Şoför, Sarp’tan beklediği cevabı alamayınca, bir daha üstelemedi. Otobüsün radyosunu açtı. Radyo istasyonlarını tarayarak yöreye uygun bir türkü buldu. Radyodaki türküye eşlik etmeye başladı. Dünya yansa umurunda değilmişçesine direksiyonun başında sağa, sola selam vererek aracını otogarın dışına çıkardı. Şahinbey’e kadar sürecek iki saatlik yolculuk başlamıştı…

Sarp, Ankara’dan yola çıktığından beri gözünü kırpmamış, hayatının bundan sonra nasıl geçeceğinin hesabını yapmıştı. Çok uykusu vardı. Otobüsün gıcırtılı sesi ona ninni gibi gelmişti. Gözleri yavaş, yavaş kapandı. Çok geçmeden uykuya dalmıştı…

Şahinbey Antep’in en büyük ilçesiydi. Milli Mücadele döneminde düşman işgali altında olan bu ilçede büyük yararlılıklar gösteren Şahin Bey’in adı bu ilçeye verilmiş, bölge halkının işgale karşı gösterdiği direnç, düşmana karşı vermiş olduğu eşsiz mücadele nedeniyle, bağımsızlığımıza kavuştuktan sonra Antep’e de Gazi unvanı verilerek Antep ilimiz Gaziantep adını almıştı.

Bölge insanı vatan topraklarına sadakatle bağlı, misafirperverliği ve askerine çok değer veren özellikleriyle tanınıyordu. Zaten Ahmet Çavuş da Sarp üsteğmene bu niteliklerini fazlasıyla göstermiş, evinin kapısını açmış, başı sıkıştığı anda kendisine gelmesini söylememiş miydi?

Sarp da Ahmet Çavuş’un bu özelliklerini bildiği için Ankara’dan uzaklaşmak istediğinde aklına gelen ilk isim Ahmet Çavuş’a gitmek olmuştu.

Sarp kendisini Şahinbey’e getiren otobüs şoförünün ikazı ile uyandı;

- Uyan hemşerim, bak Şahinbey’e geldik. Yol boyunca hiç uyanmadan uyudun. Ne çok uykun varmış senin? Haydi, bakalım sana güle, güle…

Sarp uyku sersemliği ile gözlerini açtı: ‘’Şahinbey’e geldik demek, sağ olasın kaptan. Hadi sana da uğurlar ola.’’ Dedikten sonra araçtan indi.

Otobüsün geldiği yer Şahinbey otobüslerinin son durak olarak kullandığı bir meydandı. Yaz sıcağının yanı sıra bölgede esen sert rüzgâr tozu dumana katıyor, kimi zaman toz bulutundan göz gözü görmüyordu!

Sarp, çevresinde rastladığı ilk yolcuya Akyazı’ya giden aracı sordu. Akyazı arabasının az sonra geleceğini, hemen karşıdaki bekçi kulübesinin yanından kalkacağını öğrendi.

Aracın kalkacağı yerde yıkık dökük bir kulübe, kulübenin çevresinde de birkaç tane oturacak tabure vardı. Sarp bunlardan bir tanesine oturarak Akyazı aracını beklemeye başladı.

Şahinbey otobüsünde iki saatlik uyku, ona biraz da olsa iyi gelmişti. Şimdi yolculuğunun son durağına gelmiş, Ahmet Çavuş’un evine ulaşmaya bir iki saatlik yolu kalmıştı.

Bir saate yakın bir süre bekledikten sonra Akyazı’dan gelen araç göründü. Bu oldukça eski bir minibüstü! Ama Sarp’ın bu minibüse binmekten başka bir çaresi de yoktu.

Araçtan ine, ine iki yolcu inmiş; şoför de aracın bir saat sonra kalkacağını söylemişti. Sarp oturduğu yerden kalktı, valizini şoför mahallinin yanındaki koltuğa bırakıp, az ötede görünen çay ocağına doğru yürüdü. Minibüsün şoförü de oraya gidiyordu. Sarp’ın da o yöne yürüdüğünü görünce:

- Selamünaleyküm kardeş, Akyazı’ya mı gideceksin?

Sarp kısaca:

- Evet’’ diye yanıtladı.

Şoför;

- Seni çıkartamadım bizim köyden misin? Kimlerdensin sen? Diye sordu.

Sarp;

- Sizin köyden değilim ama Ahmet Çavuş akrabam olur diye cevapladı.

Şoför;

- Ahmet çavuş mu dedin? O benim amcam olur ama bizim köyden ırak yaşayan bir akrabamız olduğundan hiç bahsetmedi!

Sarp ne diyeceğini bilememişti. Konuşmayı kesmek istercesine;

- Köye vardığımızda benim kim olduğumu Amcana sorar öğrenirsin o zaman, dedi.

Araç şoförü başını iki yana sallayarak;

Devamı yarın