Sivas’ta İlk Öğretmen Okulunda göreve başlayışının ilk haftasında Gazi Öğreten öğrencilerle yeni tanışıp derslerine başladığının üçüncü gününde öğretmenler odasında İstanbul’dan Türkiye İslam Enstitüleri Talebe Federasyonundan uçakla gelen büyük bir zarf almış…

Büyük boy zarf Federasyonun çıkardığı İslam Medeniyeti mecmuasının yazı işleri müdürü sayın İsmail Lutfi Çakan’ dan gelmiş…

Zarfın içinde Anadolu’nun muhtelif yerlerinden adına gelen mektuplar ve mektupların içinde de sorular varmış...

Zarfı açtığı zaman yaklaşık 15 kadar öğretmenin göz ucuyla kendisini süzdüklerini fark etmiş…O anda aklına avukat sayın Yavuz Bülent Bakileri’in sözleri gelmiş…

Çok hassas bir okulda göreve başlamış ve ilk günlerde içinden 10’larca mektup çıkan bir zarf gelmiş…Sakin bir şekilde mektupları zarfa koymuş ve zarfı da elindeki sayın Neda Armaner tarafından İlk Öğretmen okulları için yazılan Din Bilgisi kitabının arasına koyup derse gitmiş…

Okulda 3 gündür diğer öğretmenlerle arasında da adeta psikolojik savaş başlamış…Derse girdiği sınıflarda kendisine karşı öğrencilerin gösterdiği ilgi, Türkiye Öğretmenler Sendikasına üye Öğretmen arkadaşlarını adeta huzursuz etmiş…

Bunu yüzlerinden anlıyormuş…Üstüne üslük bir de zarf ve içinden çıkan onlarca mektup…Soruları cevaplayabilmek için kaynak kitap olarak zaten bir bavul dolusu kitap götürmüş...

Acele yeni cevaplar hazırlayıp 15 Eylül 1968’de çıkacak mecmuaya ulaştırması gerekiyormuş…

2 - 3 gün içinde Eskişehir’den sayın Osman Sayarsoy, Kızıltepe’den sayın A.Kadir Güler, İstanbul Fener’den sayın Ahmet Tobay ,Kütahya Tavşanlı kazası Ovacık köyünden sayın Nureddin Çakar, Konya’dan sayın Abdurrahman Yılmaz, Kayseri’den sayın Hasan Tezel, İzmir’den sayın Haluk Büyükay, Hangi İl’den gönderildiğini anlayamadığım sayın Sönmez Evin, İstanbul Şehremini’den sayın Mevlüt Güngör ve Kurşunlu Bayramören nahiyesinden sayın Abdullah Muhittinoğlu’nun sorularını cevaplandırıp İstanbul’a Mecmuaya özel Ulak’la göndermiş...

Gazi Öğretenin okuldaki çalışmaları da güzel şekilde devam ediyormuş… Sınıflarda 10 sura bilen 10 numara alacak…Gazetelerden Dini içerikli yazı ve resim toplayıp ödev yapanların en güzellerine bir dolma kalem…Yazdırdığı İslam’ın tarifine ekleme yapana bir elbise…

Okulda Din Dersi en popüler ders haline gelivermesin mi? …En çok çalışılan ders olmasın mı?..

Neden mi? Fizik ’ten, Kimya’dan, Matematik ‘ten…Özellikle meslek derslerinden kırık not alanlar Gazi Öğretmenin kolay bir tablo halinde önlerine koyduğu Din bilgisinden alacakları yüksek notlarla sınıf geçme imkânı bulacaklarmış da onun için…

Bu çalışma temposu hiç de avantadan sınıf geçmek anlamına gelmiyormuş…Müfredat programının gerektirdiği şekilde ders işlemeye de devam ediyormuş...

Öğrencilerin sure ezberlemeleri, ödev yapmak için aldıkları milli ve dini içerikli gazeteler ve oralardan keserek parşömenlere yapıştırdıkları yazılar ve özellikle cami resimleri, hatta kartpostal olarak aldıkları resimlerin parşömenlere yapıştırılarak telli dosya içinde biriktirilmesi ve yine ellerinde bulunan İslam’ın tarifine ek olarak yerleştirmeye çalışacakları kelimeleri bulabilmek için Türkiye Öğretmenler Sendikasına bağlı öğretmenlere sormaları okul içinde alışılmışın dışında bir heyecan ve hareketliliğin yaşanmasına sebep olmuş...

Özellikle her sınıftan öğrencilerin ellerindeki İslam tarifine ekledikleri kelimenin doğru olup olmadığını sormak için Gazi Öğretmene gelmeleri de Türkiye Öğretmenler Sendikasına guruptaki öğretmenleri ve hatta okul idaresini tedirgin etmeye başlamış...

Okulda 20’nin üzerinde öğretmen varmış…Öğrencilerin devamlı soru sormak için Gazi Öğretmene gelmeleri hemen hepsini tedirgin etmiş…

İçlerinde bir hayli “sivri uç” diyebileceğimiz arkadaşları da varmış…Derslerde ders dışı konuşmalarla ülke gerçeklerini saptırdığına inandığı öğretmenlerle adeta sınıf içinde, derslerde mücadele ediyormuş…

Matematik öğretmeni…2×2=4 eder derken konuyu döndürüp dolaştırıyor ve Gazi Öğretmenin derslerde anlattığı Allah inancına getiriyormuş... “Görmediğiniz bir şeye inanmayın” diyormuş…

Sınıfa giriyormuş, Öğrencinin biri kalkıp; “Matematik öğretmenimiz görünmeyen bir şeye inanılmaz. Allah da görülmüyor. Ona da inanılmaz dedi. Siz ise Allahlın varlığından bahsediyorsunuz. Ne dersiniz.? “Diye soruyormuş…Matematik dersinde bunları anlatmak…

Biyoloji Öğretmeni…İnsanların maymundan meydana geldiğini anlatıyor ve bu konuyu öğrenci soruyormuş…

Fizik öğretmeni…Din ’in fizik ötesi olaylar olduğunu ve buna inanmanın mantıksızlık olduğunu söylüyor ve bu konuyu öğrenciler Gazi Öğretmene soruyormuş…

Felsefe öğretmeni…Sosyoloji dersinde dini masaya yatırıyor ve dinin aleyhinde sözler sarf ediyor ve öğrenciler bu konuları Gazi Öğretmene soruyormuş…

Sınıflarda İstiklal marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un aleyhine bile sözler sarf ediliyormuş…

Kurtuluş savaşı çarpıtılıyor, tarihi olaylar yanlış aksediliyormuş…

Bu çocuklar ilkokul öğretmeni olacak…Derslere girecekler…Çizilen tablo tamamen ülkeyi komünizmin kucağına atacak cinstenmiş…Çok enteresan bir durum ki gerçekten bazı öğrenci dolaplarında orak çekiçli bayrakların olduğu bile söyleniyormuş…

İşte Gazi Öğretmen bu ortamda öğretmenliğe başlamış……Derken yeni bir öğretmen tayini geldiğini söylemişler…

Tarih öğretmeni…Adı Namık Yücesan’mış…Bekarmış ve devlet parasız yatılısı bulunan okulda Gazi Öğretmenin kaldığı odada kalmaya başlamışlar…Milliyetçi ve muhafazakâr bir görünümü varmış…

Gazi Öğretmen tanıştıkları ilk gece beraber kaldıkları odada okuldaki tabloyu açık ve net biçimde özetlemiş…Sohbetleri sabaha kadar devam etmiş…

Gazi Öğretmen anlamış ki milli ve dini değerlere bağlı bir öğretmen arkadaşı…O da stajyer olarak göreve başlamış…

Birkaç gün sonra okula Nureddin Yaz isimli bir edebiyat öğretmeni atandığını söylemişler…O da bekarmış ve o da aynı odaya yerleşmiş…

Gazi Öğretmen Sayın Namık Yücesan’la kader birliği etmiş…Okulda Türkiye Öğretmenler Sendikasına üye olmayan birkaç öğretmenin arasına onlar da katılmış…

İkisi birlikte okulun durumunu yeni gelen edebiyat öğretmeni Sayın Nurettin Yaz’a da

Anlatmışlar…O da vatanına, dinine bağlı milliyetçi bir arkadaşlarıymış…O da onlarla kader birliği etmiş…Artık okulda 3 kişiymişler…

Tarih derslerinde Sayın Namık Yücesan, Edebiyat derslerinde Sayın Nureddin Yaz ve Din derslerinde Gazi Öğretmen sınıflara girdikleri zaman öğrencilere gerçekleri anlatmaya başlamışlar…

Çalışmaları semeresini vermeye başlamış…Kendilerine en büyük destek Milliyetçiler derneğindeki arkadaşlarınızın moral vermesi oluyormuş...

Bunların başında da sayın Mehmet İrge ve avukat sayın Yavuz Bülent Bakiler geliyormuş... 

Ülke menfaatleri doğrultusunda İlk Öğretmen okulundaki olayları dışarıda yapılan toplantılarda gerekli yerlere anlatıyorlarmış...

Okul kapalı bir kutu olmaktan çıkmış ve okul içinde oynanan oyunlar tamamen su yüzüne çıkmış...Sayın Vali ve İl milli eğitim müdürü ile görüşmeler yapılmış ve okula müfettiş gelmesi sağlanmış…

Göreve başladıkları birinci yılı sonunda okul denetime tabi tutulmuş, müfettişler gelmiş ve 10’un üzerinde Türkiye Öğretmenler Sendikasına üye olan öğretmenler okuldan alınmış, okul idaresinde de büyük çapta değişikliğe gidilmiş…

Bu 1 yılın içinde daha çok şeyler yaşanmış ve Gazi Öğretmenin hayatında büyük çapta değişiklikler olmuş…

Gazi Öğretmen 1 Eylül 1968 ve 1 Eylül 1969 yılları arasında meydana gelen değişiklikleri nasıl o bir yıla sığdırabildiklerini hala anlayabilmiş değilmiş…

Okul içinde bu mücadeleli hayatları devam ederken İslam Medeniyeti mecmuasına gelen sorular neredeyse 15 günde Gazi Öğretmene gönderiliyor ve onları cevaplıyormuş…

Lisede başlayan ve Üniversitede devam eden Gazete ve Dergilere yazı yazma serüveni öğretmenlik yıllarında da devam etmekteymiş…

Öğretmen olduktan sonra da her ay yayımlanmakta olan İslam Medeniyeti mecmuasına gelen soruları cevaplandırmaktaymış.

Mecmuaya gelen mektuplar toplanıyor ve artık her ay özel Ulak’la Gazi Öğretmene ulaştırılıyormuş Cevaplandırılmak üzere elimin altında neredeyse 100’lerce soru varmış…Sorusunun cevabını yeni çıkan mecmuada göremeyenler ikinci bir mektupla niçin cevaplandırılmadığını soruyorlarmış…

O dönemde cep telefonları, internet gibi haberleşme araçları da yokmuş…Normal telefonla bile ulaşılamıyormuş... Haberleşme ancak mektuplar kanalıyla oluyormuş…

( devam edecek )