Bu üçüncü yazımızı da Gazali"ye ayırıyoruz. Ülkenin ve dünyanın gündemi malum Korona virüsü nedeniyle oldukça yoğun iken, bu konuyu alâkasız olarak düşünenler lütfen acele etmesinler ve aslında Gazali üzerinden bugün dünyada ancak özellikle de ülkemize dair çok önemli olduğunu düşündüğüm tespitimi paylaşacağım.

Biliyorsunuz ki Üstad Gazali, Selçuklu Devleti'nin baş veziri olan ve aynı zamanda da Nizamiye Medreselerine adını veren Nizamülmülk'ün göreve getirdiği bir Alim aynı zamanda da devlet adamıdır. Devlet adamı tarafı pek bilinmese de Gazali ki bir yoruma göre özellikle İslâm'ın, Batıni tehlikesine karşı yazdığı ilmi kitaplar ile bir ihya çabası içinde olduğudur. Hatta bir yoruma göre Gazali"nin bizzat Halife tarafında kurulan ve bir nevi istihbarata karşı koyma birimi olarak da değerlendirilebilecek olan "Fütüvvet" teşkilatının üyesi idi. İşin spekülasyon ya da yorum kısmını bir kenara bırakacak olursak, yukarıda kısaca değindiğimiz üzere Gazali aynı zamanda pratik siyaset hayatının içinde idi. Zaten daha önceki iki yazımızda da Gazali'nin bu tespitlerinden yola çıkarak bazı yorumlarımızı paylaşmaya çalıştık.

Şimdi ise Üstad'ın bir sözünden yola çıkarak bir tespit yapmaya daha çalışacağız. Gazali şöyle bir cümle kurar pratik siyaset alanında adeta ders niteliğinde, "Kendi varlık anlayışlarında eksiklik olanlar sürekli karşı tarafta kusur bulmaya çalışırlar" diyor. İlk bakışta çok bir anlam verilemese bile şu mealdeki sözleri anlamı biraz daha açacaktır. Der ki Üstad mealen, "Başkalarını sürekli azarlayan ve azarlayarak konuşan ve de öfke ile kızan kişiler ; ya kendi inançlarından emin değildirler ya anlam dünyalarında eksiklik bulunur eğer bunlar değilse sebep amiyane tabirle bir numara peşindedir" diyerek adeta şu anı okuyor gibi.

Şimdi sözü çok uzatmadan olayın Sağlık Bakanı ile alakasına gelince. Bu salgın nedeniyle birçok kişi sağlık bakanını adeta övme yarışına girmiş iken ben özellikle Sayın Bakan'ın bir açıklama sırasında bir muhabirin "Sayın Bakan bizlere birer mikrofon verilirse bu şekilde atlamak zorunda kalmayız" şeklindeki agresif cümlesine oldukça nazik, kibar ve biraz da müşfik bir baba edasıyla "Tamam kızım" diyerek verdiği cevap. Ki bu cevap oldukça sempatik bulundu. Çünkü insanlar uzun zamandır bir devlet görevlisinin kendisini eleştiren birine karşı oldukça yumuşak bir tarzda cevap vermesini anlaşılan çok özlemiş. Sürekli bağıran çağıran bir siyasetçi duruşu, sürekli herşeyi bilen akıl veren bir eda ile hem medyaya hem halka konuşulması ve de şefkat ve yumuşak, tatlı dilin unutulması idi. Bakan Bey'in geçen muhalefet lideri Sayın Kılıçdaroğlu'nun kız kardeşinin vefatı nedeniyle sosyal medya üzerinden yaptığı acıyı paylaşma ve başsağlığı mesajı son zamanlarda gördüğüm en yüksek beğeni oranlarında birini almış idi.

Bütün bunlar bize halkın son birkaç yıldır unutulan devletin ve devlet adamlarının halkını anlayan, yumuşak ve müşfik bir ses tonuyla konuşan, halkının sorunlarına yabancalışmamış ve hepsinden öte kutuplaştırmayan, ötekileştirmeyen ve de sürekli akıl vererek adeta fil dişi kuleden konuşmayan siyasete ve siyasetçiye olan özleminin de dışa vurumu olarak yorumlanabilir. Özelikle de birlik ve beraberlik duygularımızın en üst düzeyde olması gereken bugünlerde devletin ve devlet adamlarının, sinirli, gergin ve akıl verici ve hatta kibre kaçan ifadelerinden kaçınması ve "Devlet Baba" deyiminin hakkını vermesi gerektiği günlerden geçiyoruz.