Komünist olmadığı hâlde, Enternasyonalcilerin kendilerine mâl etmeye çalıştıkları ve yıllar sonra, komünizme karşı aldığı tavır ve beyanlarıyla meselenin aslı meydana çıkmış ve bu sefer komünistler ona cephe almışlardı. 1962’de Nobel Edebiyat Armağanı kazanmış olan dünyaca ünlü Amerikalı Yazar, John “Ernst” Steinbeck (1902-1968)ten bahsettiğimi, kısmen değiştirerek yazdığım başlıktan dolayı, zaten anlaşılmıştır. Benim asıl dikkatlere çekmek istediğim; bilhassa “siyasî maksatlarla” mezkûr yazarın, Türk Milletine bir komünist olarak yutturulmaya çalışılmış olmasıdır!... İşte bu, her daim canımı acıtmış ve de acıtmakta berdevamdır!... Denecektir ki: (Bu yazar yalnız bizim değil bütün dünyanın tanıdığı pek meşhur, pek ünlü bir kalem ustasıdır. Asıl anlatmak istediğimiz nedir?...) Doğrudur. Sizleri fazla merakta bırakmayım. Asıl anlatmak istediğim şudur: Bu ünlü yazarın ülkemizde ve bütün dünyada tanınmış ve defalarca filme alınmış iki eseri vardır ki, olsun bizde ve olsun bütün dünyada asıl çehresiyle değil; Ülkelerin idarecileri tarafından umuma nasıl aktarılmak istenmişse, öyle aktarılmış ve böylece ferdi değerlendirmelere imkân bırakılmamıştır. “GAZAP ÜZÜMLERİ” ile “FARELER VE İNSANLAR” adlarından bizlere sunulan bu iki eserin birincisi: “Tarım işçilerinin hasat zamanı çektikleri çileleri dile getiren mükemmel eseri ve ikincisi olan, insan olmanın ve fedakârlığın ne zor kuralları olduğunu açık bir ifade ile sergileyen meşhur eseri. Evet! Bu iki eser, dünya milletlerini parmaklarında oynatan “Gizli Dünya İdarecileri”nin hemen her daim kendi göstermek istedikleri mercekten tetkike fırsat tanıdıkları iki başlıca eserdir. Daha doğrusu dünyaca ünlü bütün klasikler aynı durumdadır. Onların asıl çehrelerini gösterebilmek ise, biz idealist kalemlerin başlıca meşgâlesi olmalıdır!... Ama ne yazık ki öyle olmamakta, tam tersi uygulanmaktadır. Meselâ: Steinbeck, mezkûr eserlerinde okuyucularına her ne anlatmaya çalışmış ise, “siyaseten konuya eğilenler” kendi görüşlerine, daha doğrusu aktarmak istedikleri fikre göre değerlendirmişler ve o görüş paralelinde okuyuculara aktarılmıştır... Biz diyoruz ki; (FARELER VE İNSANLAR) değil. Dünya üzerinde tam tersi: (FARELER VE FARELER) vardır. Çünkü, günümüz dünyasında ünlü yazarın aramızdan ayrıldığı: (20 Aralık 1968’den, içinde bulunduğumuz 20 Aralık 2010) arasındaki köprünün altından çok sular akıp gitmiş ve de gitmekte berdevamdır. İstisnalar kaideyi bozmaz. Günümüz insanı, fare ile aynı kefeye konabilecek derecede alçalabilmiş ve öylesine küçülmüştür ki, fare onun yanında daha değerli sayılabilir... Meselâ, bu düşüncemin doğruluğunu kesin ispat eden bir çok örnek verebilirim ki, ülkemize ve insanlığa hizmet açısından bu bir görevdir diye düşünmekteyim!.. Günümüz insanının nelerle ilgilendiğini veya neye karşı daha fazla duyarlı olduğunu anlayabilmemiz için bugünkü ciddi gazetelerimizden birisinin baş ve iç sayfalarından bazı başlıklarla özetle konulara dokunmamız yeterli olacaktır inancındayım. Buyurun okuyun. Tarih: “20 Aralık 2010 Pazartesi”. (SHAKİRE GÖRSE JÜBİLE YAPAR! “Yok Böyle Dans”ın önceki geceki bölümünde dansıyla jüriden büyük övgüler alan Burcu Esmersoy, geçen hafta kendisine övgüler yağdıran Sait Sökmen’e: “Bu hafta kalçalar sizin için” dedi vs. Nasıl, bu haber çok önemli değil mi?...) (İLK ZİYARET GECEKONDUYA: “CHP Lideri, Tuzlu-çayır’da, tek odalı gecekondu’da; 2 ÇOCUĞU VE 3 TORUNUYLA YAŞAYAN Karagöz ailesini ziyaret etti ve ikram edilen aşureden yedi.”) (AMERİKAN ORDUSUNDA EŞCİNSEL ASKER DEVRİMİ!) Yoruma lüzum var mı?... Hangi sınıftan, hangi ekolden olursa olsun, herhangi bir insanın veya insanların yaşantıları, karşı cinsle olan bağlantıları vs. sadece kendilerini alâkadar eder. Üçüncü şahısları değil. O hâlde, onların aralarındaki bağlantılar ve yekdiğerleri hakkındaki düşünceleri gazetenin birinci sahifesine değil, magazin bölümüne yakışır. O hâlde bunların birinci sahifede işleri ne?... diye soracak olunursanız. Cevabı hazırdır ve de aynen şudur: (Bizim toplumumuz, henüz “magazin dünyası” kültürünü aşabilmiş değildir.) Çünkü, aşabilmesine hiçbir zaman fırsat verilmemiştir. Nitekim, toplum kültürümüzün her daim aynı seviyede, yânî vasatın dahi altında kalabilmesi için her ne varsa yapılmış ve hâlâ yapılmaktadır!... Değerli, (ÖNCE-VATAN GAZETE AİLESİNE) katılmak şerefine nail olduğum (2007’lerden) günümüze malûm köprülerin altından nice, nice sular akıp gitti... Ancak bir takım kişilerin o malûm entrikalarıyla, beni bir şekilde uzaklaştırmaya çalışmaları, hemen her defasında akamete uğramış ve Hz. Allah’a sonsuz şükürler olsun; onların her çelmesi hüsranla neticelenmiş ve benim sayın gazetemdeki durumumu daha da güçlendirmiştir. Benim güçlenmemde en açık yardımı ise, bendenize her daim sahip çıkan sayın gazetenin sahibi ve Baş-Yazarı, saygıdeğer Abdullah Akosman Bey olmuşlar ve çok şükür aynı dürüstlükle sahip çıkmakta berdevamdırlar. Zira, benim naciz sütunumda neyin mücadelesini verdiğimi en âlâ bilen şahsiyettir ki, bu doğrudan ülkemizin “Millî Menfaatleri” ile alâkaladır. Yukarıda kayda geçtiğim bu nüansı görebilmekten uzak, sözde aydın kimseler ise, hâlâ meselenin asıl yönünü kavrayabilmiş değillerdir?!.. Halkımız değil: “Türk Millet Bütünlüğü” diyor ve ilâve ediyorum: Gazeteler, mecmualar ve TV’lerimizin milletimize sundukları “arabesk marka” haber ve TV dizileri, millet bütünlüğümüzü ruhen sarsabilecek düzeye erişmiş ve daha da ileri gidilmektedir. “FOX TV- Haberlerinde tüyler ürpertici şu haberi dinledim: (Uyuşturucu ilk okullara kadar inmiş 8-14 yaş arası çocuklar uyuşturucu kullanmaktadırlar...) Bütün bu haberler ve TV dizileri benim makalelerimde her daim bu noktalar üzerine çekmemdeki endişemde nasıl haklı olduğumu açıklıkla göstermektedir!... Meselâ: (ASİ adlı TV dizisinin ekranlara getirilen tekrarının bu sabahki bölümünde Asi’nin annesinin kızlarından birisine nasihat ederken şu ibareyi kullanmasının haklı gösterecek nasıl bir yönü olduğunu bir türlü anlayamadım?...) Kadıncağız şöyle buyurmaktadır: (Kızım aklını başına al! Koca ekmeğine mahkûm olma. Çalış ve kendi ayakların üzerinde durabilecek bir durum sağmaya bak!) Koca parası niçin bu derece hor gösterilmeye çalışılmakta ise bilinmez? Bilinemez?!... Dahası, bizdeki çiftliklerle alâkalı dizilerimiz ile diğer ticari hayatla alâkalı dizilerimizin hemen hiç birisi, bizim insanımızın yaşantısını, kısaca örf ve ananemizi hiçbir surette yansıtmamakta ve tam aksi: Amerikan yaşantısına uygun da değil, tıpatıp aynısı olduğunu söyleyebiliriz. Bunun aksini iddia etmek ise, düpedüz saflık veya bile, bile görmezlikten gelmek demektir!... Görülüyor ki bizler, yânî idealist yazarlar, fareler ve insanlar değil, “Fareler ve Farelerle” mücadele etmektedirler. Şimdi bir de “Apaçi Dansı” denen, ne olduğu belirsiz saçma sapan hareketlerle uygulanan ve de koca, koca adamların utanmadan sergiledikleri bir illet daha hayatımıza karışmak üzeredir!... Her nerede saçma bir şey var ise, anında halkımıza aktarılmakta. Bilim bahsine gelince de: (Gâvûr icadı!) deyip adeta kükreyerek asıl konudan uzaklaştırmaya çalışmaktayız!... Önümüzdeki yazımda şayet nasipte: (Yılbaşı Kutlamaları) daha sonraki hafta da: (Ermeni Tehciri) konusunun gerçek yönlerini dile getirmeye çalışacağım. Emin olun benim yazdıklarıma “yalandır, doğru değildir” diyenler: “Ya zır cahil veya vatan hainleridirler!” İnşallah önümüzdeki makalemde buluşabilmek ümidi ile mutlu tatiller diliyorum efendim. Not: (Bu makale 20 Aralık 2010 Pazartesi günü yazılmıştır.)