Değerli dostumuz Bahaeddin Sağlam yazdığı makalesinde 5 ayrı konuyu değerlendirerek düşüncelerini ifade etmiş. Keşke her münevverimiz yaşananlar karşısında düşünse ve bu düşüncesini ifade etse. Ama genellikle üç maymun oynamayı tercih ediyorlar. İfade ettiğiniz düşünceler nihayetinde şahsi düşüncelerinizdir, kimseyi ilzam etmez. Bu meyanda muhterem Sağlam ile farklı düşüncelerim olduğunu belirtmeliyim. Önce Sağlam’ın yazısının beni ilgilendiren son bölümünü okuyunuz. Sonra da karşı düşüncelerimi sıralayayım.
‘Bahaeddin Sağlam Beşinci Madde: Ak Parti ve Cemaat Kavgası
Beş ay boyunca o kadar çok enerjimiz boşuna harcandı ki; bu israf, başlı başına bize bir azap oldu. Ben bu konuda konuşmak istemiyorum. Fakat bu mesele, dünyanın zihnini kilitledi. Şu kilitlenmeyi çözmek için beş cümle olarak beş bilgiyi hatırlatıyorum.
1) Fethullah Hoca milletine hainlik yapacak bir insan değildir. Çünkü bütün milliyetçilerden daha çok milliyetçidir. Fakat Hükümet ile günlük siyaset ile bu kadar fazla uğraşması, yanlış oldu; hem kendisine, hem davasına, hem hizmetine leke oldu.
2) Hoca, bu konuda kendisini mecbur bildi. Çünkü onun için devletin bekası, her şeyden önce gelir. O, Erdoğan'ın siyaseti, Türk milletine varlık-yokluk riskini yaşatır, diye inanıyor. Bunu önlemek için, ilmen ve başka çare bulamadığından bu yanlış yola başvurdu.
3) Cemaatin Silivri ile Balyoz ile ve daha sonra Hükümet ile kavgası bir iç kavgadır. Yani hiçbir taraf hain değildir. (Bunu Gazeteci Orhan Miroğlu deklare etti; bu kavgada biz Kürtler taraf olmayız dedi.) Hoca, Türk Devleti Batı Dünyasıyla barışmak ile ancak kurtulabilir, diyor. Karşısındakiler ise, hayır biz bize yeteriz, diye inanıyorlar. Hoca ve Cemaat, bu derin gerekçeleri dile getiremediğinden, yolsuzluk ve darbeler gibi yapay ve gerçek manada aslı olmayan şeyleri gerekçe gösteriyorlar. (Değerli Gazeteci Ruşen Çakır bunu kaç sefer TV.'de anlattı..) Neticede Türk toplumunun çoğu, Müslümanların yarısını hırsız, diğer yarısını yalancı olarak algıladı. İş böyle devam ederse, yeni gelecek olan genç nesillere din hakikattir, realitedir, doğruluktur diye hiç kimse bir şey anlatamaz. Maalesef iktidar ve milli duygular uğruna dinî hakikatler kurban edildi.
4) Fethullah Hoca böyle bir yanlışı yapacak bir insan değildir. Bütün dünyayı değiştirmek azmindedir. Fakat ilmen ve fiilen Türkiye'yi ve dünyayı değiştirecek yeterli bir alt yapıya sahip olmadığından tepeden inme yoluyla insanları düzeltmek istiyor. Kendini insanlığa adamış olan Hoca, ilmen bu adağını yerine getiremediği için bunu siyaseten gerçekleştirmek istiyor. Çünkü tabiatta boşluk yoktur.
5) Hoca Efendi, diğer Nurculardan ayrılıp ta 1978'den beri el altında siyasiler ile çalıştığı için; siyaset dışında başka alternatifler bulamadı. Hâlbuki kendi Üstadı Bediüzzaman'ın, Bu asırda siyaset ile hizmet olmaz. Siyaset çok kırılgan ve kirli bir yoldur: Bu asrın siyaseti, maneviyat ve kutsal davalar ile bağdaşamaz, mealindeki uyarılarını esas alsaydı daha başarılı olurdu. Henüz Güneş Batıdan doğmuş değildir. Samimi kutsîlerden oluşan Cemaat, ilme yönelse yine dünyaya onlar yön verecektir. Çünkü gerçek manada kendini insanlığa adamışlar çok azdır.’
Beş ay boyunca olsaydı keşke. Şimdi her iki tarafın mitralyözleri acımasızca atışa devam ediyorlar. Yalanı, yanlışı şehvetle hakikatmişçesine sunuyorlar. Hükümet yanlısı gazete sayısı çok fazla. İktidar gücüyle şımarmış, şımartılmış biçimde atışlar aralıksız sürdürülüyor. Mesele bir seçim kampanyası olarak kalsaydı belki tahribat daha az olacaktı. Hem konuşmak istemiyorum deyip hem fikir beyan etmek de neyin nesi aziz dost.
Bahaeddin Sağlam tam da nur risalesi üslubunda yazmış yazısını. Fethullah Gülen sivil bir insan. Rütbesi, makamı, mevkii yok. Gücü de insanların ona gösterdikleri teveccüh kadar. Siyasetle uğraştığını iddia ettiğiniz adam ne bir partiye üye, ne bir partinin tabii, ne seçilme endişesi var, Ne iktidar arzusu. Ama sivil toplumcu olmayı bilmeyenler, insanların demokratik, insani taleplerini yadırgayanlar onu siyasete çok karışmakla itham ediyorlar. Asıl siyaset yapanlar siyasetle yatıp siyasetle kalkanlar, hayatlarını siyaseti meslek ve zenaat edinerek kazananlardır.
Her stk’nın hedefleri vardır. Bu hedeflerin gerçekleşmesi için etkili ve yetkili kişilerin ya kendilerinden olmasını, ya da kendilerine sıcak bakmasını ister. Amacı ne olursa olsun yansız, arka bahçe olmayan her stk iktidara kendi kadroların yerleştirmek ister. Bunda yadırganacak bir durum yok. Bunu yadırgamak, F:G’nin sevenlerini devletin her yerine yetiştirip yerleştirmesini yadırgayanların demokrasiden, çağdaş yönetim sistemlerinden, insan haklarından nasibi yok demektir. Şu ana kadar eleştirilmesi gereken dayak yiyen, ezilen, hakaret gören, çaresiz, zayıf taraf değildir.
Gücü elinde bulunduranlar, siyaseten mesul olanlar eleştirilmelidir. Esasında bir stk üyelerine karşı tüzük muhtevasında sorumludur. Hiçbir stk siyasi parti liderlerine karşı, siyasi lidere karşı bir sorumluluk taşımazlar. Hukuk karşısında sorumludurlar ama millete hesap vermesi gereken F.G. değildir. STK’nın amacını, hedefini bilmek gerek. Nurculuk değildir hizmet hareketi. Nurculuğun hedefi iman kurtarmaktır. Hizmet hareketinin hedefi dünya barışıdır. Bu iki amaç birbirini ihtiva etse de çok ama çok farklı sınırlara sahiptirler.
Herkesle, her kesimle, kimseyi bulamazsa gölgesiyle kavga eden iktidar sahipleriyle dünya barışı amacı gerçekleşemez. Dünya barışını hedeflediyseniz, sizin milli düşmanlarınız olamaz. Önyargılarla beslenen bir zihinle dünya barışı sağlanamaz. Dolayısıyla F.G. için ve onun jhareketi için leke olacak bir durum göremiyorum.
Bahaeddin bey ikinci maddede bir gerçeğin altını ürkek biçimde çiziyor. Evet mevcut hükümetin politikası 2010 yılında yapılan referandumdan sonra, İmralı ile başlatılan görüşmelerden sonra Türkiye’nin vatan bütünlüğü, devletin devamı tehlikelerle karşı karşıyadır.
3. maddede söyledikleri Bahaeddin Sağlam’ın tamamen yanlıştır. Dünya barışının peşinde olmak başka şey, Batı ile barışmak başka şeydir. F.G.’nin Batı ile değil, dünya ile barışık yaşama amacı vardır.Karşısındakiler de biz bize yeteriz demiyorlar. İran ile iç içe, Rusya ile iç içe, Şengen topluluğuyla iç içe olmak istiyorlar ve İran’la birlikte hareket ediyorlar. Mısır’ın içişlerine, Suriye’nin içişlerine doğrudan müdahale ediyorlar. Türkiye’de darbeler yapay değil gerçektir. TSK işçinde de her zaman cuntacılar var olageldiğini yakın tarihimiz gösterdiği gibi Yeniçeri teşklialtı da tarih boyunca göstermiştir. Yolsuzluk ise yok sayılabilecek boyutta olsaydı iktidar o kadar paniğe kapılmazdı. Hırsızlık ve yolsuzluk mahkeme kararı gerektirmeyecek kadar alenidir. Darbe girişimlerinin ve hırsızlık-yolsuzluk yoktur diyebilmek doğrusu anlaşılır bir söylem değildir. Ortaya çıkan faturanın muhatabı F.G. değil, adliyede çözülmesi ve devlet sırrı olarak kalması gereken konuları meydanlarda dedikodu ve gıybet haline getirenlerdir.
4. maddede Bahaeddin Sağlam yine karıştırmış. Ne nurcular ne de hizmet hareketi tepeden inmeci değildir. Bilakis tepeden inmeci siyasal İslam’dır. Zaten dünya üzerinde İslam dünyasında her zaman iki cereyanın mücadelesi vardır. Siyasal İslam bir tarafta; iman-ibadet-ahlak Müslümanlığı bir taraftadır. Siyasal İslam iktidara gelerek, kanunlar çıkararak, emirler yağdırarak herkesi Müslüman edeceğini zanneder. İman-ibadet ve ahlak Müslümanlığı ise tek tek insanların mükemmel insanlar haline getirildikten sonra hükümet etmenin çok önemli olmadığını var sayar. Müslüman alimleri zindanlara koyanlar Siyasal İslam hükümdarlarıdır. Kaynak gösterdiğiniz iki gazeteci de birisi Kürtçü öteki Marksisit veya zamana göre Atatürkçü veya solcudur. Söyledikleri ideoları yararınadır. Hask ve adaletten yana fikir beyan etmezler, edemezler.
İlmen yeterli olmadığını söyleyebilmek için çok cüretkar olmak gerekir. Alt yapı meselesine gelince tüm devleti ele geçirdiklerini iddia ettikten sonra altyapıları olmadığını söylemek de başka bir garabet. İktidar sahipleri 8 yıl boyunca o kadrolarla ayakta durdular ve artık usta olduklarını iddia ediyorlar. Ustalığa geçen her çırak önce kendi ustasını yiyecekse ona bir şey denemez. F.G. dünya barışını siyaseten değiştirmek isteseydi, on binlerce genç insan o mahrumiyetlere katlanarak dünyanın dört bir yanına dağılmazdı. Bir ata sözümüz vardır. Eşeği dövemeyenler lütfen semeri dövmekten vaz geçmelidir.
5. Maddede söyledikleri Sağlam’ın iyi düşünülmemiş, iyi tahlil edilmemiş. Said Nursi o sözleri söylerken Sultanahmed Camiiinde Cuma namazında bile yarım saf dolduracak kadar dindar, Müslüman yoktu. Şimdi ortalık müçtehitten geçilmiyor. O çağda Bediüzzaman’ın yaptıkları tam isabet doğru idi. 1978’den beri F.G.’nin yaptıkları da son derece doğrudur. Öylesine doğrudur ki iktidar sahipleri değişim geçirdikleri tarihe kadar o harekete destek veriyorlardı. Tükiye Cumhariyeti içe kapalı, haritada yeri bilinmeyen bir devlet iken F.G.’nin hareketiyle dünyanın 168 ülkesinde Türkçe bilen gençler yetiştiler, kendi devletlerinde işbaşına geldiler ve Türkiye dünyaya böylece açılabildi. Bütün bu hareketleri devletin desteklemediğini, devletin bir purojesi olmadığını söyleyebilmek mümkün değildir. Sağcısından solcusuna tüm hükümetler bu hareketi devlet purojsei olduğu için desteklediler. Ama her purojenin bir bitme noktası vardır. İmarlı görüşmeleri çözüm süreci denen yeni bir purojeyi başlatırken bu purojenin de bitirilmesine karar verilmiş olduğu izlenimi ortaya çıkıyor.
Sonuç olarak Bahaeddin Sağlam gibi bir münevverimiz bile yazdıklarımız okumak zahmetine katlanmamış. İktidarı incitmeyelim derken gadabı İlahiye masadak olmaktan korkmak gerek. Hükümet bu meseleyi adliyede, hukuk çerçevesinde çözmeliydi. Seçim kampanyasına malzeme yapmamalıydı. Meydanlarda gıybet edip milleti de bu iftiralara, yalanlara, gıybetlere ortak etmemeilydi.