Dünya Yeni Zelanda’da cuma namazı sırasında camiyi basarak 50 kişiyi şehit eden Avustralyalı teröristin yol açtığı vahşete odaklanmışken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İslam dünyasının ‘Neden benim ülkemde terör var, diye oturup düşünmesi gerektiğini’ söyledi. “İslam dünyasının da oturup düşünmesi gerekiyor, 'Neden benim ülkemde terör var, diye” ifadelerini kullanan Kılıçdaroğlu, “Teröristin Haçlı ruhunu yansıtan silah üstü mesajlarını görmezden gelerek, IŞID’dan El Kaide’den dem vurdu.

**

  Evet, İslam dünyası kendini sorgulamalı ve ‘Neden başım esenliğe erişmiyor, dün benim adımı duyunca bacakları titreyen Haçlı artıkları şimdi neden bize zulmeder oldu?” diye düşünüp çare aramalıdır. Yaklaşık yüzde 60’ı Hristiyan olan Yeni Zelanda halkının yüzde 35’i kendini herhangi bir dine mensup görmese ve Müslüman teba Hindu ve Budistlerle azınlıklar arasında kalsa da İslam dünyası yine oturup “Elin gâvuru silahını, tarih kitabı gibi donatıp bizden nasıl tarihin intikamını almaya kalkabilir?” diye düşünmelidir. 

**

Yeni Zelanda ismi Felemenkçe’den geliyormuş, Hollanda’da Zeeland diye bir il varmış, anlayın işte!  İşgalci, istilacı, sömürgeci Avrupalılar kendi halklarının oranını öylesine artırmışlar ki 4.5 milyon nüfuslu ülkede yerli halk Maoriler yüzde 15’lik dilimi oluşturuyor.

İslam coğrafyasında kendi ürettikleri terör örgütleri üzerinden, geliştirdikleri formülle Müslümanlara ‘terörist yaftası’ yapıştırmakta mahir olan batının kendi teröristlerini doğrudan sahaya sürme zamanı gelmiş olmalı! Yeni Zelanda’daki cami baskını bunun ipuçlarını veriyor. İnceleyelim:

Aslen Avustralyalı olan 28 yaşındaki terörist Brenton Tarrant adlı terörist baskından önce Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı tehdit eden ve İslam karşıtı ifadelerle dolu 73 sayfalık bildiriyi yeni Zelanda Başkanlık Ofisi, ana muhalefetteki Ulusal Parti Başkanı Simon Bridges ve Parlamento Sözcüsü Trevor Mallard ile yerli ve yabancı yaklaşık 70 basın kuruluşuna elektronik posta yöntemiyle göndermiş. 

Pakistan, Güney Kore, Bulgaristan, Sırbistan başta olmak üzere birçok ülkeyi dolaşan Tarrant’ın 17-20 Mart 2016 tarihlerinde Türkiye'de bulunduğu, 15 Temmuz işgal girişiminden sonra 13 Eylül'de bir kez daha Türkiye'ye gelip 43 gün kaldığı ortaya çıktı.

Tarrant’ın vahşi saldırısı kadar önemli olan ise silahındaki tarihi mesajlardı. Silahını adeta kütüphane gibi tarihi mesajlarla donatmış olması son derece ilgi çekiciydi. Eylemi Yeni Zelanda’da yapsa da, silahının üzerinde ‘sıradan bir teröristin veremeyeceği’ tarihi mesajların bulunması küresel bir planın işaretleri olmalıdır. Soralım, bir terörist: 

1389 Kosova Savaşı’ndan sonra muharebe alanını gezen Birinci Murad’ı hançerleyerek öldüren Sırp Miloş Obiliç’in ismini,

732’de Potiers’deki savaşta Endülüs Emevi ordusunu yenerek Avrupa’nın tamamının Müslümanların ele geçirmesine engel olan Frank Krallığı generali Charles Martel’in ismini,

1683’de İkinci Viyana Kuşatmasında Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasındaki Türk ordusunun geri çekilmesini sağlayan Polonyalı Feliks Kazimiers Potocki’nin ismini,

Büyük Bulgaristan hülyasıyla Bizans, Macar ve Teterlarla mücadele eden Bulgar Kralı Konstantin Asen’in ismini,

Macaristan’la Osmanlı ilişkilerin bozulmasından sonra İstanbul’a getirilerek idam edilen Macaristan Kralının Naibi general Michael Szilagly’nin ismi,

1121’de Didgori Savaşı’nda Selçuklu ordularını yenerek Gürcistan’dan çıkarması üzerine ‘aziz’ ilân edilen Gürcü Kralı Davit Ağmaşenebeli’nin ismini,

Gürcistan kraliçesi Tamara’nın, Selçuklulara karşı başarılar kazanan kocası ve Alan Prensi Davit Sosan’ın ismini,

Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında 1806’da başlayıp altı sene süren savaşta Seydi Ali Paşa kumandasındaki Türk donanmasını Çanakkale’de ve Limni’de bozguna uğratarak Ege’deki Osmanlı gücünü ortadan kaldıran Rus generali Dimitri Senyavin’in ismini,

1571’de İkinci Selim devrinde Kıbrıs’ı fethetmek üzere başlatılan seferde Türk kuvvetlerini durdurmaya çalışırken esir aldığı Türkleri kulak, burunlarını kesip derilerini yüzerek öldürdükten sonra yenileceğini anlayınca teslim olan, zulmü ortaya çıkınca da uyguladığı metotla idam edilen ve seneler sonra kemikleri Venedik’te bir Kiliseye nakledilerek üzerinden ‘Barbar Türkler, teslim olan Venedikli General’in derisini yüzdüler’ propagandası yapılan Venedikli amiral Marko Antonio Bragadin’in ismini,

93 harbi olarak bilinen 1877-78 Rus Savaşı’nda Rus Ordusu’nun Yeşilköy’e kadar gelmesi ile neticelenen büyük bozgunun başladığı Bulgaristan’daki ‘Şipka Geçidi’nin ismini,

2017’de Kanada’da bir camiye saldırarak altı kişiyi katleden ve 40 yıl hapse mahkum edilen terörist Alexandre Bissionette’nin ismini neden silahının üzerine yazar? Deniz aşırı bir ülkede katliam yapan bir terörist neden silahını üzerine ‘Türk yiyici’ yazar?

Tarihçi yazar Murat Bardakçı “Bu liste onun bu işi tek başına plânlamadığını, arkasında bilgi bakımından donanımlı ırkçı, terörist, sapık bir şebekenin bulunduğunu gösteriyor” tespitinde bulunurken “Silâhların ve şarjörlerin üzerindeki böyle bir listeyi Tarrant misali caniyi bir tarafa bırakın, en baba bir tarihçinin bile tek başına hazırlaması imkânsızdır. Bu liste, bir grubun ciddî ve uzun şekilde çalışmasını gerektiren bir iştir ve dolayısı ile Yeni Zelandalı katilin bağlantılı olduğu Türk ve Müslüman düşmanlığı ile yoğrulmuş bir teşkilât mevcut demektir!” diyor. Son derece isabetli bir tespittir.

**

Osmanlı Devleti'nin 10. Padişahı, İslam Dünyasının 89. halifesi Kanuni Sultan Süleyman, dans adı verilen bir eğlencenin Fransa'da moda olmaya başladığını öğrenince Fransa Kralı Fransuva'ya bir mektup yazıp;  “Ben ki, kırk sekiz krallığın hakanı Sultan Süleyman Han'ım. Sefirimden aldığım habere göre, memleketinizde dans namı altında kadın-erkek birbirine sarılmak suretiyle, herkesin gözü önünde faydasız işler işlenmekteymiş. İş bu rezaletin memleketime de sirayeti ihtimali bulunduğundan, name-i hümayunumun ulaşmasından itibaren derhal son verilmediği takdirde, bizzat orduyu hümayunumla gelip sizi men ederim” der. Fransuva çaresiz ülkesinde dansı yasaklar ve bir daha Fransızlar yüz yıl dans edemez.

Evet, İslam dünyası takkesini önüne koyup, 7 milyar nüfuslu dünyanın yüzde 25’lik nüfusunu oluşturmasına, kıtaların en zengin coğrafyalarına sahip olmasına rağmen barbar batılıların tuzağına nasıl düştüğünü düşünmelidir.

Evet, İslam dünyası neden fırkalara bölünüp Amerika, İngiltere, Hollanda, Fransa, İtalya, Almanya gibi sömürgeci haçlı zihniyetli ülkelerin uydusu devletçikler haline geldiğini iyi düşünmelidir.

Evet, yeni Zelanda’da veya dünyanın herhangi bir yerinde, örgütlü yahut örgütsüz bir terörist cami basıp katliam yapma cüretini kendinde buluyorsa İslam dünyası kendini sorgulamalıdır. Zira halife sözüdür; Fırat’ın kıyısında kurdun kaptığı kuzunun hesabı vardır.

Mesele ne Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla çözülecek meseledir ne de diplomatik ilişkilerle aşılacak mesabededir. Bir silah, geçmişte Müslümanların egemenlik kurmadığı bir coğrafyada, koca Türk-İslam tarihin hesabını görmeye cüret etmişse plan büyüktür. Mesele onulmaz bir kinin uyandırılmasıdır. Ufukta İslam âlemine kurulan büyük tuzağın belirtileri var. Tek çıkar yol ise ancak yüz yıl önceki birliği tesis etmektir.

**

Her şehit haberi yürekleri dağlasa da, bilinmesi gereken bir gerçek; şehit kanının düştüğü toprak küffara haramdır. İslam Orduları bugüne dek fethine yeltenmemiş olsa da Cuma namazındaki 50 şehit İslam coğrafyasına yeni bir belde kazandırdı, kutlu olsun.

**