Gazi Öğretmenden önce Sivas İlk Öğretmen okulunda görev yapan Sayın Emin Cansız okulların başlamasına 1-2 gün kala eşyalarını ve tayin kararnamesini almak üzere okula gelmiş…Kendisiyle orada tanışmışlar…

O kadar uzun boylu bir görünümü varmış ki Gazi Öğretmen onun yanında adeta çocuk gibi kalmış… Onlar bahçede dolaşırken eski öğrenciler ve öğretmenler ikisine bir garip bakıyorlarmış…

Belli ki sayın Emin Cansız öğretmenlerle araları pek uyuşmuyormuş…Sayın Emin Cansız da karamsar bir tablo çizmiş…Burada öğretmenlik yapmasının pek kolay olmayacağını anlatıyormuş…

Tıpkı Sayın Mehmet İrge ve Sayın Yavuz Bülent Bakiler’in anlattıkları gibi okulda Türkiye Öğretmenler Sendikasına bağlı öğretmenlerin çoğunlukta olduğunu ve öğrenciler üzerinde büyük baskı oluşturduklarını, okul idaresinin de aynı derneğe üye olduklarını, halkın büyük çoğunluğunun da bunlara destekçi olduklarını, öğrencilerin %80’inin alevi vatandaşların çocukları olduğunu ve sınıflarda adeta Din dersi yapamaz duruma geldiğini anlatıyormuş…

Gazi Öğretmen İstanbul’da Öğretmenlik mesleği ile ilgili iyi bir eğitim almış…Hem okulda hem Milli Türk Talebe Birliğinde…Okulda aldığı eğitimde branşıyla ilgili kendini yetiştirdiğine inanıyormuş...

Milli Türk Talebe Birliğinde aldığı eğitimde ise ülke gerçeklerinin ne olduğu, sağ-sol davasının ülkeyi nerelere götüreceği, milliyetçiliğin- solculuğun, Aleviliğin- Sünniliğin, İnancın- inançsızlığın ne olduğu öğretilmiş…

Kıbrıs olayları nedeniyle Milli Türk Talebe Birliğinde aldığı strateji eğitimi Gazi Öğretmene çok şeyler kazandırmış…

“Bismillah…” deyip bu bilgi birikimlerinin ışığı altında İlk Öğretmen okulundaki görevine başlamış…İlk dersi son sınıflara imiş…

O dönemde İlk Öğretmen okulunun son sınıfındaki öğrenci demek İlkokul öğretmeni demekmiş…

Gazi Öğretmen Sınıfa girmiş…Stajyer Din Bilgisi öğretmeniymiş…Ancak Yüksek İslam Enstitüsü son sınıfta iken İstanbul İmam Hatip Lisesinde öğretmenlik stajı yaparken çok tecrübeleri olmuş…Sınıflara yabancı değilmiş…

Alışılmışın dışında öğrencilerin de tahmin etmeyeceği şekilde değişik bir taktikle 45 dakikalık dersi bitirmiş…

Şu kadarını söyleyelim ki; Derse girdiği zaman ellerinde küçücük kağıtlara yazılmış soruları bulunan öğrencilerin tüm sorularını rahat bir biçimde cevaplandırmış…

Öyle ya…İslam Medeniyetine gelen 100’lerce soruya da cevaplar vermiş...Bu deneyimi nedeniyle hiçbir soruda zorlanmamış...

Belli ki sorular bir mihraktan yönlendirilmekteymiş ve öğretmeni yıpratmaya, müşkül duruma düşürmeye yönelikmiş…

Bir örnek vermesi gerekirse sorunun biri Alevilik-Sünnilik üzerineymiş…Şu anda sorunun ne olduğunu pek hatırlayamıyormuş ama cevap olarak şunu dediğini hatırlıyormuş;

“Hz. Ali’yi sevmek Alevilikse, bütün Sünniler alevidir. Çünkü hepsi Hz. Ali’yi sever. Peygamberimizin damadı olan Ali’nin savaşlarda gösterdiği kahramanlıkları dinleyince kim duygulanmaz ki…Zülfikar adlı kılıcıyla gösterdiği kahramanlıkları kim inkâr ediyor ki…”

Meğer o sınıf geçen yıllarda Din dersi öğretmeni sayın Emin Cansız’a ders yaptırmayan bir sınıfmış…

İlk dakikalarda adeta kavga edecek gibi gözleri çakmak-çakmak olan, sırada otururken adeta kalkacak gibi duran öğrenciler ilerleyen dakikalarda yavaş-yavaş geriye yaslanmışlar…

Çakmak-çakmak olan bakışları sakinleşmiş ve dersin sonunda bir tanesi bile dışarı çıkmadan içerde kalakalmışlar…

Ne yaptılar ne konuştular bilmiyormuş ama, ileriki aylarda Gazi Öğretmeni en çok seven sınıf ve Gazi Öğretmenin de en çok sevdiği öğrencileri olmuşlar…

Gazi Öğretmen ilk dersten çıkıp Öğretmenler odasına girdiği zaman meraklı bakışlar üzerindeymiş…Öğretmenlerin bir kısmıyla tanışmış, henüz bir kısmıyla tanışmamış...

Dersten en son çıkan ve öğretmenler odasına en son giren Gazi Öğretmen olmuş...Öğretmenler odasına girer girmez gayet moralli bir şekilde selam vermiş hepsinin elini sıkmış…Yeni Eğitim-Öğretim yılının hayırlı olmasını dilemiş…Onlarda şaşırmışlar...

Meğer o sınıfa derse giren bazı sağ görüşlü öğretmenler ya dersi yarıda bırakır çıkar ya dersten sonra öğretmenler odasında dert yanarmış…Bazı öğretmenler de hiç öğretmenler odasına girmezmiş…Bunu ilerleyen aylarda sol görüşlü bir öğretmen arkadaşından öğrenmiş...

O gün 6 saat dersi varmış…Her sınıfa girişinde bir önceki sınıftan daha güzel moralle ders anlatıyormuş...1 hafta böyle geçmiş…

İlk Öğretmen okullarında Din Dersleri mecburi imiş…Meğer geçmiş yıllarda öğrencilere Din derslerinde not silah olarak kullanılmış…Gazi Öğretmen bunu tersine çevirmeliymiş…

İkinci hafta derste bir yolunu bulup sözlü ve yazılı sınavların nasıl olacağını anlatmış…Dinde zorlama yoktu…Öyleyse derslerinde de olmamalıydı…Malum…Her çocuk küçüklüğünde sureleri öğrenir…Alevi’siyle Sünni’siyle bu böyledir…

Sınıflarda demiş ki; “Sözlüde 1 sure bilen 1 numara, 5 sure bilen 5 numara 10 sure bilen 10 numara alacak…”

Her söylediği sınıfta sevinç çığlıkları…Öyle ya…Herkes 10 sureyi zaten biliyor…Peşinen sözlü ya da yazılıda 10 numara cepte…O zaman notlar 10’luk sistem üzerinden veriliyormuş…

Yine o dönemdeki uygulamada bütün derslerden aldığı notların ortalamasıyla ya sınıfta kalınıyor ya sınıf geçiyormuş...

Mesela Din Bilgisinden 10 alan öğrenci fizikten sıfır alsa ikisinin ortalaması 5 olduğu için ikmale kalmadan sınıf geçiyormuş…

Din Bilgisinden 9 alan öğrenci Edebiyattan 1 alsa 9+1=10’la sınıfını geçiyordu.

Din Bilgisinden 8 alsa Matematik ’ten 1 alsa 8+1=9’la yine ikmale kalmadan sınıfını geçiyormuş...

Bütün sınıflara bir de ödev vermiş...

Gazetelerden toplayacakları dini içerikli yazıları ve özellikle cami resimlerini, parşömenlere yapıştıracaklar, dosyalayacaklar ve ondan yıl sonu ödev notu alacaklar…

Gazi Öğretmen her sınıftan en güzel ödev yapana bir dolma kalem armağan edecekmiş…

Ve yine ayrıca İslam’ın tarifini yazdırmış ve demiş ki; “Kim bu tarifin içerisine tarifte olmayan bir kelime eklerse kendisine bir elbise hediye edeceğim…”

Sure ezberleme, gazete toplama ve İslam’ın tarifi okulda öğrenciler arasında gerçekten çok ilgiyle karşılanmış…Başka derslerden başarısız olan öğrenciler ya severek ya da not için Din Dersine sarılmışlar…

Gazi Öğretmen öğretmenlik görevine başlamadan 1 ay kadar önce yarısını Anamur’da yarısını Sivas’ta hazırladığı cevapları İslam Medeniyeti mecmuasına göndermiş ve 15 Ağustos 1968 yılında çıkan mecmuada bu cevapları yayımlanmış…

Sorularını cevaplandırdığı kişiler; Çorum’dan sayın Mehmet Aksoy, İzmit Gölcükten sayın H.Vedat Sirmen, İstanbul Şehremini’den sayın Mevlüt Güngör, İstanbul Kocamustafapaşa’dan sayın Lutfi Büyükaydın, Ankara’dan sayın Mehmet Yener, İstanbul Kadıköy’den sayın Burhan Demir, Polatlı’dan sayın Halit Özata, Adapazarı (Sakarya) Akyazı kazasından sayın Y.Ziya Bayram, Konya’dan sayın Ahmet Yeniköylü, Burdur’dan sayın Mehmet Şevki Nalçacıoğlu ve Konya’dan sayın Mustafa Ketenci’ymiş...

Bunlar; İkinci yılın ilk sayısında çıkan soru ve cevaplarmış…

Artık Sivas’taymış ve Sivas İlk Öğretmen okulunda küçüklüğünden beri arzu ettiği Öğretmenlik görevine de başlamış…

(devam edecek )