Onlarca yıl önce, 1700’lü yılların sonunda yaşanmış Fransız İhtilalinin, hem de bugünün Türkiye’si ile ne alâkası var demeyin. Zira dünya tarihinin önemli dönüm noktalarından olan Fransız ihtilali, sadece Fransa’nın değil dünyanın da yeniden şekillendirilmesine zemin oluşturmuştu. İhtilalin en önemli sebebi olarak, dünyadaki değişime direnen siyasal yapının ekonomi dinamikleriyle yaşadığı çatışma görülür. Sonucunda da siyasi ve toplumsal düzen yıkılıp dünyayı etkileyecek yeni bir düzen kurulmuştu. Dünyanın mikseri İngiltere ve Amerika’nın Fransız ihtilalinde de önemli rol oynadığını göz önüne alarak bir tahlil yapalım.

BİRİNCİ SEBEP TOPLUMSAL EŞİTSİZLİK

Toplumsal eşitsizlikler ve ayrıcalıklar Fransız ihtilalinin sebeplerinden biriydi. 1700’lü yıllarda toplumsal yapının Ortaçağ’a dayanıyor olması –aydın kesimin- halkı kışkırtma sebeplerinden başlıcasıydı. Eugène Delacroix’nın 1830 yılında Fransız İhtilalini resmettiği “Halka kılavuzluk eden Hürriyet” isimli meşhur tablosunda elinde bayrakla etrafındaki silahlı ihtilalcilere liderlik ettiği görülen, elbisesi göğüslerini açıkta bırakacak kadar aşağı indirilmiş kadın figürü bunu temsil ediyor olmalı, değil mi? 

Soylular, din adamları ve halkın büyük kısmını oluşturan Tiers Etat denilen üçüncü tabaka arasında oluşan farklılıklar da eşitsizlik kategorisindeydi.

Şimdi günümüz Türkiye’sinde son yıllarda pompalanan toplumsal eşitsizlik söylem ve eylemlerini akla getirin. İstanbul Sözleşmesinin iptal edilmesini protesto amaçlı girişimler, sözde eşitlik arayışındaki LGBT eylemleri, Cumhurbaşkanlığı Külliyesine yönelik sultanlık ve saltanat çağrıştıran saray söylemleri, Külliye çalışanlarına yönelik ekonomik çıkarcılık suçlamaları planın bir aşaması olsa gerek.

ZENGİNLERLERİN İMTİYAZ TALEBİ

Ticaret ve üretim yapan halk sınıfından insanların zaman içerisinde zenginleşip ekonomik güç kazanması da Fransa’yı ihtilale sürükleyen bir gerekçe olmuştu. Adına burjuva denilen sonradan olmuş zenginlerin ekonomik güçlerine rağmen siyasal etkinliği yoktu. Bunlar kendilerinin de idare ve irade üzerinde etkinlik kurabileceği bir düzen istiyordu.

Fransız ihtilalinin bu gerekçesini de, Türkiye’nin ekonomik seyri ve ekonomik güç sahiplerinin tavrı ile mukayese ettiğimiz zaman yaşananlarla benzerlik ortaya çıkıyor. 

KRALIN YETKİLERİ

Aydınlanma akımı felsefi faaliyetlerle, siyaset ve Fransız halkı üzerinde önemli tesirler oluşturdu. Voltaire, Montesquieu, Jean Jacques ve Rousseau gibi düşünürler Kral’ın aşırı yetkilere sahip olduğu ve bunların sınırlandırılması gerektiği gibi söylemler üretti. Eşitlik, insan hakları, özgürlük gibi konulara vurgu yaparak etkili oldular.

Günümüz Türkiye’sinde bilhassa muhalefetin duruşunda da aynı tavırları görmek mümkün. Cumhurbaşkanı yetkileri başta olmak üzere, insan hakları ihlali, eşitsizlik, hatta özgürlüklerin kısıtlandığı gibi konular halkın beynine mıh gibi çakılmaya çalışılıyor. 

HER DERDE DEVA EKONOMİK KRİZ!

Tarihçiler adım adım ihtilale yürüyen Fransa’da halkın o dönem ciddi bir ekonomik buhran içerisinde olduğunu kaydeder. Bilhassa gıda fiyatlarındaki anormal yükseliş ve alım gücünün sürekli erimesi halkın kraliyet ailesinden memnuniyetsizliğini perçinleyen en önemli etken olmuştu.

Bugün market reyonlarında neredeyse her saat başı değişen fiyat etiketleri, akaryakıt istasyonlarında her gece güncellenen fiyatlar, hayati ehemmiyet taşıyan en temel gıda maddelerine her solukta yapılan yeni zamlar size de Fransız ihtilali dönemini hatırlatmıyor mu?

FRANSA’YI SARSAN DA İNGİLTERE VE AMERİKA İDİ

Dünyayı sarsan her şeytanlık Amerika’nın marifetiymiş gibi dursa da esas İngiltere kuklacının ta kendisidir. 1600’lü yılların sonunda Kral’ın yetkilerini sınırlandırmış olmakla “sözde demokratikleşen” İngiltere dünyaya da demokrasi pazarlamaya başlamıştı. 1776’da demokratik cumhuriyet rejimi kuran Amerika da, Fransız aydınlar sayesinde Fransa’da gıpta uyandırmıştı. Bu “sistem pazarlaması” Fransa’ya “ihtilal olarak” gerçekleştirildi. 

MADEM BİZ YIKAMADIK, HALK YIKSIN!

İktidar olduğu 2002 yılından bu yana tüm seçimlerde sandıktan birinci parti çıkan AK Parti hükümetleri yolsuzluk iddiaları, terör faaliyetleri, gezi eylemleri, darbe görünümlü 15 Temmuz işgal girişimi ve dahi pek çok yıkıcı faaliyete rağmen halkın desteğiyle ayakta durdu. Bilhassa tankların insanları ezdiği, savaş uçaklarının bomba yağdırdığı 15 Temmuz gecesi halkın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir tek sözüyle canı pahasına sokaklara çıkıp işgalcilere karşı direnmesi; milleti Erdoğan’dan soğutmadan başaramayacaklarının en önemli göstergesiydi. Aylardır devam eden ekonomik saldırı da bunun içindir!

Alım gücü giderek zayıflayan halkları hükümetlere karşı kışkırtmak kolay bir yöntemdir ve bir kıvılcım kitleleri harekete geçirebilir. 2000’li yılları yaşayan Konyalılar hatırlayacaktır. 2001 krizini müteakiben bir gün sanayi bölgelerinden birinde bir kişinin haykırarak sokağa fırlamasıyla oluşan meraklı kalabalık dakikalar içinde bir kitle hareketine dönüşüp şehre doğru yürüdüğünde hiç bir eylem planı yoktu. Bir kişi, on kişi, on kişi yüz kişi derken şehir meydanı onbinlerce insanla dolup taşmıştı. 

Şimdi bundan çok daha büyüğünü yapmaya çalışıyorlar.