İki sevgili en sonunda baş başa kalmışlardı. Sara büyük bir özlemle Sarp’a sarıldı. Birleşen dudakları onların sadece özlemin değil, aynı zamanda yaşadıkları büyük aşkın ne denli güçlü olduğunun da göstergesiydi. Aylarca süren ayrılığın biriktirdiği sevgi yoğunluğunu öylesine güçlü hissediyorlardı ki, birbirlerinin kolları arasında geçen zamanın uzunluğunu anlamadılar bile. Saatler sonra kendilerine geldiğinde ilk soru Sarp üsteğmenden geldi:
• Canım sevgilim, sana kavuştuğum için o kadar mutluyum ki, adeta muhteşem bir rüyanın içinde gibiyim. Bu aşk kokan havanın hiç değişmemesini, bu güzel rüyanın sonsuza kadar sürmesini istiyorum…
Sara:
• Ya ben, ya ben Sarp’ım? Seni ne çok özledim. Magosa’da sensiz geçen geceler benim karabasanım oldu. Hep senin hayalinle avundum. Sana yeniden kavuşacağım günün hayali beni ayakta tuttu. Metin’in bize sunmuş olduğu bu sürprizi ilk öğrendiğim dakikaları hiç unutmayacağım. Öylesine bir çığlık atmışım ki, bu sevinç çığlığımı inan tüm Magosa duydu. Biricik erkeğim benim, sensiz geçen her dakikam bana büyük bir acı verdi. Ama şimdi bunları düşünmeyelim. Burada baş başa geçireceğimiz saatlerin tadını çıkaralım. Hem sen acıkmadın mı? İnan ben öylesine acıktım ki, dünden beri ağzıma bir lokma yiyecek koymadım. Hep seninle birlikte yiyeceğimiz yemeğin hayalini kurdum. Şimdi söyle bakalım, ne yemek istersin? Ama önce bir mutfağa bakalım…
Sara, Sarp’ın elinden tutarak mutfağa geçtiler. Buzdolabının kapağını açtıklarında içinde akıllarına gelebilecek her şeyin olduğunu gördüler. Ama etler, tavuklar, balıklar hepsi buzlukta donmuş haldeydi. Dolabın içi türlü kahvaltılıklar, meyveler, meyve sularıyla doldurulmuştu…
Sara:
• Ama bunların hepsi donuk, pişmeye hazır hale gelmeleri dakikalar alır. Aaaa Sarp’ım şimdi aklıma geldi. Sen hiç Fin usulü makarna yedin mi? Diye sordu…
Sarp:
• Fin usulü makarna mı? Hayır, hiç yemedim. Ne özelliği var ki?
Sara:
• Tamam, yiyeceğimiz yemek belli oldu! Sana öyle bir makarna yapacağım ki, parmaklarını da yiyeceksin.
Sarp:
• Öncelikle seni yesem olmaz mı? Diyerek Sara’yı bir kez daha kollarına aldı…
Sara, cilveli bir ses, aşk dolu bir sıcaklıkla:
• Ama sevgilim şimdi aşk değil, yemek vakti. Bak sende çok acıkmışsın? Hadi sen şu masaya otur ve beni seyret. Sana nefis bir Fin makarnası hazırlayacağım…
Sarp, Sara’nın yemek yapacak olmasına çok şaşırmıştı! Belli etmemeye çalıştı. Mutfak masasına oturdu, Sara’yı izlemeye başladı…
Sara, öncelikle su ısıtıcına su doldurarak haşlayacağı makarnanın suyunu kaynatmaya başladı. Sonrasında dolaptan çıkardığı cherry domatesleri yıkadıktan sonra fırından çıkardığı tepsinin üstüne koydu. Dolaptan aldığı bir kalıp beyaz peyniri domatesleri koyduğu tepsinin tam ortasına koyduktan sonra da domates ve peynirin üzerinde biraz zeytinyağı gezdirdikten sonra da tepsiyi fırına verdi.
Sıra makarnayı haşlamaya gelmişti. Kaynayan suyu bir tencerenin içine alan Sara; makarnayı haşlamaya bıraktı…
Bu sırada Sarp, büyük bir hayranlıkla sevgilisinin mutfaktaki becerisini izliyor, bir taraftan da yiyeceği Fin makarnasının tadını merak ediyordu.
Nihayet Sara, fırına verdiği tepsiyi çıkardı. Ocakta haşlanan makarnanın altını kapattı. Tepside fırınlanan domatesleri, beyaz peyniri bir kaşıkla ezerek her iki lezzetin birbirine karışmasını sağladıktan sonra, haşlanan makarnayı da tepsiye döktü; domates ve beyaz peynire karıştırdığı makarnanın üzerine nane gezdirdikten sonra Fin makarnası hazırdı. Yemek takımı arasından seçtiği çiçek desenli bir tabağa özenle makarnayı koydu. Birkaç taze nane yaprağını da ilave ettikten sonra makarnanın servisini tamamlamıştı.
Devamı yarın