasında öylesine mutluydu ki...
Günlerin getirdiği yorgunluk, birlikteliklerinin mutlu dakikaları onları tatlı bir rehavete sürüklemişti. İkisinin de göz kapakları yavaş, yavaş kapandı. Tatlı bir öğlen sonrası uykusuna daldılar.
Salona yansıyan uyku görüntüleri, yüzlerine yayılan mutluluk ifadeleri o kadar güzeldi ki, gerçek o ki, bu birliktelik onlara çok iyi gelmişti…
Birkaç saat geçmişti ki, evin zili çaldı!
Zil sesine uyanan sevgililer, uzandıkları kanepeden apar, topar kalktılar. Sarp, yerinden fırladığı gibi kapıyı açtı. Kapının zilini çalan genç bir adamdı:
• Komutan bey merhaba! Mister Taylor’un size tahsis ettiği arabayı getirdim, dedi.
Sarp dışarıya baktığında bahçe kapısının önünde son model bir Mercedes gördü. Araç süt beyaz renkte, oldukça da gösterişliydi…
Aracı getiren Şoför:
• Aracı istediğiniz kadar kullanabilirsiniz. Araçta bana ulaşabileceğiniz bilgileri içeren bir kartvizitim mevcut. İşiniz bitip de aracı bana teslim etmek istediğinizde bana o bilgilerimden ulaşabilirsiniz, dedikten sonra aracın kontak anahtarını Sarp üsteğmene teslim ederek evden ayrıldı.
Bu arada Sara da, Sarp’ın yanına gelmiş, bahçe kapısının önünde duran araca bakıyordu:
Sara:
• Sevgilim gördün mü şimdi bir de arabamız oldu. Adada görmediğimiz yerlere de gideriz. İnan, bu tatil bize çok iyi gelecek. Mutluluğumuza mutluluk katacak, dedi.
Sarp ile Sara aracın bulunduğu yere doğru yürüdüler. Sarp aracın kapısını açıp, sevgilisine binmesini söyledi. Aracın içi gerçekten de çok güzeldi. Sarp, Sara’ya baktı:
• Biliyor musun? Öylesine güzel, öylesine güzelsin ki; peri kızından farkın yok. Senin gibi bir sevgilim olduğu için çok mutluyum. Seninle gurur duyuyorum, güneş yüzlüm.
Sara, Sarp’ın bu iltifatına uzun bir öpücükle karşılık verdi. Onun da yaşadığı bu mutluluktan ayakları yere basmıyordu ki. Sarp’ın etrafında kanat çırpan bir kelebek gibiydi…
Araçtan indiler. Burada kaldıkları sürece, canları nereye gitmek isterlerse, oraya gidebilecekleri bir araçları da vardı artık…
Devamı yarın